Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ana Yurdu;
Geçen günlerde Bergman’ın Güz Sonatı isimli filmini izledim. Anne-kız ilişkisi üzerinden sorgulanan hayatları sanatsal bir şekilde ele alan mükemmel bir film. Sabah Senem Tüzen’in 2015 yapımı filmi Ana Yurdu’na denk geldim. Senem Tüzen’in ilk uzun metrajlı filmidir bu aynı zamanda. Sancılı bir boşanma sürecinin ardından yeni yeni toparlanmaya başlayan Nesrin’in annesi ve dolaylı olarak büyükannesinin hikayesinden yola çıkarak kurgulanan bir film. Nesrin artık hayatta olmayan babaannesinden kalan Anadolu'daki boş köy evinin yolunu tutar. Çocukluğundan beri yazar olmanın hayallerini kurmuştur ve bu evde ilk romanını tamamlamaya karar verir. Ancak uzun zamandır görüşmediği ve de anlaşamadığı annesinin aniden gelmesiyle beraber ikili birbirlerinin karanlık yanlarıyla yüzleşmek durumunda kalacaklardır. Arka planda konuşulacak çokça şey yer alıyor bu filmde. Annesini kızını denetleme amacıyla peşinden gitmesi. Köy ortamında kaynayan dedikodu kazanı ve özel yaşam ihlallerinin ekseninde başlayan filmde anne kızının giyimine, namaz kılmamasına ve kızının kendini Allaha teslim etmesine yönelik telkinlerde bulunuyor. Aslında anne tam muhafazakar bir tip olmasa da toplumsal normlarla iç içe büyüyen, erken yaşta evlenen ve mutsuz bir evlilik geçiren bir kadın tipi olarak karşımıza çıkıyor. Filmdeki din ile teselli olma, ‘yoldan çıkan’ kadının dine kendini adayarak rahatlayacağına olan vurgu çok keskin bir şekilde ele alınıyor ve bu durum Anadolu coğrafyasında dinin kadınların hayatına ne ölçüce etki ettiğini, şekil verdiğini gösteren bir vurgudur aynı zamanda. Ara ara hatırlattığım sevgili Simone de Beauvoir’in şu alıntısında denildiği gibi: “Din bir kadının kendi kendine hoşgörüyle bakmasına izin vermektedir; din ona vazgeçilmez bir ihtiyaç duyduğu kılavuzu, babayı, sevgiliyi, koruyucu yüce varlığı sağlamaktadır; boş hayallerini beslemekte, aylak saatlerini doldurmaktadır. Ama özellikle dünya düzenini onaylamakta, cins ayrımının ortadan kalktığı, yeryüzündekinden daha iyi bir dünyada geçecek daha iyi bir yaşam umudu vererek şimdiki boyuneğişini doğrulamaktadır” Bergman’ın filmindeki anne karakteri de benzer bir mutsuzlukla büyüyen ve incindiği şekilde evladını inciten bir karakterdi. Her iki filmde de yüzleşme sahneleri mevcut Bergman daha derinlikli daha sanatsal bir şekilde yaparken Tüzen ise bizim coğrafyaya daha yakın daha gerçekçi şekilde ele alıyor bu yüzleşme sahnesini. Filmin 39-44 dakikaları arasında bu sahneyi izleyebilirsiniz. Filmin en önemli yeri de erkeklerin filmde neredeyse hiç yer almamasına rağmen varlıklarını güçlü bir şekilde hissettirmesidir. Bu durum ataerkil düzenin güçlü pençe darbelerinden doğan izlerin mekan ve zamandan bağımsız bir şekilde kadınların her anında görülebilecek olduğuna yapılan bir vurgudur. Erkekleşen kadınlar, erkekleşen söylemler, sınırları erkekler tarafından çizilen bir mekanda yaşayan kadınlarla ortaya çıkan bir vurgudur bu.
··
187 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.