Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

128 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
25 saatte okudu
Bir Kedinin Etrafında Dönen Çıkar Çatışmaları
İthaki Yayınlarının, Japon Klasikleri serisinden okuduğum sanırım 3. kitap.
Şeytanın Çırağı
Şeytanın Çırağı
ile başlayan maceram,
Kvaidan: Tuhaf Şeylere Dair Öyküler ve İncelemeler
Kvaidan: Tuhaf Şeylere Dair Öyküler ve İncelemeler
kitabı ile devam etmişti. Son durakta da yeni bir yazar ile tanıştım bu kitap sayesinde: Cuniçiro Tanizaki. Çevirmen Alper Kaan Bilir’in muhteşem önsözünde (belki de şuana kadar okuduğum en iyi önsöz) Tanizaki’nin edebiyatı için şöyle bir paragraf geçer: “Tarzları birbirinden çok farklı olsa da Karagöz, Turist Ömer, Şaban ve Recep İvedik, bu formülün (önceki paragrafta bahsedilen formül: Taşradan gelen genç, kent medeniyetine uyum sağlamakta zorluk çeker. Ancak kent insanının aksine doğal ve samimi olduğu için, sonunda galip gelir.) farklı yorumlarıdır. Daha önce belirtildiği gibi, birkaç kuşak önce halkımızın yüzde doksanı köylüydü. Hemen hepimiz, bünyemizde az çok köylülük taşıyoruz. Tanizaki’nin Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın eserindeki karakterler de öyle. O yüzden, okuyacağınız çeviride karakterlerin konuşmaları, taşradan İstanbul’a gelmiş insanlarınkine benzer bir şekilde hem taşra ağzı hem de modern İstanbul ağzı gibi, biraz bozuk, Japonca aslında da öyle.” Bu platformda okuduğum olumsuz eleştirilerin hepsinde ortak fikir şuydu: Edebi bir kaygısı yok. Bence var. Önsözde belirtildiği gibi Japonya’nın uzun bir süre savaş görmediğini, bu yüzden de tek hâkim din olan Budizm dininin gevşediğini, yurttaşlık yerine bireyselleşmenin önünün açılması sonucunda Japonya’nın modernleştiğini söyleyebiliriz. Modernizmin bir insan için çok ağır yükleri vardır. En başında sorumluluk gerektirir. Falanca filanca sorumluluklar arasında kişi, yorulur. Deşarj olması gerekir. Bunun içindir ki Tanizaki, çok sade bir dile ve yukarıda Alper Kaan Bilir’in yazmış olduğu gibi “taşrayla karışık” bir dille yazdığı bu eserler çok fazla okunmuştur. Kaygısını olabildiğince sade kelimelerle, ama güçlü teması ile verir. Okuyucu, çok sade bir dil okumasına rağmen kitabı elinden bırakmak istemez. Karakterlerin kendisi gibi yoğrulur. Bir o karaktere gider bir diğer karaktere. Portreler arasında dolaşır. Tanizaki’nin bu kitabında ise portreler arasında dolaşma eylemi Lili adındaki kedi üzerinden gerçekleşir. Şozo ile çok uzun yıllar birlikte yaşayan Lili, Şinako’nun (Şozo’nun eski eşi) Fukuko’ya (Şozo’nun yeni eşi ve aynı zamanda kuzeni) yazdığı mektup yüzünden kendisini bir “çıkar” çatışması içinde bulur. 3 pencereden “aşk” teması ile ilgilenen karakterler kadınlar. Lili ise varlığını sürdüren, artık yaşlanmış bir kedi. Şozo’nun annesi ise, tembel ve aylak oğlunun hayatını sürdürebilmesi için maddiyatın peşinde koşmuş ve oğlu Şozo, Fukuko ile evlenebilsin diye Şinako’ya kumpaslar kurmuş bir kadın. Kumpaslar derken, abartılı şeyler gözünüze gelmesin. Bu kumpas temasında, Şinako’nun intikam senaryosunda ve Şozo’nun sorumluluk almaktan kaçıp karar vermemenin getirdiği huzurun hepsinde “kedi” yer ediniyor. Kedi, insanların hayatının amaçları dâhilinde yaşam döngüsünü devam ettiriyor. Kedinin gözlerinden değil ama kedinin bulunduğu mekânlardan ilerliyor hikâye. Şozo, kediyi Şinako’ya verene kadar. Kediyi verdikten sonra Şozo ilk defa karar alıyor. Bu sefer sorumluluktan kaçamıyor. İstemese de kediyi verme kararını alıyor. Evlilik olsun ya da iş konusu olsun; aklınıza ne gelirse, kendi iradesi ile karar almayan bir adam, ilk defa karar almak zorunda bırakılınca bir kaçış bulamıyor. Kafasını dağıtmaya çalışsa da kedisi hep kafasında yer ediyor. İçinde tuttuğu dertleri dökebileceği yol arkadaşı da yok artık. Şinako ise diğer taraftan, kendisinin yaşadıklarını bir süre kedinin de yaşadığını fark ediyor. Kediye güven vermesi gerektiğini düşünüp ipini çözdüğü bir gün kedi, camdan atlayarak kaçıyor ve uzun bir süre gelmiyor. Ancak yaşlı kedi, geçmişindeki gibi değil artık. Belki enerjisi yetmedi, belki hafızası. Ancak sonuçta eski sahibinin evine değil, yeni sahibi olan Şinako’nun evine yağmurlu bir havada geri geliyor. Şinako, kedinin olmadığı günler uykuya dalamıyor. Niye bu kadar düşündüğünü ise kediyle sarmaş dolaş olduğunda fark ediyor: Sorun kedide değildi, sorun kendisindeydi. Sorun, insanların çıkarları için girdiği çatışmalardaydı. Sorun, insanların tüm duygulara sahip olduğunu ve sadece kendilerinin buna sahip olduğunu düşünmeleriydi. Sorun çoktu ve hepsi insanlardan kaynaklıydı. Nefret ettiği varlık ile barışıyor Şinako, az gelirli olmasına rağmen ona daha kaliteli yemekler vermeye başlıyor. Tıpkı eski sahibi gibi. Kediyi görmeye gittiği ortaya çıkınca Fukuko’ya görünmemek için kaçan Şozo, kendini eski eşinin oturduğu evin orada buluyor. Onun evde olmadığını teyit ettikten sonra görmeye can attığı kediyi görebilmek için izin alıyor ve eve giriyor. Eve girdikten sonra da kedinin hırpalanmış, acı çekmiş ve bitkin bir halde olacağını sanıyor. Bitkin buluyor, yorgun görüyor, gözleri çapak dolu buluyor ama hırpalanma veyahut Şinako’nun eskiden yaptığı gibi “işkence” yok ortada. Gördüğü şeyleri görme sebebi de Lili’nin artık hayat döngüsünü tamamlamaya yakın olması. Lili’nin kâsesinde kaliteli yemek gören, uyku minderinin Şinako’nun kendi minderinden daha kaliteli olduğunu fark eden Şozo, kendisi hakkında düşüncelere dalıyor: Tüm yaşananların kendi hatası olduğunu kabul ediyor. Kaçmaya çalıştığı gerçeklerle yüzleşiyor. Ne Şinako ne de Lili. Yurtsuz olanın kendisi olduğunu fark ediyor. Kitap, ucu açık denebilecek şekilde bitiyor. Açıkçası daha iyi veya tamamlanan bir sonu tercih ederdim. Sanki 25 sayfası daha olurmuş gibi hissettirdi ama bu haliyle bile yeterince tatmin edici. Tanizaki’nin edebiyatını okumaya devam edeceğim. Çevirmen Alper Kaan Bilir’in önsözünde bahsettiği gibi ben de bu istekle yanıyor, tutuşuyorum: “Ah, keşke bizim de böyle bir edebiyatımız olsaydı!”
Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın
Bir Kedi, Bir Adam, İki KadınCuniçiro Tanizaki · İthaki Yayınları · 20223,408 okunma
·
127 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.