“Yarın ölecekmiş gibi çabala ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşa..”
bu ne yaman çelişki ama..?
Damlalara ayrılsa da ayrılmasa da su sudur işte her damlada..
Yaşamımız ve ölümümüz aynı şey değil midir bu anlamda..?
Bu gerçeği fark ettiğimizde artık ölüm korkusu kalmıyor gibi ama..?
Ölüm korkusu, yaşam korkusundan kaynaklanıyor değil mi?
Dolu dolu, derinden yaşayan biri, her an ölmeye hazır gibi…
Ölüm korkusu büsbütün akış içinde, bedenin kimliğini ayrı bir varlık olarak kabul etmenin cezası değil mi..?
Ölümün zıddı doğumdur hayat değil ki..
Yaşamın anti-tezi korkudur, ölüm değil ki…
Ölüm yaşama karşı değildir, lakin korku yaşama karşıdır..
Sürekli olan fark edilemez, aynı kalp ritmi çizgisinin düz olması gibi bir anlam da ifade etmez.
Yaşamı mümkün kılan ölümün farkındalığıdır.
Kişinin ölüm gerçeğiyle yüzleşmesi, kişisel korkunun sonu ve gerçek hayatın başlangıcıdır..
Bütün korkular, ölüm korkusundan kaynaklanır.
Ölüm korkusu, zamanın tükenmesi korkusu.
Zaman korkusu, yaşanmamış bir hayatın kokusu..