Yemeklerin kolayca pişirilebilmesi ve büyük gruplara kolayca sunulması gerekiyordu, dolayısıyla basitlik önemliydi. İyi yemek pişirmek, yeni bir şey sunmak değil, bildik bir yemeği çok iyi yapmak demekti. İşte bu yüzden İstanbul'daki gündelik hayatı anlatanlar iyi bir fırını, özellikle lezzetli yoğurt satanları ya da gölgeli bir çayhaneyi hasretle anarlar. Bugün İstanbul'u gezerken sabah bir simit yiyip, öğle yemeğinde ızgara balık ya da yahniyle yetinip, akşamüstü de koyu telveli bir kahveyi höpürdetenler eski İstanbulluların yeme içme alışkanlıklarından -ve aldıkları kaloriden- fazla uzak düşmezler. Klasik Osmanlı yemekleri geç de olsa şehrin restoranlarına girmiştir, ama hünkarbeğendi ya da imambayıldı gibi pek hoş isimli yemekler şehrin eski sakinlerinin büyük çoğunluğu tarafından bilinmezdi.