Dirilen İskelet
*ALESTA: zf. (İtal. allesta < Lat.)
1. Hazır durumda, tetikte, müheyyâ: “Alesta bulunmak.” “Alesta beklemek.”
2. ünl. Hazır olunmasını isteyen kumanda sözü [Özellikle denizcilikte kullanılır].
*İHTİRAZ: i. Çekinme, kaçınma, sakınma
*ZEHAP – ZEHAB: i. (Ar. ẕehāb)
1. Gitme, gidiş: “Zehâb u iyâb: Gidip gelme.”
2. Bir fikir veya düşünceye uyma, sâhip olma; sanma, öyle zannetme, zan
* … Zehâbına kapılmak: … Gibi sanmak, … gibi zannetmek
*KESÂFET: i.
1. Koyuluk, koyu olma durumu, yoğunluk
2. Sayıca çok olma, kalabalık, çokluk
3. Şeffaf olmama.
4. fizik. Bir cismin ağırlığının hacmine bölünmesinden elde edilen değer, yoğunluk.
5. tasavvuf. İnsanda cismânî tarafın üstün gelmesi sebebiyle ruhâniyetten uzaklaşma durumu
*KEŞFİ KUBUR: Kabir âleminde olanları bilen, kabirdeki ölünün ahvâlini keşfedip doğru olarak haber veren veli, evliya.
*MUHTELİF: sıf.
1. Farklı, çeşitli, çeşit çeşit, türlü
2. eski. Birbirine uymayan, birbirinden farklı olan, aykırı, muhâlif
NEVHA: Ölünün arkasından sesle ağlama, mâtemle feryat etme
TEVAHHUŞ :
1. Yalnızlıktan korkma
2. Yabânî hayvanlar gibi ürkeklik gösterme, ürkme
MUHAYYİLE – MUHAYYEL: Hayal kurma gücü ve yeteneği; hayal gücü, zihinde önceden yer etmiş olan tasavvurları muhâfaza eden veya hiç idrak edilmemiş şeyleri ve bunlar arasındaki ilişkileri tasavvur eden meleke
MÜTEALLİK: Âit, dâir, ilgili, alâkalı
İSTİNSAH:
1. Bir metnin, bir kitabın elle bir nüshasını yazma
2. Kopya edip sûretini çıkarma
ESÂTÎRÎ: Esâtirle ilgili, efsânevî, eski masallarda olduğu gibi, mitolojik
İSTİKBAL ETMEK: karşılamak
BEYN: Ara
* Beyne Beyne: İkisi ortası, ne iyi ne kötü, şöyle böyle.
*Beyn'inde: zf. Arasında
MÂNİA:
1. Engel, hâil:
2. mec. Zorluk, güçlük
MÜZÂKERE: (i)
1. Bir konu üzerinde karşılıklı görüşme, fikir alış verişinde bulunma
2. Öğretmen tarafından yapılan sözlü sınav, sözlü
3. Öğrencilerin kendi aralarında yaptıkları soru-cevap şeklindeki ders veya sınav hazırlığı
VUZUH i. Açık ve belli olma, açıklık, vâzıh olma: “Vuzûh-ı ifâde.”
VUZUHSUZ: sıf. Açık ve belirgin olmayan, açıklıktan yoksun
VUZUHSUZLUK: i. Açık ve belirgin olmama durumu, belirsizlik, müphemlik
DARABAN: i. Vurma, vuruş, çarpma, çarpıntı [Özellikle kalp ve nabız için kullanılır]
* Daraban etmek (eylemek):Çarpmak, vurmak
FASİH: sıf. ve i. (Ar. feṣāḥat “açık ve düzgün konuşmak”tan faṣіḥ)
1. Güzel, âhenkli, açık ve anlaşılır şekilde düzgün ve yanlışsız söylenen (söz), fesâhatle söylenen (söz)
2. Sözü böyle söyleyen (kimse)
*Fasîhâne : zf. Fasîh olarak, güzel, açık ve düzgün bir şekilde.
*FÂSİH: sıf. Fesheden, bozan, iptal eden.
EŞHAS: (i) (Ar. şaḫṣ “şahıs”ın çoğul şekli eşḫas) Kişiler, şahıslar, kimseler
*Eşhâs-ı meşhûre: Meşhur kimseler.
*Eşhâs-ı hikâye: Bir hikâyedeki şahıslar.
Muzâdd-ı taaffün: Kokuşmayı önleyen, mikrop kıran, antiseptik
MUZAD: sıf. Nitelik ve etkileri birbirine tamâmen aykırı, birbirini giderici olan, aksi yönde tesir eden
MEŞBÛ: 1. Dopdolu hâle gelmiş, dolmuş, dolu
2. fizik. ve kimya. Doyma durumuna gelmiş, doymuş (hava, gaz, sıvı vb.).
TEFESSÜH: i. Bozulma, çürüyüp dökülme, çürüyüp kokma
TANNAN: sıf. Âhenkli bir şekilde tınlayan, çınlayan
MEŞUM – MEŞ’UM: sıf. Uğursuz, şom, meymenetsiz, şeâmetli, menhus
NÂLE: ( i.) İnleme, inilti
* meşum nâle: uğursuz inilti
AKİS – AKS:
1. Ses ve ışık dalgalarının bir cisme çarpıp geri dönmesi ve bunun sonucunda duyulan ses, görülen ışık, yankı, yansı:
2. Bir cismin parlak bir yerde görünen hayâli, görüntüsü
3. Bir şeyin zıddı, karşıtı, tersi “Aksini kimse ispat edemez.” “Aksini söylemiyorum ki.”
4. mec. Bir düşünce, duygu veya olayın yaptığı etki, bıraktığı iz, yankı
ÂKİS: sıf. Akseden, yansıyan, bir yere çarpıp geri dönen (ışık veya ses)
EHL-İ KUBUR: Kabirdekiler, ölüler. Kabir ehli
TERESSÜM: Resim gibi canlanma, şekillenme
BİNÂENALEYH: Bundan dolayı, bunun üzerine
ŞEÂMET: Uğursuzluk, nuhûset
İLTİHAK: Katılma, eklenme, ilâve olma
ÇALÇENELİK: Çok konuşma, çenesi düşük olma, gevezelik, lâfazanlık
SEYYAL:
1. Akan, akıcı
2. fizik. Akışkan
VAKUR: Ağırbaşlı, şerefli, onurlu, temkinli
BEDR-İ TAM: Tam ay, dolunay.
VEHİMLİ: sıf. Kuruntulu, evhamlı
MEYUS – ME’YUS: Ümîdi kalmamış, ümitsizliğe düşmüş, ümitsiz, karamsar, üzgün
MEYUS ETMEK(kılmak): Ümitsizliğe düşürmek, ümitsiz bir duruma getirmek, üzmek
İHTİRAM: Saygı, hürmet, tâzim
ŞEÂMET: Uğursuzluk, nuhûset
TEZYİNAT: Bir şeyin üzerine yapılan süsleme(ler), süs(ler)
ÎTİZAR: Özür dileme, mâzeretini bildirme
KABİL
1.gerçekleşebilir, olabilir, olanaklı.
kabil içeren sözcükler
2.benzer, gibi, türlü
3.cins, soy, tür
*KABİL DEĞIL: olamaz, olanaksız
ARAMGÂH :
1.dinlenme yeri.
2.Genellikle ünlü bir kimse için yaptırılan ve içinde o kimsenin mezarı bulunan yapı.
ITTIRAT – İTTİRAT – ITTIRAD:
1. Birbirini takip ederek düzenli bir şekilde devam etme, muntazam bir tarzda cereyan etme, âhenk, düzenlilik
2. Bir üslûpta ve yeknesak olma, bir örneklik, biteviyelik
ITTIRATLI: sıf.
1. Düzenli.
2. Hep aynı tempoda devam eden.
ITTIRATSIZ: sıf. Düzensiz
ALESTA:
1. Hazır durumda, tetikte, müheyyâ “Alesta bulunmak.”
“Alesta beklemek.”
2. (ünlem) Hazır olunmasını isteyen kumanda sözü [Özellikle denizcilikte kullanılır]
TESEYYÜP – TESEYYÜB: İhmalkârlık, kayıtsızlık
TAZARRU: Yalvarma, yakarma
MÜSTECAB(P): Olumlu, müspet cevap alınan, kabul edilen (istek, duâ vb.)
KEFERE:
1. Kâfirler
2. (târih.) Müslüman olmayan unsurlar
NETÂMELİ: Başa iş açacak nitelikte olduğu sanılan, gizli tehlikesi bulunduğuna inanılan, zararı dokunma ihtimâli olan
MUHÂBERE: Haberleşme, yazışma, mektuplaşma
*Muhâbere etmek: Haberleşmek, yazışmak
FÂŞETMEK – FÂŞEYLEMEK: (Bir sırrı) Meydana vurmak, açığa çıkarmak
TEHLİL: Kelime-i tevhîdi, “Lâ ilâhe illallah” sözünü söyleme
*fıskı fücur : Allah'a isyan içinde olmak, günah işlemek.
Sefahet ve günaha batma
CERHETMEK – CERHEYLEMEK:
1. Yaralamak.
2. Bir iddia, fikir ve düşünceyi çürütmek, reddetmek, kabul etmemek
MÜCEHHEZ: Yapacağı iş için gerekli her türlü malzeme ile donanmış, hazır duruma getirilmiş, donatılmış, techiz edilmiş
*Mücehhez Olmak: Donatılmış olmak
TUĞYAN:
1. Taşma, coşma, su baskını
2. Taşkınlık, coşkunluk
3. eski. Haddini aşma, azgınlık, serkeşlik
* Ehl-i tuğyan: Azgın kimseler, isyankârlar
İÇTİNAP – İCTİNAB: Kaçınma, sakınma, çekinme
VÂCİP – VÂCİB:
1. Yapılması gerekli olan, terkedilmesi câiz olmayan husus
2. Dînî bakımdan farzdan sonra gelen ve yapılması zarûrî, terki câiz olmayan ilâhî emir (kurban kesmek, bayram namazı kılmak gibi).
3. sıf. Olmaması düşünülemeyen, olması zarûrî olan
*içtinabı vacip: kaçınılması gerekli olan
SADRÎ:
1. Göğüse âit, göğüsle ilgili: “Veca’-ı sadrî: Göğüs ağrısı.”
2. Soy îtibâriyle anneye bağlı olan, anneye mensup olan (erkek çocuk)
TAHKİR:
1. Hakaret etme
2. Hakaret
3. Küçük görme, aşağılama
*Tahkir Etmek:
1. Hakāret etmek, gurur kıracak tarzda davranmak
2. Küçük görmek, aşağılamak
GİRAN:
1. (Tartıda) Ağır
2. mec. (Kıymeti) fazla, (değeri) çok olan.
3. mec. Sıkıcı, sıkıntı veren: “Teklîf-i giran.”
*Giran Gelmek:
1. Ağır gelmek
2. mec. Gücüne gitmek, ağırına gitmek
MAKÂBİR – MEKÂBİR: Mezarlar, mezarlıklar
TERAKKÎ:
1. İleri gitme, ilerleme, gelişme
2. Yukarı kalkma, yükselme
3. Artma, çoğalma
BEDÂHET:
1. fels. İspâtı gerektirmeyecek kadar açık ve belli olma, apaçıklık
2. Birdenbire söz söyleyebilme, hazırcevaplık
*Bedâheten:En ufak bir şüphe ve tereddüde meydan vermeyecek derecede açıklıkla, açıkça
MÜTTEKÎ: Dayanan, dayanmış
MUTEKİT – MUTEKİD:
1. İnanan, kabul eden, ret ve inkâr etmeyen (kimse)
2. Dînine bağlı, inançlı, dindar (kimse)
SAFFET – SAFVET:
1. Maddî ve mânevî mânâda temizlik, arılık, saflık
2. mec. Kurnazlığa aklı ermeme, kolayca aldatılabilme, saflık
FİLVÂKİ: Gerçekte, gerçekten, doğrusu, hakîkaten, vâkıa
DİLŞAD: Gönlü sevinçle dolu, sevinçli (kimse)
TEBELLÜĞ: Resmi bir yazıyı imzalayıp alma
BUKAĞI:
1. Kaçmalarını, çifte atmalarını önlemek için atların ayağına vurulan demir halkalı köstek
2. Eskiden mahkumların ayaklarına takılan ve ucuna pranga bağlanan demir halka, kimse
BEŞÂRET:
1. Müjde, iyi haber
2. Sevinç, memnûniyet
3. Alışılmamış, acâyip, biçimsiz ve çirkin şey, ucûbe [Özellikle acâyip giyinmiş kadınlar için kullanılır]
İNTİZAR:
1. Bekleme, bekleyiş
2. İnkisar, bedduâ
TARASSUT – TARASSUD: Gözetleme, gözleme
MÂADÂ: edat.–den başka, –den gayri
MÛTAT – MÛTAD:
1. sıfat. Alışkanlık hâline gelmiş, âdet edinilmiş, alışılmış, her zamanki
2. i. Alışılmış, âdet edinilmiş şey, alışkanlık, âdet
SALLAPATİ:
1. sıfat. Düşünmeden, aklına geldiği gibi hareket eden
2. zf. Rastgele, gelişigüzel
CİHET:
1. Yön, taraf, istikāmet, cânip
2. Semt, yer, mahal
3. Taraf, husus
4. Sebep, vesîle
RÜYET – RÜ’YET:
1. Görme, bakış, görüş
2. Bakma, araştırma
3. Yönetme, nezâret etme, çevirme, idâre etme
PÎŞDARLIK: i. Öncülük, önderlik
TENSİP – TENSİB: Uygun bulma, münâsip görme
İSTİCAL: Acele etme, sabırsızlanma
MÜTEMÂDİ: Sürüp giden, sürekli, aralıksız, devamlı
İTİZAZ: Kendini büyük ve şerefli görme
İHTİZAZ:
1. Hafif hafif titreme
2. fizik. Titreşim
MESÂİB – MASÂİB:
1.Zor ve güç işler, zorluklar, müşküller
2.Musîbetler, felâketler, belâlar
HİMMET:
1. Yardım, ihsan
2. Çalışma, gayret, emek
3. Mânen büyük kimselerin, ermişlerin dilediklerini yerine getiren mânevî gücü, mânevî yardımı, lutfu
*Himmet Etmek: Yardım etmek, gayret etmek, emek vermek
KAĞŞAK
sıf. (< koğşak) halk ağzı. Kağşamış, parçaları gevşeyip dağılacak duruma gelmiş (eşyâ, yapı vb.).
KAĞŞAMAK:
1. Gevşemek, ek yerleri oynamak, dağılmaya, çözülmeye yüz tutmak
2. mec. Vücûdu gevşemek, çökmek
TAGADDİ – TAGAZZİ– TEGADDİ: Beslenme
KAŞEKSİ: Rûhî ve bedenî sebepler sonucu vücûdun ileri derecede zayıflaması, erimesi durumu
İNHİNÂ:
1. Kavis şekli alma, yay biçimine girme, bükülme
2. Eğilme, eğim:
3. Eğrilik
* İnhinâ Bulmak: Eğrilme
FİLHAKİKA: Gerçekten, hakîkatte, doğrusu
TULÂNİ: Uzunluğuna, uzunlamasına, boyuna
TEVAHHUŞ:
1. Yalnızlıktan korkma
2. Yabânî hayvanlar gibi ürkeklik gösterme, ürkme
PEHLE:
1. Taş sandukalı mezarlarda sandukanın yan taşı [Sandukasız mezarlarda baş ve ayak taşlarının arasına konan büyük yassı taşa da pehle dendiği için teşmil yoluyle “büyük ve yassı taş” anlamına da kullanılmıştır].
2. Tilkinin yan tarafından çıkan kürk
ŞAKULİ: Yer çekimi doğrultusunda olan, düşey
SEMTÜRREİS:
1.Başucu noktası
2.başucu
3.Bir yerin düşeyinin gök küreyi kestiği nokta
NEVİ – NEV’:
1. Cins, tür
2. Sınıf: “İkinci nevi tütün.”
3. Türlü: “İnsanlar iki nevidir, sözünde duranlar ve durmayanlar.”
*Nev’-i beşer (-benî beşer): İnsanlar, insan türü:
MÂVERÂ:
1. Bir şeyin ötesinde, arkasında, gerisinde bulunan yer, zaman vb., öte
2. Görülen âlemin ötesi
KESÂFET:
1. Koyuluk, koyu olma durumu, yoğunluk
2. Sayıca çok olma, kalabalık, çokluk
3. Şeffaf olmama.
4. fizik. Bir cismin ağırlığının hacmine bölünmesinden elde edilen değer, yoğunluk.
5. tasavvuf. İnsanda cismânî tarafın üstün gelmesi sebebiyle ruhâniyetten uzaklaşma durumu
VUZUHSUZLUK: i. Açık ve belirgin olmama durumu, belirsizlik, müphemlik
ARZANİ: Enine, genişliğine
ALARGA:
1. Açıkta, sâhilden uzakta
2. ünl. “Açıktan geç, yaklaşma, uzak dur” anlamında kumanda sözü
3. i. Eskiden kullanılan bir menzil topu.
*Alarga Durmak: argo. Çekingen davranmak, uzak durmak, sokulmamak
*Alarga Etmek:
1. (Gemi için) Açılmak, uzaklaşmak.
2. argo. Uzak durmak.
*Alargada:
1. (Deniz araçları için) Açıkta, enginde
2. mec. Dışarıda, etrafta
*Alargada Olmak: argo. İşsiz güçsüz olmak, boş gezmek
ŞİMAL: kuzey, Sol taraf.
Karşıtı: YEMİN
GARP – GARB: batı, mağrip.
Karşıtı: ŞARK
MÂTUF:
1. Bir tarafa doğru yönelmiş, eğilmiş, meyletmiş, mâil
2. Yöneltilen, yüklenen, isnat edilen, birine âit olan: “Kötülük onu yapana mâtuftur.”
3. dilb. Kendinden önceki kelimeye bir atıf harfi (bağlaç) ile bağlanan, atfedilen (kelime)
MÜCEHHEZ: Yapacağı iş için gerekli her türlü malzeme ile donanmış, hazır duruma getirilmiş, donatılmış, techiz edilmiş
*Mücehhez Olmak: Donatılmış olmak
AVDET: Dönüş, geri geliş, gidilen yerden dönme
*Avdet Etmek (eylemek): Evvelce bulunduğu yere veya duruma geri dönmek
METFEN – MEDFEN: Ölü defnedilecek yer, mezar, kabir
ERVAH: Ruhlar
KAZİYE:
1. İleri sürülen iddiâ, dâvâ, mesele, husus
2. mantık. Önerme
3. mat. İspâtı kābil iddia
TAHARRÜŞ:
1. Tırmalanma, kurcalanma.
2. Tahriş olma
*Taharrüş Etmek:
1. Tırmalanmak, kurcalanmak.
2. biyo. (Vücutta bir yer) Bir dış etkenle kan toplayıp şişmek, tahriş olmak.
TÂDİL:
1. Değiştirme, değişiklik
2. eski. Doğru hâle getirme, düzeltme.
3. Yatıştırma, teskin etme:
“Ta’dîl-i gazap.”
“Ta’dîl-i hiddet.”
4. Mûtedil hâle getirme, îtidâle getirme
*Tâdil Etmek:
1. Değiştirmek
2. Düzeltmek, doğru hâle getirmek
RÂYİHA: Koku, güzel koku
MÜTEHASSİR:
1.Pıhtılaşan, pıhtılaşmış:
“Dem-i mütehassir: Pıhtılaşmış kan.”
2.Özleyen, özlem duyan, hasret çeken:
İHTİSAS:
1.Duygulanma, hissetme
2. Duygu
3.Bir ilim, fen, sanat hakkında veya belli bir hususta derinleşme, o konuda geniş bilgi ve tecrübe sâhibi olma, bu yolla kazanılmış bilgi, uzmanlık
4. Bir kimseye kuvvetle bağlanma
CESİM:
1. Büyük, geniş
2. İri, kocaman, cesâmetli
3. Önemli
MUTTARİT – MUTTARİD: Düzenli bir şekilde, hiç değişmeden birbiri ardınca olan, tek düze sürüp giden, monoton
İCBAR: Zorlama, cebretme
MÜTEHARRİK:
1. Hareket eden, hareket hâlinde olan
2. Hareketli, oynar: “Müteharrik başlık.”
3. İşleyen, çalışan, harekete geçen: “Müteharrik motor.”
4. eski. dilb. Harekesi olan, harekeli (harf)
MUVÂCEHE:
1. Yüz yüze gelme, yüzleşme
2. Ön, karşı, huzur
*Muvâcehe Etmek: Yüzleşmek
MAHBÛSİYET: Mahpus olma durumu, mahpusluk
TARASSUT – TARASSUD: Gözetleme, gözleme
MAÎŞET:
1. Yaşamak için gerekli olan şeyler, geçim, dirlik
2. Yaşayış, yaşama, ömür
3. eski. Küçük ilmî rütbelerde bulunanların aldıkları ücret
*Maîşet-gâh: Geçim için gerekli olan paranın sağlandığı yer
MUSAFFÂ: Yabancı maddelerden temizlenmiş, arı duru ve saf duruma getirilmiş, arıtılmış, tasfiye edilmiş
İHSAS:
1. Üstü kapalı olarak anlatma, sezdirme, duyurma
2. Duyma, hissetme; duyurma, hissettirme
3. Duyum
*İhsas Etmek (eylemek):
1. Hissettirmek
2. eski. Hissetmek
MUVÂZENELİ:
1. Dengesi olan, dengeli
2. mec. Tutum ve davranışları uyumlu ve ölçülü olan
TEMÂŞÂ:
1. Bakıp seyretme, zevkle, hayranlıkla seyretme, izleme
2. Zevkle seyredilen
3. Gezme
4. Piyes, temsil, oyun
5. tasavvuf. Maddî ve mânevî âlemlerdeki ilâhî güzellikleri, Allah’ın tecellîlerini seyretme
*Temâşâ Etmek (kılmak): Seyretmek, bakmak
DİMAĞ:
1. Beyin
2. Şuur, bilinç, akıl
*Dimâğî:
1. Beyne âit, beyinle ilgili
2. Zihnî, fikrî
TEDRÎCÎ: Yavaş yavaş olan, derece derece
TEKEMMÜL: Kemâle erme, olgunlaşma, mükemmel duruma gelme
MUAZZEP – MUAZZEB: Acı, eziyet ve sıkıntı içinde kıvranan, azap çeken
*Muazzep Etmek: Acı çektirmek, azap vermek
*Muazzep Olmak: Acı içinde kıvranmak, azap çekmek
MAHREÇ – MAHREC:
1. Dışarı çıkılacak, huruç edilecek yer, delik veya kapı
2. Ses veya harfin ağızdan çıkış şekli, söyleyiş, telaffuz
3. eski. Yurt içinde üretilen malların ihraç edildiği yer, dış pazar
4. dilb. Boğumlanma noktası
TEFESSÜH:
1.bozulma, çürüme, kokuşma.
2.MEC.(kişi, toplum için) niteliklerini yitirme, bozulma, çürüme, kokuşma.
3.bozulup kokmak, çürümek, kokuşmak.
4.MEC.(kişi, toplum) niteliklerini yitirmek, bozulmak.
*Tefessüh Etmek: bozulup kokmak, çürümek, kokuşmak
CİFE:
1. Kokmuş ceset, leş, lâşe:
2. mec. Kokmuş bir ceset gibi iğrenç olan şey veya kimse
*Cîfe-gâh: Leş dolu yer (mec. Dünya)
TEKMİL:
1. Tamamlama, bitirme.
2. sıf. Bütün, eksiksiz
*Tekmil Etmek (eylemek): Bitirmek, tamamlamak
İHTİZAZ:
1. Hafif hafif titreme
2. fizik. Titreşim
HEVENK: Kurutulmak üzere bir ipe dizilmiş veya saplarından birbirine bağlanmış meyve demeti
MUZÂAF: Üzerine bir veya birkaç katı ilâve edilerek çoğaltılmış, iki kat, kat kat
MÜESSİR:
1. Tesir eden, tesirli, etkili, etkileyici
2. İçe işleyen, dokunaklı
3. i. Eser sâhibi kimse, fâil, âmil
4. kimya. Etken
*Müessir Fiil: hukuk. Bir kimsenin bedenine, aklî ve rûhî durumuna zarar veren fiil
*Müessir Olmak: Tesir etmek, etkilemek
MÜTEREDDİT – MÜTEREDDİD: Bir türlü karar veremeyen, kararsız, tereddütlü
*Mütereddidâne: Kararsız bir şekilde, tereddütle
MÜTEHAYYİR: Şaşmış, şaşırmış, hayrete düşmüş
İNSİCAM:
1. Bir bütünlük ve düzgünlük içinde devam etme, birbirine bağlı ve uygun olma, uygunluk, düzgünlük
2. edeb. (Söz için) Âhenkli, düzgün ve akıcı üslûpta olma
İNSİCAMLI: Birbirini tutan, tutarlı, düzgün
İNSİCAMSIZ: Birbirini tutmaz, tutarsız
MÜTEFENNİN:
1. Bir ilim veya fennin çeşitli dallarında geniş bilgi ve mahârete sâhip olan, üstatlaşan (kimse)
2. Fenle uğraşan, teknik alanda bilgili olan (kimse)
TEKALLÜS: kasılma
MÜTEKALLİS: Kasılmış, gerilmiş, gergin
MEDİD: Uzayıp giden, çok süren, uzun
AZMİ KUBERE: Tıb: Kolumuzun ön tarafında bulunan önkol kemiği. (Önkol kemiğinin arkasında dirsek kemiği bulunur)
AZMI ZEND: dirsek kemiği
İNTİHAP – İNTİHAB:
1. Seçme, seçilme
2. Seçim
*İntihap Etmek: Seçmek
MAKSÛRE:
1. Câmilerde etrâfı parmaklıklarla çevrilerek hükümdarlar için ayrılan yüksekçe yer [Daha yüksek olanına mahfil denir]
2. Tekkelerde zikre katılmayanların oturduğu yüksekçe parmaklıklı yer
İSTİĞRAP – İSTİĞRAB: Garip bulma, şaşma, hayret, şaşkınlık
SEKENE: Bir yerde oturanlar, ikāmet edenler
LAMI CİMİ YOK: kesinlikle olmalı, başka yolu yok
FEVKATTABİA: doğa üstü
TEVSİK:
1. Sağlamlaştırma.
2. Bir şeyin doğruluğunu belge ile ispat etme, belgeleme
TEDHİŞ: Dehşet verme, korku verme, ürkütme, yıldırma, terör
NÂKÂBİL:
1. Kābil olmayan, mümkün olmayan, imkânsız
2. Verileni, anlatılanı kabul etmeyecek kadar yeteneksiz, istîdatsız
TEESSÜR:
1. Üzülme, kederlenme, üzüntü, keder
2. Bir şeyin tesirine mâruz kalma, etkilenme
KİZB: Yalan söyleme,yalan,sıdkın zıddı.
SIDK: Doğru söz, Hakikata muvafık olan *Bir şeyin her hususu tam ve kâmil olması. *Ahdinde sabit olmak. *Peygamberlere mahsus en mühim beş hasletten birisi. *Kalb temizliği
YED: Kudret, mülkiyet, hâkimiyet mânasında Allah’a nisbet edilen zâtî sıfatlardan biri
BERSAM:
1.Zatülcenb
2.Göğüs sancısı
SARFINAZAR: bir yana bırakılsa da, hesaba katılmasa da, vazgeçilse de, sayılmasa da
SARFINAZAR ETMEK: bir yana bırakmak, hesaba katmamak, saymamak, vazgeçmek
TAYERAN ( TAYRAN) Uçma, uçuş
TAHACCÜR: Taş gibi katılaşma, taşlaşma, taş kesilme
CÜHELÂ: Bilgisizler, câhiller
RÂŞE: Titreme, titreyiş
TEŞEVVÜŞ: Karma karışık olma, karışma, karışıklık
TEVCİH:
1. Belli bir yöne çevirme, yöneltme.
2. (Bakış, nazar vb. ile) Bir kimseye bakma
3. (Söz, lâf vb. ile) Bir kimseye hitap etme
4. Anlam verme, yorumlama, tefsir etme
*Tevcîh-i vecih: İsâbetli anlam verme, güzel ve iyi yorma.
5. Rütbe, memûriyet vb. şerefli bir şeyi bir kimseye verme
6. edeb. Bir sözün hem övme hem yerme anlamı verebilecek şekilde kullanılması
7. asker. Bir topu veya topçu bataryasını istenilen hedefe yöneltme ve bunun için yapılan işlerin bütünü
MÜHEYYİÇ – MÜHEYYİC: Heyecan veren, heyecanlandıran, coşturan
SAİKA:
1.Sebep
2.Yıldırım
SEKENE: Bir yerde oturanlar, ikāmet edenler
MAVAKA' (MAVAKAA): Olan, vuku bulan şey
DİSKUR: (alay yoluyle) Bir kimsenin bir konu hakkındaki fikirlerini bildirmek, öğüt vermek veya birini azarlamak için yaptığı uzun konuşma
*Diskur Çekmek (geçmek): Nutuk verir gibi uzun uzun konuşmak
BEDÂHET: fels. İspâtı gerektirmeyecek kadar açık ve belli olma, apaçıklık
MUAVENET: Yardım
MUZTAR: Bir işi, bir davranışı yapmak zorunda kalmış, zorlandığı için aksini yapamaz, başka türlü davranamaz duruma gelmiş, çâresiz (kimse)
GALEBE ÇALMAK (ETMEK)
1. Yenmek, mağlûp etmek:
2. Üstün gelmek, bastırmak
GİRYE:
1. Ağlama, ağlayış
2. Göz yaşı
*Bedâheten:
1. En ufak bir şüphe ve tereddüde meydan vermeyecek derecede açıklıkla, açıkça
2. Birdenbire, fazla düşünmeden
MAHZÂ: Yalnız, ancak, sâdece, sırf
HÂSILI: Sonuç olarak, sözün kısası, velhâsıl, hulâsa
ŞAZ: Genel kurallara uymayan, kural dışı, müstesnâ
MÂHÂZÂ – MAAHÂZÂ: Bununla birlikte, bununla berâber, böyle iken, böyle ise de
ZEVAT: Zatlar, saygı değer kimseler
İSTİFSAR: Bir şey hakkında ayrıntılı bilgi öğrenmek isteme, açıklama isteme, sorma, araştırma
BERHAYAT: Hayatta, canlı, sağ, diri
BAHİR – BAHR:
1. Deniz, deryâ
2. Büyük nehir veya göl
İNDEL İKTİZA: Gerektiğinde, Lüzum Hasıl Olduğunda
MAHFAZA: Saklanmak ve korunmak istenen bir nesnenin içine konduğu kutu
MUÂVENET: Yardım
TASDİ: Baş ağrıtma, can sıkma, rahatsız etme
MEDAR:
1. Dönme, dönüş
4. mec. Dayanak, destek
5. mec. Sebep, vâsıta, vesîle
*Medar Olmak: Yardım etmek, yardımcı olmak, yardımı dokunmak:
DELÂLET:
1. Yol gösterme, kılavuzluk, rehberlik, aracılık
2. Delil, işâret, nişan
*Delâlet Etmek:
1. Yol göstermek, rehberlik ve aracılık etmek
2. Bir şeyin şöyle veya böyle olduğuna delil ve alâmet olmak, şöyle veya böyle olduğunu göstermek
MEFRUŞ: Döşenmiş, döşeli
ZÂİL:
1. Devamlı ve kalıcı olmayan, sona eren, yok olan, ortadan kalkan
2. Geçmiş olan
*Zâil Olmak: Yok olmak, ortadan kalkmak
BEDHAH: Başkasının kötülüğünü isteyen, başkası için iyilik dilemeyen (kimse)
BEDHAHLIK: Başkasının kötülüğünü isteme
MUHAL: olması, gerçekleşmesi olanaksız.
·
398 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.