Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

%27 (150/544)
·
Puan vermedi
Yarım bıraktığım bir kitap üzerine inceleme yapmam ne kadar mantıklı bilmiyorum ama gene de söylemek istediklerimi yazıya dökmeden duramayacağım. Bir süredir elimde kitap, ilk 150 sayfasını okudum ve devam edemeyeceğime karar verdim. Yine de hitleri bir parça tanıdığımı düşünüyorum. Öncelikle yarım bırakma sebebim Hitlerin ırkçı faşist öğretilerine daha fazla dayanamayışım değil elbette. Bilakis vay be diye diye ilgi ile okudum görüşlerini ve nasıl bir insan olunmaması gerektiğini bana öğrettiği için minnettar bile kaldım(!). Kitabı yarım bırakma sebebim ağır ve fazlasıyla teknik bir eser olması. Şöyle ki siyaset bilimi alanında bir ders kitabı okuyormuşum havası verdi ve bu bende kitap okuma zevkini alıp götüren bir durum. 500 sayfalık bir kavga okuyacak halim yok diyorsanız ilk 150 sayfadan birazcık özet ve değerlendirme sunmak istiyorum size, ki bu haliyle bile en uzun incelemem olacak sanırım. Hitlerin olağanüstü bir zekası olduğunu düşünüyordum. Çünkü olağanüstü büyük kötülükler yapabilme kabiliyeti, olağan üstü bir zeka gerektirir bir ölçüde. Kastettiğim doğuştan gelen, tanrı vergisi bir zeka. Fakat gittiği okullara bakılırsa kendini gösteren bir zekası yokmuş çocukken. Yine de inanılmaz bir merak duygusuna ve okuma, araştırma isteğine sahip olduğu görülüyor. Zekanın bir kas gibi geliştirilebilir olduğu tezine dayanırsak eğer, Hitlerin belki tanrı vergisi olmayan ama okuyarak ve bolca fikir yürüterek geliştirdiği üstün bir zekası olduğunu söyleyebiliriz. Ailesi büyüyünce memur olması konusunda ısrarcı olmasına rağmen, Hitler bir odaya kapanıp ömür boyu kağıtlara kafasına gömme fikrini her daim reddetmiş. Nitekim 13 yaşında geçirdiği bir hastalık sonrası doktoru onun ciğerlerindeki bir rahatsızlıktan ötürü kapalı ortamda, hele ki kağıtları solumak zorunda olacağı bir odaya tıkılıp kalacağı bir iş yapamayacağını söyledikten sonra ailesi bu ısrarından vazgeçer. İlk okuldaki tarih öğretmenini çok sever. Kendi deyimiyle öğrencilerine dümdüz kalıplaşmış bir tarih bilgisinden fazlasını vermiştir onlara. Hitler’in milliyetçi, deyim yerinde ise ırkçı öğretilerinin temelini bu tarih öğretmeni aracılığı ile kazandığını söylemek çok abes olmaz zannımca. Hitler’e göre idealist, işini çok güzel yapan bir tarih öğretmeni, bana göre ise Holacost’a giden yolun ilk taşı. Babasının ölümünden sonra herşeyini toplayıp Viyana’ya sanat öğrenimi görmeye gider. Lakin ilkokulda var olduğunu zannettiği desinatörlük yeteneği viyana sanat okuluna kabul edilmek için yeterli değildir. Komisyon üyeleri Hitlerin sahip olduğu bu yeteneğin ressamlığa değil mimarlığa uygun olduğunu, o alanda ilerleyebilceğini belirtirler. Kendi deyimi ile sarsılmaz bir iradesi vardır Hitlerin. Bir yandan öğrenim görmeye, bir yandan da geçimini sağlamak için çalışmaya başlar. Akşamları kalan vaktinde de bolca okumalar yapar. En dikkat çeken yönlerinden biri olağanüstü tahlil ve gözlem yeteneğidir. Viyana’da okuduğu süre boyunca parlemontadaki çalışmaları, görüşmeleri yakından takip eder siyasetçileri gözlemler. İyi bir devlet adamının nasıl olması gerektiği üzerine çok isabetli tespitler yapar, önerilerde bulunur. Lakin her gözlemini, yaptığı tespitleri nihayetinde Alman ırkının üstünlüğü ile bağdaştırıp bir sonuca bağlar, konuyu alman milletinin bekası ile bitirir. 19. Yy sonundaki devletlerin yaklaşan ekonomik krizler ve kıtlık ile mücedele maksatlı geliştirmeye çalıştığı nüfus politikalarına dair görüşleri ayrıca dikkat çekici. Nüfus artış hızını azalma amacıyla uygulanan doğum kontrolü politikasını iyi ırkların geleceği için son derece tehlikeli buluyor. Dünyaya gelebilecek zeki, insanlığa katkı sağlayabilecek, ırkının gelişimine katkı sağlayabilecek bireylerin doğmasına engel olmanın üstün ırkların varlığını uzun vadede tehlikeye attığı görüşünde. Bunun yerine doğumların önü alınmadan nüfusun olağan seyrinde artırılması ve tabiri caizse kendi ırkına çok da faydası dokunmayacak, zayıf, vasat bireylerin sonradan yok edilmesi gerektiğini üstü kapalı bir şekilde ima ediyor. Öte yandan devletlerin kendi sınırları içinde etkin politikalarla nüfusunu koruyup beklenen söz konusu krizlerle baş etmesi yerine işgalci politikalar izlemesini tavsiye ediyor. 1. Dünya savaşının patlak vermesi onu mutlu eden bir gelişme olmuş. Ona göre her millet aslında bir savaşa karşı konuşmaz bir istek duyuyor ve çıkacak bir savaşı birikmiş bir irini neşter vurup dışarı atmak olarak yorumluyor. Böylece uluslar kendi geleceklerini özgürce yeniden tayin edebilecekler ve gerilim azalacak. Tabi bu savaş esnasında Hitler savaşın nasıl bir ölüm kalım mücadelesi olduğunun farkına varıyor ve bu süreçte kendince bir ruhsal olgunluğa eriştiğini, kendi savaşını 1915-1916 kışında kazandığını söylüyor. “ Sonunda, iradem karşı konulmaz bir efendiydi, sakin ve kararlıydım. Bu hislerim daimiydi. Artık kader benimle hangi oyunu oynarsa oynasın, asabım bozulmadan aklım yerinde ayakta kalabilirdim.” Bana kalırsa Hitlerin en vurucu sözleri bunlar. Tarihe geçen bir çok insan gibi kendince çetin sınavlar veriyor, bir ruhsal olgunluğa erişiyor. Şunu farkettim ki, yürüdüğümüz yollar zorludur, engeller büyüktür. Hepimiz bunları bir şekilde aşarız. Ve ulaştığımız noktada ise iyi veya kötü olmayı yalnızca kendi irademizle seçeriz. Hitler kötü olmayı seçmişti bu yalnızca kendi iradesi, kendi isteğiydi. Keşke Viyana sanat okuluna kabul edilseydin Hitler. Keşke doktorun sana kapalı ortamda meslek icra edemez demeseydi de aileni kıramayıp bir memur olsaydın. Keşke keşke keşke diyeceğim ama belki de Adem’in yasak elmayı yemesi kadar kaderdi bu yaşananlar…
Kavgam
KavgamAdolf Hitler · En Kitap · 201610,7bin okunma
·
78 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.