Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Ocak ayının başında
Ayşe Ümit Karabacak
Ayşe Ümit Karabacak
'ın 30 gün yazı planına başlamaya karar vermiştim ama her gün yazmak yerine aklıma geldikçe yazıyordum. Üçüncü planın sadece ilk gününü yazmışım ve bugün ikinci günden devam etmeye, "Geçtiğimiz yıl hayattan en iyi öğrendiğin şey." kısmını yazmaya karar verdim. Bu yazıyı geçen yıldan öğrendiğim değil de geçen haftadan öğrendiğim en iyi şey olarak yazmak istiyorum. Bugün 12 Şubat 2023, geçen hafta 5 Şubat’ta Konya’da ve pek çok ilde kar yağışı başladı. Hal böyle olunca 6 Şubat’ta başlaması gereken okullar bir gün daha tatil edildi. Ne güzeldi, bir gün fazladan tatil yapıp dışarıda karın keyfini çıkaracaktık. Hem üniversite için üç haftalık tatili az bulan bana da en azından fazladan bir gün olacaktı, ne güzel. O akşam bize sevdiğimiz yakınlarımız gelmişti, çay muhabbet ve meyve eşliğinde keyifli geçen bir akşamdı. Onlar gidince hemen yatağa gittim ama uyku tutmadı, telefonu açıp bir şeyler izledim, bir yerden sonra gözlerim acımaya başladı tabi, son kez saate bakıp uyudum. Saat 03.47 idi. Yarım saat daha uyanık kalsaydım Konya’dan da hissedilen 7.7’lik depremi bizzat hissedecekmişim, hissetmedim. Sabah 9.30’da uyanmak üzere alarm kurmuştum, neden, muhtemel online biyoloji dersi için. Sıradan bir insanın gündelik sorunlarından birine çok güzel bir örnek değil mi? Önce WhatsApp’a girdim, bir arkadaşımın deprem mesajını gördüm. O hissetmiş, hem depremi hem çaresizliği. Çok da korkmuş, depremin merkez üssü ise Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesiymiş. Hayat oradaki ve diğer 9 şehirdeki insanlar için saat 4.17’de durmuş, bihaberim. O gün diğer günlere nazaran daha erken uyanan benim için zaman geçmedi, neden sonra annem küçük kardeşlerimi kar oynamaya çıkaracaktı, ben ve diğer kardeşim de yalnız korkarız diye babaannemin yanına, yukarı kata, çıkmaya karar verdik. Kitabımı, telefonumu, şarj aletimi ve ev anahtarını alıp yukarı çıktım, anahtar kapıyı açmıyordu çünkü arkada babaannemin anahtarı varmış ben de zili çaldım, o sırada annem ve kızlar çoktan montlarını giymiş, botlarını giymeye çalışıyorlardı. O anda, aniden, aşağıdan bir ses duyduk: ‘Kızlar, çabuk aşağı inin, deprem oluyor! Kaçın!’ bu ikinci kat komşumuzun çığlığıydı. Babaannem kapıyı henüz açmadığı için arada kaldım, aşağı mı inmeliydim, babaannemin kapıyı açmasını mı beklemeliydim? Apartman boşluğunda, merdivenlerin orda durmak çok risklidir, ben de çabucak bizim kata indim, annem de arada, eve girmekle aşağı inmek arasında kalmıştı, eve girmemizin daha güvenli olduğunu söyledim çünkü deprem hala devam ediyordu. Annem o anki şokuyla anahtarı kullanamadı, ‘Haydi, haydi!’ diyerek açtı sonunda. Hemen oturma odasına geçtik, lamba sallanıyor, pet şişenin içindeki su dalgalanıyordu. Kızlar ‘Anne, korkuyoruz,’ diye ağlıyor, annem ‘Tamam geçti,’ diyip dalgalanmasını durdurmuş su şişesini gösteriyordu. Babaannemi aramak için telefona uzandığımda, annemin telefonu çalmaya başladı, meğer babannem de bizi arıyormuş. Şal, mont, atkı, bere, telefon, şarj aleti… Ne varsa elime alıp babaanneme çıktım, bahçeye indik merdivenlerden. Hava da epey soğuk… Meğer biz o anları yaşarken Kahramanmaraş 7.6 büyüklüğünde ikinci depremini yaşamış. Bilim insanları ilk depremin ikinci depremi tetiklediğini açıkladılar: Arap levhası aşağı doğru kaymış, oluşan boşluğu kapatmak için de Anadolu levhası aşağı doğru hareket etmiş. Bunun sonucunda Kahramanmaraş ovası oluşmuş, Türkiye batıya doğru 3 metre atım yapmış. İşte her şey bu kadar basit (!). Normalde bir deprem başka ‘küçük’ depremleri tetiklerdi ama böylesi bir durum bilim insanlarınca çok nadir görülürmüş. Depremin insan hayatına yansıyan görüntüsü ise 6 Şubat’ta 1700 can kaybı iken an itibariyla 29 bin. Kahramanmaraş, Gaziantep, Osmaniye, Hatay, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya, Kilis, Adana ve Diyarbakır’da 29.000 insan bu depremlerde hayatını kaybetti. Her biri ayrı renk, fikir ve gelecek umudu olan 29 bin can… Deprem bölgesinde olmayan herhangi bir insanın depremzedeler için etmesi gereken iki şey vardı: yardım ve dua. Bu ikisine sarıldık diğer tüm 71 il olarak ve gördük ki Türk milleti birbirine kenetlenmiş, tek can! Deprem bölgelerinden haberleri biraz televizyondan biraz da sosyal medyadan takip ettik ama kardeşlerim artık çok korkuyordu, ‘İzlemek istemiyoruz artık, yeter,’ dediler. Tabi bu süreçte hissettiğim pek çok duygu vardı. Hiçbirini haberleri takip etmeyi bırakana kadar fark etmediğim onlarca his! Önce korku, sonra endişe, tekrar yaşama kaygısı, merhamet, insanlık, yardımlaşma, dayanışma ve en sonunda da öfke! Bu duyguları tercüme etmem gerekiyordu, kendimce ettim de ama hala eksik olan şeyler var. Bunu tamamlayabileceğimi sanmıyorum. Haberlerde gördüğüm ve unutamayacağım birkaç şeyden de bahsetmek istiyorum. Hatay’daki bir enkazda, bir yüksek lisans öğrencisinin tezi bulunmuş. Tezi bulan arama kurtarma görevlisi kapaktaki bilgilerden öğretmeni arıyor ve öğrenciye ulaşmak için çabalıyor, sonuç: öğrenci enkazda şehit olmuş. O öğrenci o tezi yetiştirebilmek için kim bilir kaç gece uykusuz kaldı, yemeden içmeden günlerce çalıştı ama ne yazık ki dünya hayatı o öğrenci için sonlandı ve o öğrencinin bir zamanlar dünyanın merkezine koyduğu o tezin bu dünyada artık hiçbir ehemmiyeti kalmadı. Bunların dışında haberlerde, on binlerce binanın çöktüğünü veya yıkıldığını gördük. Her birinin birer mezara döndüğü beton dikitler! O mezarları inşa edenlere, onlara izin verenlere, denetlemeyenlere, sayısız hile hurdayla insanlara pazarlayanlara hiç kimse acımayacak! İlahi adalete inanan biri olarak hepsinin hem bu dünyada hem de ahirette yargılanıp cezalarını çekeceği günü büyük bir sabırla bekliyorum. Öte yandan o kadar bina yok olmuşken tek bir can kaybı bile olmayan Hatay’ın Erzin ilçesi epey dikkatimizi çekmiştir. Bunu sağlayan da Belediye Başkanı olarak görev yaptığı dönemde hiçbir kaçak yapıya izin vermeyen Ökkeş Elmasoğlu’ydu. İnsanların baskılarına rağmen iş ahlakından taviz vermeyen bu insan farkında olmadan 41 bin insanın hayatını kurtarmış. Gelelim, benim tüm bu yaşananlardan öğrendiğim şeylere. Birincisi bu dünyada her şeyin geçici olduğunu hatırlamaktır, hatırlamak öğrenilir mi demeyin, pek ala öğreniliyormuş. Geçen yıl bu zamanlar
Sinan Canan
Sinan Canan
videoları izlerken duyduğum bir cümleyi hatırladım: ‘Bu da geçer ya hu!’. Sinan Hoca’nın da dediği gibi geçici bir dünyada hiçbir şey kalıcı değildir, iyi şeyler de kötü şeyler de. Depremin yıkıcılığı karşısında depremzedelerin yüreğine ufacık da olsa su serpilecekse yeniden yazayım: Bu da geçer ya hu! İkincisi ve bence en önemlisi, yapılan işin hakkıyla, layığıyla yapılması sandığımdan çok daha kıymetliymiş. Özellikle insanları, hayvanları ve doğayı ilgilendiren mesleklerde. Günün birinde moleküler biyolog veya genetikçi olursam, ya da hangi işi yaparsam yapayım, hangi alanda çalışırsam çalışayım, bana hangi görev verilirse verilsin işimi en iyi şekilde yapmaya çalışacağım, söz veriyorum! Bu satırları da buraya yazıyorum ki olur da unutursam, hatırlayayım bu iş bilmezlik yüzünden kaç insanın can verdiğini. Yukarda bahsettiğim belediye başkanı işini öyle güzel yapmış ki ilçesindeki insanların burnunun bile kanamamasının buruk mutluluğunu yaşıyor, vicdanının rahat olduğunu söylüyor. Son olarak da özellikle kovid-19 döneminde azalan tahammül seviyemiz hakkında yazmak istiyorum. O günden bu yana insanlara, arkadaşlarımıza, ailemize artık tahammül edemez hale geldik, bir süre onlardan uzak kaldık ve yalnızlığa alıştık, yeniden yakınlaşınca da birbirimizi dinleyemez, birbirimizle vakit geçiremez olduk. Onlarla olan birlikteliklerimiz bir zorunluluk haline dönüştü, kimse kimseyi istemez oldu. Ama şimdi insanın; eşinin dostunun, ailesinin, arkadaşlarının ve tüm yakınlarının kıymetini en iyi anladığı zamanlardayız. Enkazın altından çıkan her çocuk için ‘acaba annesi babası yaşıyor mu’ diye düşünmezsek olmuyor, sevdiklerini kaybedenler perişan, o gece ‘yarın barışırım’ diye küs uyuyanlar, ‘seni seviyorum’ diyemeden sevdiğinden ayrılanlar var. İnsan insanın ilacıymış ve bunu fark edemeden yaşayıp gitmek çok acı. Bu satırlarla bir nebze de olsun kendimi ifade edebilmiş olmanın rahatlığıyla yazımı burada sonlandırıyorum. Okudunuz/ dinlediniz, sağ olun. Tüm Türkiyemin başı sağ olsun.
··
2.115 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.