Spoiler içerir.
Kitabın son sayfasını kapatıp içimdekileri dökmek adına bir inceleme yazmaya karar vermiş bulunmaktayım. Çünkü öyle etkilendim ki çıkamıyorum içerisinden bir süre duvarı seyredip Sydney Cartonu düşüneceğim sanırım. Bu kitabın son sayfasını ikinci kez kapatıyorum, ilk okuduğumda elimde o kadar sürünmüştü ki tekrar okumam gerektiğini hissediyordum. İyi ki tekrar okumuşum. Şuanki etkisinin çok daha kalıcı olduğuna inanıyorum.
Eserin kurgusu muhteşem ancak asıl insanı derinden sarsan o dönemi yansıtması Fransız Devrimi'ni konu alan Paris'deki terör.
İnsanların giyotine alkış tutmaları...
İntikamları...
Acımasızlıkları...
Dönemi çok sağlam ele almış Dickens bunu kitabın etkisindeyken söylemek daha etkilidir sanıyorum.
Karakterlere de biraz değinmek istiyorum. Fazla içselleştirmiş olabilirim mazur görünüz.
Madam Defarge, bu kadar kötü olabileceğini düşünmemiştim be kadın! Sen nasıl bir karaktersin, vay be dedirttin. Suçlu sandığın insanların tek suçu atalarını seçememeleriydi.. Nasıl böyle acımasız olup yıllarca kendine bir intikam edinip herkesi suçladın? Madam Defarge, Doktor Manette senin ablana yardım etmiş be senin ona minnet etmen gerekirken damadı (Evremonde), ablanı öldürenlerin evladı olduğu için bunları hiç hak etmemişti.. Ne kadar Evremonde hayatta kalsa da... Ah! Canım Sydney Carton sevmeyi senden öğrenmeliyiz, fedakârlığıda. Sevdiği kadın (Lucie) ailesiyle mutlu olsun diye kocası yerine idam edilen koca yürekli Sydney biz senden razıyız. Öyle saf bir sevgiydi onunkisi işte..
O bu hayatta tutunamamış ve mutlu bir ölümle sonlandırmıştı hayatını. Kendisinin kitaptaki bir alıntısına yer vermek istiyorum:
"Bu şimdiye dek yaptığım en iyi, en doğru şey ve bu yolun sonu, şimdiye dek hiç bilmediğim kadar güzel, çok güzel bir uyku." (s.462)
Bol spoili bir inceleme oldu ama içimdekileri ancak böyle atabilirdim üzgünüm değerli okurlar;)
Hâlâ okumadıysanız ve tereddüt içerisindeyseniz hemen başlamalısınız. Bu kitabı okumalısınız.
Sağlıcakla kalın!