Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Burak

Burak
@seniolanyenilgi
Ne dünyâdan safâ bulduk ne ehlinden recâmız var Ne dergâh-ı hudâdan mâada bir ilticâmız var
"Görünmezken seni fark edenlere tutun." 'Zor günlerini yalnız atlatan, kimsenin yokluğunu hissetmez
Charles Bukowski
Charles Bukowski
Reklam
“Yalnızlığın bittiği yerde, pazar yeri başlar; pazar yerinin başladığı yerde de büyük oyuncuların şamatası ve zehirli sineklerin vızıltısı başlar. … Ben insanlar arasına ilk gidişimde, yalnızlara özgü bir delilik ettim, büyük bir delilik: pazar yerinde göründüm. Ve herkese söz söyleyeyim derken, kimseye söz söylememiş oldum. Akşam olunca da, ip cambazlarıyla cesetler yoldaşlarım oldular, kendim de hemen hemen bir ceset gibiydim. Halbuki, yeni sabahla birlikte yeni bir hakikat doğmuştu bana; o zaman öğrenmiştim şöyle demeyi: ‘Bana ne pazar yerinden, yığından, yığın-gürültüsünden ve uzun yığın-kulaklarından!’ Ey yüksek insanlar, şunu öğrenin siz benden: pazar yerinde kimse inanmaz yüksek insanlara. Yine de konuşmak istersiniz orda, keyfiniz bilir! Ama yığın göz kırpar: ‘Eşitiz biz hepimiz.’”
Bedeniniz karşınıza çıkan birine teslim edilirse kızarsınız, ancak aklınızı karşınıza çıkan birine teslim etmeniz sizi utandırmıyor mu, hele ki size hakaret ettiğinde rahatsızlık veriyor ve canınızı sıkıyorsa?

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Burak tekrar paylaştı.
Mutluluğun başka yerde olduğu avuntusu çoğumuz için geçerlidir. Hayatımızdan memnun değilsek, nerede olursak olalım, başka bir yerde olabileceğimiz avuntusu bize iyi gelir. Bunun için çok fazla uzakta olmak şart değildir.
Nuri Bilge Ceylan
Nuri Bilge Ceylan
Gül hazîn... sünbül perîşan... Bâğzârın şevki yok.. Derdnâk olmuş hezâr-ı nağmekârın şevki yok.. Başka bir hâletle çağlar cûybârın şevki yok.. Âh eder, inler nesîm-i bî-karârın şevki yok.. Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârın şevki yok! Farkı yoktur giryeden rûy-ı çemende jâlenin. Hûn-ı hasretle dolar câm-ı safâsı lâlenin. Meh bile gayretle âğûşunda ağlar hâlenin! Gönlüme te’siri olmaz âteş-i seyyâlenin. Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârın şevki yok! Rûha verdikçe peyâm-ı hasretin her bir sehâb.. Câna geldikçe temâşâ-yı ufuktan pîç ü tâb.. İhtizâz eyler çemen.. izhâr eder bin ızdırâb.. Hem tabîat münfail hicrinle.. hem gönlüm harâb… Geldi ammâ n’eyleyim, sensiz bahârın şevki yok!
Reklam
Söyle tanrıça, Peleusoğlu Akhilleus’un öfkesini söyle. Acı üstüne acıyı Akhalara o kahreden öfke getirdi, ulu canlarını Hades’e attı nice yiğitlerin, gövdelerini yem yaptı kurda kuşa. Buyruğu yerine geliyordu Zeus’un, ilk açıldığı günden beri araları erlerin başbuğu Atreusoğlu’yla tanrısal Akhilleus’un.
biraz beyin egzersizi yapalım
gerçeklik kategorize edilebilir ya da gerçekten ölçülebilir mi? dünyadaki tüm insanları sonsuz bir ilüzyona alabilecek olsaydınız bunu yapar mıydınız, evet ise nasıl bir ilüzyon oluştururdunuz?
Burak tekrar paylaştı.
O Antonis
200 gitar ile “O Antonis”in tadı, Maria Faranduri’nin enfes sesiyle damaklarda kalmaktadır. Şarkının sözleri Lakovos Kambanellis'e ait. Nazilerin toplama kampı Mauthausen'a düşen Kambanellis, sağ kurtulduktan sonra bu dizelerde kamplardaki Yahudiler ve partizanlardan bahseder. "gözyasi merdivenlerinde" artik ağır taslari taşıyamayan bir yahudiye yardim eden yunan partizan Antonis'i anlatıyor. Taşi tasiyamayacak kadar yorulanlar öldürülmektedir,onlara yardim edenler de öldürülmektedir buna ragmen partizan antonis takatsiz kalan yahudiye yardim eder. Aynı zamanda 1969 yapımı politik sinemanın büyük ustası Costa Gavras’ın “Z“ filminin giriş müziği. Mikis Theodorakis'ten 'O Antonis' dir. Böylesine özel bir ses tınısına sahip insan az bulunur.. söz: Lakovos Kambanellis müzik: Mikis Theodorakis icra: Maria Faranduri 🎼 youtube.com/watch?v=nIPn1rx...
Andromeda
yeniden açılıyor göğsümdeki o yara yıldızlar kaybolarak gövdemle birleşirken, ardından ayak seslerinin yayılırken sessizlik. yıllara gömülen bu taşlar, nereye sürükler beni de birlikte? denizi, denizi kim kurutabilir? görüyorum her tanda doğanı, akbabayı çağıran elleri, ben, acılarımla benim olan bu kayaya bağlı, görüyorum ölümün karanlık erincini soluyan ağaçları ve durgun gülümsemelerini yontuların
uyku bir ağaç gibi sarmıştı seni yeşil dallarla, sessiz ışıkta bir ağaç gibiydi soluman, yarı saydam kaynakta yüzüne baktım: gözlerin yumulu, kirpiklerin sulara sürtünüyordu. elim elini buldu yumuşak otlarda, bir an nabzını tuttum ve bir başka yerde duydum acısını yüreğinin. çınarın altında, su boyunda, defneler arasında uyku yerinden oynatıp,
Reklam
Hayat, içinden akıp giden bir nehirdir; bazen sakin, bazen coşkulu, ancak her zaman derin ve gizemli. Ne var ki, bu nehirde sürüklenirken, sıklıkla zamanın akışında kaybolur, kendimizi yaşamanın telaşında buluruz. Adeta bir dansın içindeymişiz gibi, hareket ederken bile durup düşünmeye zaman bulamayız. Ancak belki de zamanı yavaşlatıp bir an için durup etrafımıza bakmalıyız; içsel bir yolculuğa çıkarak kendimize şu soruyu sormalıyız: "Ben neredeyim?" Bu sorgulama, yaşamın ritmini azaltarak derinleştiren bir dansın başlangıcı olabilir. Yavaş adımlarla ilerleyerek, içsel yolculuğumuzu keşfetmeye başladığımızda, hayatın gerçek anlamlarını bulabiliriz. Aşkın, sadece bir duygu değil, aynı zamanda derin bir bağlılık ve anlayış olduğunu fark ederiz. Kavganın, sadece bir çatışma değil, farklılıkları kabul etme ve büyüme fırsatı sunduğunu kavrardık. Ve ölümün, sadece bir son değil, yaşamın geçiciliğini ve değerini hatırlatan bir uyarı olduğunu anlarız. Hayatın ritmini yavaşlatıp derinleştirdiğimizde, her anın özüne daha derinden ineriz. Nehrin akışında kaybolmak yerine, onunla birlikte yolculuk ederiz ve her bir anın değerini tam anlamıyla kavramış oluruz. İşte o zaman, yaşamın içsel zenginliklerini keşfetmek için gerçek bir şans yakalayabiliriz.
Korkularımız neler? Bu dünyadan göçüp gittikten sonra asıl öz olan ne olacak bizler için? Şu an çabaladığımız şeye ulaşırsak, daha fazlası için çabalamaz mıyız? Hayatımız bir şeyler uğruna çabalamakla geçiyorsa, anı yaşamamak ne kadar mantıklı? Gerçekten öz olan nedir bizler için? Bizden önce yaşamış 100 milyar insanı düşünün, 100 milyar düşünce olasılığı. Sizler ya da bizler gibi düşünen yok mudur aralarında? Bizi canlı olarak ayıran şey nedir? Egolarımız kimler ve neyin üzerinedir? En derin anlarda bile başka birine neden ihtiyaç duyarız? Yıllar sonra yazılan bu yazılar ve düşünceler ölmüş bir insanın düşünceleri ve hayatı boyunca kendisini farklı hissedip, sonrasında bunun bile içimizde eksik kalan ego parçalarını doldurmak için oluştuğunu varsayan birinin yazıları olarak kalacaktır. İnsan doğası gereği neden başkasına ihtiyaç duyar? Aslında yalnız yaşayan varlıklar olsaydık, içimizdeki ego nasıl şekil alırdı? 30 yaşına gelmemiş fakat hayatın amacı ve insanlar hakkında endişeleri olan biriyim. Gerçekten her şeyi fark edip taşın kafamıza dank etmesi için yaşlanmamız mı gerek? Gördüklerimiz, duyduklarımız ve hissettiklerimiz beynimizde oluşan elektrik sinyallerinden fazlası değilse, gerçekliği nasıl kanıtlarız? Ya da geride kalan 100 milyar insan gibi hayatın kurallarına uyar şekilde yaşayıp, ne olup bittiğini anlamadan ölmek midir mantıklı olan? Fakat tüm bu düşüncelerin ardında sorulması gereken soru "Bizleri hayata bağlayan şey nedir?" olmamalı mıdır?
1.306 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.