Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Elma Ağacı
Ruhsal/bedensel ayrımının işlemediği yerlerden biri obezite. Duygusal tıkınma çok yaygın, sonucunda gelişen insülin direnci de öyle. Angaryaya dönmüş hayatlar çok yaygın, sonuçta gelişen öfke de. Kümes tavuğu gibi yaşamak, yoksulluk, sağlıklı besine ulaşamamak, duygusal problemler, bir yerden sonra birbirinden ayıramaz hale geliyoruz. Sağlıklı besin çok pahalı, bu ortamıngetirdiği stresi nasıl ayıklarız? . Bazısı için anne tarafından beslenmenin huzurudur, annesi onu seviyormuş, uslu çocukmuş, bazıları içinse dişleriyle parçalamanın sağladığı bir gevşeme, bazısı için kendiliğin bastırılan yanının beslenmesidir. Olabilir, en baskın etken ise sosyo-ekonomik. 1960'lardan bir plaj videosu bulursanız, ülkemiz için erkeklerin sırım gibi, kadınların ise balık etli olduğunu, neredeyse obez insan olmadığını görürsünüz. Kadınların balık etli olması, o dönemin hakim ev kadını yaşamının sonucu herhalde. Yani o zaman da, o zamanın sosyo-ekonomisi işin en baskın yanı gibi. "'Alın, yiyin dedi. Bu benim bedenimdir.' Sonra bir kâse alıp şükretti ve bunu öğrencilerine vererek 'Hepiniz bundan için' dedi, 'Çünkü bu benim kanımdır.'" Hz. İsa'ya atfedilen bu sahne yemekle ilişkimizi ne güzel tarif eder. Anne karnında göbek bağıyla kesintisiz süren beslenme, doğumla birlikte bedensel bir gerilimin, yoksunluk ve acının dindirilmesine döner. Bebek emzirildiğinde karnı doymuş, bedensel rahatı korunmuş, dikkate alınmış, önemsenmiş, sevilmiştir. Bedendeki sıkıntı dışarıdan giderilmekte, annem sıkıntımı anlıyordur veya ulaşamıyor olabilirim. Açlık ve doyurulma döngüsü; ayrılığın gerilimi ve birlik duygusunun hazzı. Memenin gözle görülebilir bir rahatlama sağlaması, halimden anlaması, belki ne ölçüde benden ayrı olduğunu bile bilmiyorum. Hepimiz için beslenme anneyle bütün olma ve engellendikçe, anne yetişemedikçe ayrılma deneyimi olarak başlar. Sevilmek, bedensel acımı dindirir. Yemek, herşeyden önce bütünlük ve güvenlik deneyimiydi. Sonra karşılıklı olarak her tür duygunun at koşturduğu bir alandır. Anne tarafında da, yani bedenini evladına sunan taraf için de duygusal bir fırtınadır . 8 aylıkken emmeyi kesti dedikleri, çoğu zaman bebek 8 aya geldiğinde annenin iflahının kesilmesi, çocuğa memeyi sunmakta bilinçli veya bilinçsiz yetersiz, isteksiz davranmasıdır. Emerken uyuya kalan da vardır, annenin memesini neredeyse amuda kalkıp ısıran da. Beslenme ve duygusal anlamları üzerine düşünürken, bu duyguların hep bir başkasıyla, emziren ve sonra bakım verenle bütünleşmek ve ayrılmakla ilgili olduğunu hatırda tutmalı. Yıllar ilerledikçe bize yememiz için bedenini sunan bir anne, gittikçe dış dünyaya, tabiata, Tanrı'ya aktarılır bir an tadılmış bir birlik duygusu olarak. Şimdi beyin şeklindeki cevizi yiyince akıllı olmak, maalesef gergedan boynuzu yiyince boynuz gibi sertleşmek vs. daha anlaşılır hale geliyor herhalde. Bir zamanlar yemeğim ve ben bir bütündük. Şimdi bile insanlara sınır koymaya başladıkça iştahı kapanan hastalar, gece herkesler yatınca buzdolabının önünde kendine tıkınma partileri düzenleyen uslu çocuklar dinler dururuz. Yemek, psikolojik olarak "onunla" ilişkilidir hep. Hansel ve Gretel masalında çocukları besledikten sonra yemesinden korkulan cadı kim olabilir, yahut cadının kendisi de yenebilir kulübesi bir çeşit rahim olabilir mi? Olabilir:) Adem ve Havva'yı akla getirin. Bir elma yedikten sonra birbirlerinin ve bu vesileyle kendilerinin farkına varanlar yani. Elmadan sonra çıplak olduklarını gördüler, yani eş zamanlı olarak arzu duydular. İstemeden, hele onun arzusunu istemeden, yani başka bir bilinçte kendini izlerken kendi bilincini ona açmadan farkındalık olamazdı, Hegel'den aktarırsak. Burada bir başlangıç için dışarıdan bir dokunuş gerekiyor dikkat ederseniz, ikisi de onun arzusuna dayanacaksa bu döngüyü bir başlatan lazım. Bu da elma ağacı oluyor. Elmanın ezoterik bir anlamı olabilir, ben bilmiyorum. Pamuk prensese dönersek, üvey anneden yani masallarda maskelenmiş halde bulduğumuz annesinden ayrışma elmasını yiyor, fakat elbette bu bir üçgen. Üçüncünün yokluğunda sonu belirsiz bir uykuya mahkum. Ancak üçüncünün arzusuyla, öpüldüğünde cinselliği olan genç bir kadın olarak uyanıyor. Burada elmanın hikmeti herhalde meşhur hikayeye bir gönderme olsa gerek. Ama ilginç olan sözlü bir büyü, bir cisim, görüntü değil de gene yiyerek, içine alarak hikayenin tetiklenmesi. Aralarında güzellik üzerinden açık bir haset davası olan "üvey" anneyle ayrıştığında, farkındalık ortaya çıktığında ne yapsın Pamuk Prenses, Ödipus gibi gözlerini mi oysun? Sonu belirsiz bir uykuyla gözlerini yumar. Ancak münasip bir prensin arzusu geldiğinde uyku son bulur, arkada cadının tehdidi hissedilse de cinsellik serbest bırakılmıştır, ki cinsellik kendiliğin farkedilmesinin kapısıdır.
·
102 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.