Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

364 syf.
·
Puan vermedi
·
12 günde okudu
Tanpınar & Hikâyeler
Tanpınar’ın tüm öykülerinin toplantığı bir eser. Bir kuyumcu titizliğiyle satır satır işliyor öykülerini. Bu arada öykü diyorum ama bazıları roman olacakken öyküye evrilmis gibi. Tanpınar inanılmaz detaycı bir adam,hiç acele etmeden sakin sakin anlatır. Gördükleri karşısında adeta zaman ve nesneler duruyor kısacık "an"lar bile onun anlatımıyla uzun bir zaman dilimine yayılıyor. Tanpınar’ın hikâye kahramanları hayatları boyunca hep sıkıntlar yaşayan tiplerdir.Ayrıca Tanpınar’ın oturmuş bir felsefesi var. Her şeyin bir ruhu vardir bunu da rüya-zaman-bilinçaltı üçgeninde kurguya yedirir.Cümle kurgusu, sanatkârane ifadelerine hiç girmeyeyim,zira müthiş. Abdullah Efendi’nin Rüyaları Zaman gece, kahramanımız Abdullah gibi yalnız ve tenha sokaklar, yolunu arayıp bir bulup bir kaybeden, kabus mu, gerçek mi büyük bir buhran içinde olan kahramanımızın ruh hali muhteşem bir dille aktarılmış. 40'ını geçmiş kalemde çalışan bir memur olan Abdullah Efendi’nin varoluşsal sancıları anlatılıyor. *Zaten, bu güzel ve asil mahlukun kendisiyle aynı hamurdan yuğrulmuş olmasına hiçbir zaman inanamamış, onun çok yüksek, büsbütün başka ve erişilmez bir alemden gelmiş bir mevcut olmasına daima ihtimal vermişti. *O artık etrafında bulunan her şeyi, küçük ve bazen çok şaşırtıcı uyanışlar halinde görmeğe mahkum­du; bir sisten sıyrılan tek bir ağaç gibi, bu zihnin bulanıklığına, mevcut olan her şey tek başına aksediyordu. Hayatın bütünlüğünü ve basitliğini kaybetmişti; Abdullah bunun böyle olmasından çok mustaripti. Omuzlarına taşıyamayacağı kadar ağır bir yük yüklen­ miş zannediyor ve bu yüzden meyus oluyordu. S. 17 Filhakika birkaç dakika sonra aynı hadiseye tekrar şahit oldu. Tekrar kadın bütün hüviye­ tiyle kayboldu ve tekrar karşısındaki erkeğin sözleri, okşayışı altın­ da bu hüviyet gözlerinin önünde dirilerek yavaş yavaş güzelliğinin bütün sihir ve cazibesini kazandı.s. 19 Abdullah'ta da çocukluğundan beri bu rakam hastalığı vardı. Bu itiyat, kafasını dünyanın en çabuk işleyen bir hesap makinesi haline getirmişti. Bütün hayatı için tesadüf ettiği rakamlar üzerin­ de ameliyeler yaparak hükümler çıkarır, kendi kendine saadetler vaat eder veya felaketler düşünürdü. s. 21 GEÇMİŞ ZAMAN ELBİSELERİ Zaman ve rüya mevhumunun başrolde olduğu bir öykü. Gece sevgilisi Keti ile buluşacak olan kahramanın, bir arkadaşının çağrısı üzerine onunla birlikte şehir dışında bir eve konuk olarak gitmesi, geç saatte buluşmasına yetişmek için evden dönmeye çalışırken düşüp bayılması, ayıldığında kendini eski zaman elbiseleri giyen bir kız ve babasının yaşadığı bir evde bulmasıyla gelişen olayları konu alan öykü hayal ve gerçek arasında gidip gelirken üslup edebiyat severleri kendine hayran bırakır. "Işte tam bu esnada geçirdiğim bir kaza, rahatsız edici bir rüya­ ya çok benzeyen bu gecenin talihini değiştirdi." s. 60 "Burada bu münasebetsiz olduğu kadar talihsiz olan gecenin rüyalarını aniatmağa bilmem lüzum var mı? Günün bütün olan bitenini, hiçbir şuurun düzen vermediği bir hatıriama içinde, karmakarışık yatıyordum. Hiçbir eski zaman müzesinde benim o geeeki kısa uykumun içine giren acayip ve munis ifritleri bul­ mak imkanı yoktur."s. 61 Geçmiş Zaman Elbiseleri "Hayretten çıldıracak gibiydim. Bütün bu insanlar bana uyanık hallerinde rüya görüyorlar gibi geliyordu. Yarabbim, ne garip bir alemdeydim. tki elimle başımı tutarak odada gezinmeğe başladım. O bir müddet galiba sadece benim dolaşmamı seyretti." s71 BİR YOL Bilmem sizde de böyle midir; yolculuk benim üzerimde daima iyi ve unutturucu bir tesir yapar. Istıraplarımızın, üzüntülerimizin mekanla, yahut hayatımızın tabii muhitiyle sıkı bir alakası olsa gerek. S. 77 Bir gün ben her şeyi bırakıp bu küçük yola dalarsam, onun bittiği yerde bütün saadet ve hasretle­rimi, eski yaşanmış rüyalarımı bulacağım, temiz, yepyeni, mesut bir adam olacağım. s,84 Erzurumlu Tahsin Manevi yanı ağır basan bir öykü.Bir deprem öyküsü, ölümün soğukluğunu sırtında taşıyan Tahsin’in içe bakışı edebi bir dille anlatılıyor. Mihneti kendine zevk etmedir alemde hüner Gam u şadi-i f elek böyle gelir böyle gider.s.88 Her şey, hepsi ölümdür. Her şey ondan gelir ve oraya döner. . . Biz, bütün bu gördüğün şeyler -eliy­ le etrafı gösterirken, ayağıyla otları eziyordu- her şey, hepimiz, büyük ve muazzam bir kadavranın üzerinde gezinen kurtlarız ... Anlıyor musun? Kadavra kurtları . . .s100 EVİN SAHİBİ Kahramanımızin bulunduğu ortamdan kaçıp acıları geçmişte bırakmak istemesi bu öyküde de belirgin. Ölüm, hastalık, geçmişteki kötü anılar bu öykünün temelini oluşturur. Annesini ve babasını küçükken kaybeden çocuk onların ölüm hikâyeleri ile büyümek zorunda kalır.Tüm hayatı alt üst olur bu korkularla, ölümle büyüyen çocuk yetiskin olunca da kurtulamaz ölümün vehametinden.Alttaki ifadeler talihsiz çocuğun hisleri: ”Bütün bu fısıltılar, bu tütsüler, görmediğim ölülere sabah akşam dökülen bu gözyaşları, evin içini altüst eden ve beni o yaşıma rağmen bir kedi yavrusu gibi rastgeldiğimin eteği dibine sokulmağa, oracığa sindirmeğe mecbur eden o sebebi bilin­mez gürültüler, dedemin gece dolaşmaları, bütün gün sağdan soldan işittiğim ölüm hikayeleri, velhasıl içinde yaşadığım karan­lık harikulade beni bıktırmıştı.s.122 Kimsesiz otel odalarında demir karyolalı, yırtık keçeli fakir pansiyonlarda, hatta şimdi yatmakta olduğum bu hastahane koğuşunda, keskin öksürük nöbetlerinin ve soğuk terierin beni uyandırdığı gece saatlerinde, onlar uzun yılların arkasından yine ziyaretime geliyorlar, etrafımda, kuru yap­ raklarını ve dallarını çatırdatan acı ve ölüm ormanı içinde, birden­ bire onların aksini nabzımda sayı n ağa başlıyorum. S.109” Ah, o günahsız yaşta bana telafisi kabil olmayanın azabını tattıran bu rüyalar...s.112 YAZ YAĞMURU Hikayenin ana karakteri Sabri’nin eşi Hacce Seher ve çocukları memlekete ziyarete giderler. Bir süredir bir romanı yazmakta olan Sabri, arada bir uğrayıp ev işlerini yapan hizmetçileri Ayşe Hanım’ın dışında evde çoğu zaman yalnızdır. Sabri,bir gün bardaktan boşalırcasına yağan yağmurdan korunmak için evinin bahçesine, kurumuş palmiye ağaçlarının altına sığınmış bir kadın görür ve onu evine davet eder.Kurgu burada başlar. Adını ileride öğrendigimiz Fatma,ara ara hayatını anlatır ve Sabri kadının varlığına hasret yaşamaya baslar.Sabri’nin kendi iç hesaplaşmalarınin başarılı aktarıldığı bir uzun öykü . Tanpınar’ın diğer hikâyeleri gibi bir rüyadan uyanır gibi öykü biter. TESLİM Aydın ve bilinçli bir insan olan Emin Bey'in düşüncelerini dinletemediği ,ortamda kendisini göremedikleri,yok saydıkları bir kafileyle çıktığı yolda bir insanın kendine yabancılaşması anlatılmış. Kafilenin kendi aralarında sözlü sözsüz her şekilde anlaşmaları ve onun dışarıdan bu taşra insanlarını anlayamayacağını derin cümlelerle dile getirdiği bir yabancılaşma öyküsü. .... "Benim taşrayı anlamam imkansız hatta layıkıyla görmem bile imkansız..." Kafiledekilerden uzaklaşıp dolaşırken yıllardır görmediği arkadaşı Süleyman ona seslenince şaşır ve davetiyle evine gider.Gordugu manzara onu şaşırtır: ”Bahçe, çamura, sefalete rağmen bu çelimsiz baharın kokuları, arı sesleriyle doluydu. Emin kendi kendine "Niçin olmasın?" diye söylendi. "Bu da bir hayat şekli değil mi? Mesutsa . . . Daima müstakil ve hür insan­dı. .. s221 Süleyman’ın yıllardır görmediği babasını bulması ,8 kardeşinin daha olduğunu öğrenmesi ve hepsini bağrına basması,Emin Bey’i şaşırtır. Üstelik Süleyman’ın karısı bu 8 çocuğu ve delirmiş babayı çekemeyip kızını alıp evine dönmüşken... ACIBADEM'DEKİ KÖŞK İcat sever büyük dayısını yer yer mizahı bir üslupla anlatan gencin Köşkte geçmişe dönüp hatıralarını anlattığı keyifli bir öykü. ”Acıbadem'deki evi artık başka gözlerle görmeğe baş­ladım. O zaman anladım ki bu evin serbest dolaşılan yerleri, şim­diki tabiriyle memnu mıntıkaları, bir bilmeceye benzeyen kapı ve kilitleri, girip çıkmak için rahatsız edici güçlükleri ve heyhat hala akıl erdiremediğim bir tezatla, bu güçlükleri karşılayan bir yığın da kolaylıkları vardı.” S,230 Dayısı ile ilgili güzel ifadeler geçiyor. ”Çünkü dayım hakiki icat dehasıyle doğmuştu; ve onun çalışkan hayatı hakikaten şimdiye kadar kimseye nasip olmayan büyük, emsalsiz bir keşifle taçlanmıştır.”s233 ”Ona göre işleyen insan kafasının üç büyük gayesi vardı: İcat, ıslah, tadil.... Onun muhayyilesi dolu dizgin yürüyen cinstendi. Gözünün her rastgeldiği şeyi kendi ka­ dına veya o andaki çalışmasına ilave edebilirdi.” S.234-235 Dayının en büyük icadim dediği gusülhane ile ilgili ifadelere ise gülmemek elde değildi.:”Doğrusu istenirse bu, ayağa dikilmiş küçük çapta bir dekavii lokomotifine benzeyen soba ve kazanıyla, duvarlarındaki bir yıgın çark, büyük vida, musluk, boru ve helezon borularla, duvar diplerindeki hiçbirimizin tanımadığı bir yığın aletlerle, yıkanılacak bir yerden ziyade bir vapurun yeni tertip makine dairesine, bilmediğimiz maddelerle ısınan bir kalorifer teçhizatına, çok lezzetli ve zalim işkencelerin yapıldığı bir yere benziyordu.”s.235 Büyük dayının gusülhane icadı ile ilgili çocuğun son tespiti icadı okuyucuya net anlatır: ”Söylemeğe hacet yok ki ben bu gusülhaneye ancak on bir yaşımdan sonra üç defa girdim. Birincisinde sadece omuzum haş­landı, ikincisinde tulumba önünde soğuk aldım. Üçüncüsünde ise heyhat, zavallı dayımızın yarı cansız cesedini oradan çıkardık.”...237 RÜYALAR Hakikatte hep rüyalarıyla meşgul bir adamin hezeyanlarının anlatıldığı bir öykü.Cemil sürekli rüyasında aynı kadını görür.Bu genç kadının yüzünü görmemiştir rüyasında, fakat bileklerinin ve omuzlarının üstünden göğsüne doğru dökülen saçlarının arasın­dan alnında bir yara olduğunu hatırlar.Hem uyumak rüyasindaki kadını görmek isterken,hem uyumaktan korkar.Kadini rüyasında görünce mutlu kalkarken onu rüyasında görmediği zamanlar akşama kadar avare, yıkılmış, hakikaten bir sevgiliden ayrılmış gibi perişan dolaşırdı. "Garip değil mi? Her rüyanın hayatta bir mutabakat noktası bulunabiliyor. Onun için rüyalarımızı yoruyoruz." s248 ADEM'LE HAVVA Adem ile Havva” inancının Ahmet Hamdi üslubuyla birleşip şiirsel bir dille ifade bulmuş hâlidir. Tanpınar bu öyküde Adem ile Havva anlatısından yola çıkarak kadın erkek ilişkilerini ortaya koyar, örneğin aşık olunca iki cihanı unutmak Âdem’le Havva’dan miras kaldı. Tanpınar, Âdem’le Havva’nın Dünya’ya sürgün edilmesinde yasak elmayı yemelerinden bahsetmez. Yalnızca kader uykusundan uyandı der.Tanpınar bu öyküde de Havva üzerinden kadın kavramını da yüceltir. ”Ve ses devam etti: - Sizi kendi suretir n ce yarattım. Size Arzı bahşettim . . . Ayı ve Yıldızları ve Güneşi bahşettim. Sizi Hayatın ve Ölümün efendisi yaptım. Rahmet ve selametimiz Toprağın ve İnsanoğlunun üzeri­ ne olsun.” S.264 BİR TREN YOLCULUĞU Bir tren istasyonunda, trenin kalkmasını bekleyen yolcuların ve bir grup tiyatro sanatçısının resmedilmesiyle başlar öykü.Bu tiyatro ekibi trene geç binince hazinli öykü de başlar. Tiyatro sevdalısı,oyuncu güzeller güzeli Zeynep hayatını kaybeder.Tiyatro topluluğunun gösteri sunduğu bir kentte zengince bir adam tarafından beğenilir ve kendisine evlenme teklif edilir. Teklifi kabul eden kız düğün hazırlıklarının yapıldığı günlerde, bindiği at arabasının uçuruma yuvarlamasıyla ölür. Öyküde Zeynep’in çocukluğu da ara ara geçer.Zeynep, üvey anne elinde büyümüş, hırpalanmış bir çocuktur,bunun acısını yıllarca bilinç altında taşır... ”Zeynep'te raks şeytanı vardı; bu bacaklarımıza yerleşen bir şeytandır. Oradan vücudun öbür taraf l arını idare eder. Iki düzgün bacak ona, imkan olarak yetişir. Bir bakıma öbürlerinden çok iyi ve insaflı bir şeytandır. Ne muharebe düşünür, ne servet, sade kımıldanmak, sade ritmin peşinde koşmak.”s.271 Zeynep'in hayalleri çok naif satırlarla yer bulur kendine: "Gidecek, kendisini gösterecek, muvaffak olacak, biçare geçmiş çocukluğunun hıncını almak için, meşhur ve zengin olarak İstanbul'a dönecek, bir balet heyeti kuracaktı. Bir mektup, küçük bir kağıt parçası, sonra küçük bir çanta .. Yal­lah. Tabii polis, üçünü birden ailesine teslim etti."s.272 YAZ GECESİ Yaz Gecesi öyküsü bir çocukluğun kötü hatırası üzerine kurulmuştur. Bir davete icabet eden kahramanımız anılari hatırlar. “Beni çocukluğumun en acayip tarafına misafir ettiklerini acaba biliyorlar mı?” (S.278). Geceyi geçirmesi için hazırlanan odada daha önce acılar içinde kıvranan bir hastanın iniltilerini hatırlatır.
Hikayeler
HikayelerAhmet Hamdi Tanpınar · Dergah Yayınları · 20131,261 okunma
··
657 görüntüleme
Seda okurunun profil resmi
Elin kolun ağrımasın cancağızım... "Kuyumcu titizliği" ni sevdim 👍 O değil de, tatil sana yaradı, etinden, sütünden, yününden ziyadesi ile faydalandın...
Arzu Polatkan okurunun profil resmi
🧚🥰en sevdiğim tatil
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.