Verdiğimiz bu örneklerden de anlaşılıyor ki, türlü toplumlarda iffet kavramı, dini ve ekonomik amaçlara göre bir değer kazanmaktadır.
Başlangıçta maddi çıkarlarla ilgili olan bu kavram, sonra toplumun türüne göre, ailenin şeref ve haysiyetile ilgili görülmüş veya dini ödevlerle karışık yasaklar arasına girmiştir.
Çagdaş toplumlar, bireysel sorumlulukla kişisel haysiyet ve özğürlüğü, tabiatin zorunlu baskılarıyla da uzaklaştırarak cinsel davranışlara fazlasıyla gençleri bu ihtiyaçlarının kandırılması için aydınlatma yolunu bile göstermekten çekinmemiştir.
Yâni çağımızın, iffetsizliği bir ahlaksızlık ve namussuzluk saymayacak bir anlayışı hayatın amaçlarına daha uygun bulmuştur.
Yalınız kanunlar zorlama suretile yapılan saldırıları cezalandırmakta, onsekiz yaşından sonra ve gönül rızasıyla yapılmış olan sevişmeleri suç saymamaktadır. Kanun bu konularda erkek ve kadın için ayrı bir şeref ve haysiyet hükmünü vermiş değildir.
Fakat çogu yerlerde halkın bu hareketlerde bulunan kadın ve erkekleri daima küçümsediği ve onları ahlakdışı yaratıklar saydığı da bir gerçektir.
Hayatlarını iffetsizlikle geçirmiş olanların ahlâk bakımından da çökmüş olacagını pek eskiden fark etmiş olan Lisias, «İffetini kaybeden bir kadının hemen ruhu dönüşüme uğrar ve o, insanlıgını kaybeder.» demişti. Bu psikolojik dönüşüm bir hakikattir.
Kanun bireylere bu konuda ne kadar özğürlük verirse versin, toplumun gözü, kendi yapısı ve güveni için zararlı olan her davranışı reddeder. Buna çocuk hakkı da eklendiği vakit, iffetsizliğin de namusa aykırı hareketler arasında bir yer tutmasını akla uygun saymak gerekir.