Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

124 syf.
9/10 puan verdi
·
20 saatte okudu
Hadi Godot'yu bekleyelim. Kim olduğunu sormayın, ne olduğunu da. Yalnızca bekleyelim. Bir söğüt ağacın altında, yanındaki taşın üstüne oturalım ve bekleyelim. Zaten hayatımız boyunca bunu yapmaz mıyız? Sürekli bekleriz, bekleriz, bekleriz... Neyi beklediğimizi çoğu zaman bilmeyiz fakat ona bir isim takarız. Deriz ki; "Sınavım bitince...", "Kendimi toparlayınca..." "Yeni yıl gelince" ya da "Şu gidince..." Oysa beklediğimiz hiçbir şey olmadığını biliriz, yine de bekleriz. İnsanoğluyuz bir de biz, diğerleri ne der diye düşünmeden geçemez bu yüzden beklediğimiz şeye bir de isim koyarız. Şimdi bekleyeceğimiz şey de Godot olsun. Aynen Samual Beckett'ın yazdığı bu oyun gibi, Godot'yu bekleyelim. İlk defa 1949'da yazılan bu eser, pek bilinen tiyatro oyunları gibi değil. Trajediler, komediler, olaylar, karmaşık karakterler yok. Yalnızca iki perdeden oluşan bu oyunun iki de karakteri var, Vladimir ve Estragon, dekor olarak ise yalnızca kuru bir ağaç. Oyunu tanıtmaya giriş yapmadan önce yazarı, absürd tiyatroyu ve eserin yazılışından bahsetmek istiyorum. Oyunun yazılması II. Dünya Savaşı sıralarına denk geliyor. O zamanlar sadece Avrupa değil, bütün dünyada bir kaos hakim olmakla birlikte sanat da bu karmaşaya bürünüyor. İnsanlar eski inançlarını yitirmeye, dine karşı güvensizlik duymaya başladıkça anlam arayışına giriyorlar. Bu sıralar hiç olmadığı kadar iş yapıyor filozoflar, sadece bununla da kalınmıyor insanın hayatına amaç olabileceği düşünülen her türlü düşünce ısıtılıp ısıtılıp insanların önüne koyuluyor. Herkes bir kaçış yolu ararken zirve nokta Nietzche'nin çıkıp "Tanrı öldü!" demesi oluyor. Düşünebiliyor musunuz, herkes farklı bir yönden dini tutmak isterken, hayatlarına yön vermesi için düşünceleri eğip bükerken filozoflar çıkıp 'Tanrı öldü' diyorlar. İşin garibi, dedikleri yönden haklılar. İnsanlar dogmalardan ve tabulardan kurtuldukça onların üzerinde 'Tanrı' rolünü oynayan, onlara yön veren ve hayatta ne yapmaları gerektiğini söyleyen sıfat değer kaybetmeye başlıyor. İşte bu karmaşa sırasında, Absürdizm'in en önemli temsilcilerinden Albert Camus ile yakın arkadaş olan Samuel Beckett da bu düşünce biçimine kapılıyor. Varoluşçuluğu başarıyla kısa öykülerine, oyunlarına ve metinlerine uyarlayan yazar Godot'yu Beklerken oyununda bu durumu en üste çıkartıyor. Oyunda varoluş sancıları çeken iki ana karakter buna çok büyük örnek oluşturuyor. Birbirlerine sürekli saçma şeyler söyleyerek takip edilmesi zor diyaloglar kuran bu karakterler bize aslında yapmamız gereken şeyi yaptırıyorlar. Bizi düşündürüyorlar. O kadar laf kalabalığından sonra ise demek istedikleri şey şu; bu saçmalıkların hiçbir anlamı yok, çünkü bunlar saçma. Hayatta bize ne yapacağımızı söyleyecek hiçbir yasa, hiçbir 'şey' yoktur bu yüzden yaşamın anlamı da yoktur, dolayısıyla bir anlam aramak tamamiyle saçmadır. Bu yüzden aslında beklenilen şey asla gelmez. Vladimir ve Estragon, Godot'yu bekler dururlar ama aslında Godot'nun var olduğunu kim söyleyebilir? Bu kadar 'saçma'ladıktan sonra, gelelim oyuna. Oyunun çoğu Vladimir ve Estragon'un konuşmaları ile geçer. Vladimir düşünceli bir adamdır, Estragon gibi yalnızca günlük düşünceler içerisinde kaybolmaz, oyunun sonunda gördüğümüz çoğu düşünceyi bize o söyler. Estragon ise unutkanlık rahatsızlığına sahiptir - belki bir şeyleri hatırladığı için rahatsızlık olarak nitelendirmemiz gereken kişi Vladimir'dir, kim bilir? - Estragon iki perdenin başlangıcında da sahneye geldiğinde bir grup insandan dayak yediğini söyler, ama niçin onu dövdüklerini söyleyemez. Bu karakter yalnızca uyumak istediğini, acıktığını, ayakkabısının canını yaktığını düşünür. Sürekli sıkılır ve ortamdan ayrılmak ister ama Vladimir ona hep Godot'yu beklemeleri gerektiğini söyler. İki karakterin tek ortak noktası yıllardır birlikte olmaları, fakir ve 'farklı' olmaları değil, ikisinin de belirli tikleri var. Vladimir sürekli şapkasını çıkarıp geri takarken Estragon için aynı şey ayakkabısında geçerlidir. Bu tikler, aslında bizim hayatımızdaki belirgin özelliklerimizi yansıtır. Bu karakterler arasına Lucky ve Pozzo adında iki kişi daha girer. İlk sahnenin ortasında Lucky bir köle kılığında ve boynunda tasmayla gözükür. Pozzo ise onun sahibidir ve ona sürekli ne yapması gerektiğini söyler. Bana göre, karakterin adı da bu yüzden Lucky (şanslı)'dır çünkü oyun içerisinde bir tek o ne yapacağını bilir. Diğer tüm karakterler sürekli ne yapması gerektiğini düşünmek zorundayken Lucky'nin buna ihtiyacı yoktur, sahibi ona ne yapacağını söyler zaten. Pozzo zengin olmasına rağmen arkadaş sıkıntısı çeken, üst kesimi yansıtan bir karakterdir. Çoğu diyalogdan onun bencil, keyfine düşkün birisi olduğu anlaşılır. Vladimir ve Estragon, Godot'yu beklerken yanlarına gelen Pozzo ve Lucky ile vakit geçirirler. Sahne değişmez, dekor hâlâ sürekli kendilerini asmak istedikleri kuru ağaçtan ibarettir, hâlâ gelmeyen Godot'yu beklerler fakat bu sırada vakitlerini geçirecekleri bir şeye ihtiyaç duyarlar. Lucky'e çeşitli şeyler yaptırmaya çalışırlar, 'düşün' derler ya da 'dans et'. Bir hammalın bunları yapması bizim kendi hayatımızda yaptıklarımıza benzetilebilir. Sonuçta biz de bir şeyler yapıyoruz, dans ediyoruz, bir yerlerden mezun oluyor sonra çalışıyor ve oralardan da mezun oluyoruz ama yaptığımız tek şey vakit geçirmek. Hepimiz aslında Godot'yu beklerken vakit geçiriyoruz ve Godot'nun gelmeyeceğini hep göz ardı ediyoruz. Oyunda olduğu gibi, hepimiz bir döngünün, bir nevi hayatımızın reenkarnasyonun içindeyiz. Beklediğimiz şeylerin ne olduğunu bile bilmiyoruz fakat günler aynı şekilde devam ediyor. Tam olarak nerede beklememiz gerektiğini bile bilmediğimiz, ne zaman beklememiz gerektiğini bilmediğimiz Godot'yu, kendimize göre bir yer seçip orada bekliyoruz. Belki siz izleyince veya okuyunca aynı şeyleri düşünmeyeceksiniz, beklemenin saçmalık olmadığını düşünebilirsiniz. Olabilir, size göre Godot bir gün gelecek olabilir. Yine de fikri beğenmediniz ya da bu kadar felsefe yapamamdan hoşlanmadınız diye lütfen oyunu es geçmeyin. Okuması oldukça keyifli, izlemesinin sarhoş edici bir etki bıraktığı bu esere en azından bir şans vermenizi diliyor, okuduğunuz için teşekkür ediyorum.
Godot'yu Beklerken
Godot'yu BeklerkenSamuel Beckett · Kabalcı Yayınevi · 20008bin okunma
··
856 görüntüleme
Sıla okurunun profil resmi
Amma uzatmışım 100 sayfalık kitaba 200 sayfa özet bile yazarım ben şuna bak
ebrar okurunun profil resmi
Müthiş 1 inceleme olmuş elinize sağlık ✨
Bu yorum görüntülenemiyor
Mehtapp ︎ okurunun profil resmi
Çok güzel bir inceleme, kitabı okudum ama havada kalan çok şey vardı şuan çoğu şeyi yerine oturttum, teşekkürler 🌸
Sıla okurunun profil resmi
Rica ederim, keyifli okumalar ^^
Sıla okurunun profil resmi
Dergiye yazdım bari burada da kalsın
lâl okurunun profil resmi
estragon: nereye gideceğiz? vladimir: uzağa değil. estragon: a evet, hadi burdan uzağa gidelim. vladimir: gidemeyiz. estragon: niçin? vladimir: yarın dönmek zorundayız. estragon: niçin? vladimir: godot'yu beklemek için.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.