Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

160 syf.
9/10 puan verdi
·
13 günde okudu
Yakın zaman önce başucu kitabım kabul ettiğim Bitik Adam’a benzerliği sayesinde okumayı zevkle sürdürdüğüm kitaplardan biri oldu. Anlatım tarzı hoşlanmayanlar için durgun gelecektir ancak benim için o kadar sürükleyiciydi ki, bir yerden sonra kitaptaki çoğu düşünceyi zaten kendi zihnimdekilerle hemhâl bulduğumu fark ederek ilerledim. Bu melankolik ve bir bakıma çaresizlik içindeki çırpınışların gündelik yaşamdaki yansımalarını okumaya bayılıyorum. Ben olayları anlatmayı veya özet geçmeyi pek beceremiyorum, kaldı ki kurgu için önemli sayılabilecek pek bir olay da yok kitap genelinde. Felsefe mezunu olmasına rağmen çamaşırhane müdürü olarak yaşamını sürdüren karakterimiz Gerhard fazla ince düşünceli, fazla duyarlı ve fazla gözlemci birisi. Bu “fazla” davranışlarından ötürü sürekli kendi içinde tartışma hâlinde. Kız arkadaşı Traudel ile yaşadıkları eviyle işi arasında mekik dokunan yaşamına, rastlantısal karşılaştığı eski tanıdıklarından ibaret olan sosyal çevresine, sevgilisinden sık sık azar işitmesine sebebiyet veren üç dört parça kıyafetine bakıldığı takdirde oldukça sade bir karakter izlenimi veriyor Gerhard. Ancak bir o kadar karmaşık ve bir bakıma yorucu bir kişiliğe sahip. Bu karmaşa iç dünyasında göz ardı edilemeyecek derecede hüküm sürüyor. Benliğindeki aşırılıklardan yakınan, -aşırı duyarlı olmak, aşırı suçluluk hissetmek,- hatta sonradan yattığı akıl hastanesindeki psikiyatristine bahsettiğine göre kendisinin bu aşırılıklardan ibaret olduğuna inanan birisi. Ancak bu aşırı düşüncelerini paylaşabileceği kişinin yokluğundan muzdarip. Hayatında kalıcılığını sürdüren tek karakter Traduel’e bile gerçek düşüncelerini açmakta tereddütleri var, ve eksik bir sosyal çevreden ziyade onu yalnız hissettiren asıl şey bu bana kalırsa. Fakat bazen bu durumdan hoşlandığını söyleyen, bazen ise sitem eden konuşmalarından dolayı bu yalnızlığıyla memnuniyetinden emin olamadım. Bu ruh hali ve zihin yapısıyla, kendi deyimiyle anarşistlere özendiği aidiyetsizliğiyle yalnızlığa her hâlükârda mahkum olduğu çok açık. Araba üstünde bıraktığı keki için geri dönen bir genci, herhangi bir lokantada minderde unutulmuş kaşığın üstüne oturan bir kadını, gelinliği için eldiven seçen bir kızı uzun uzadıya analiz edip anlamlar çıkaran Gerhard’ın bu denli görünmez, duyulmaz olması onun varoluş sancısını tetikliyor olmalı. Melankolikliği ve alışılması gerektiğine inandığı mutsuzluğuna rağmen başka varlıklara bu kadar değer vererek inceleyen bir adamın, üstelik esas düşüncelerini tek bir kişiye bile açma fırsatından yoksunken huzurlu bir yaşam sürmesi mümkün müdür ki zaten? Gerhard bu huzursuzluk ve mutsuzluktan kurtulamayacağının bilincinde, hayalini kurduğu bir yaşamın gelmeyeceğinin ve çabalamanın artık gereksiz olduğunun da. Kendisinin “Uzun mesafeler katettikten sonra, dolanıp durmanın netice vermediğini anlıyorsunuz ve dolanıp durmaktansa bir yere yerleşiyor, bakınıp duruyorsunuz.” dediği gibi, artık çabalamaktan vazgeçen bir karaktere dönüşmüş zamanla ve bakınıp duruyor. Bu bakınmalarında günlük yaşamdaki küçük mutlulukları yakalamanın peşinde. Askıya asarak günlerce beklettiği pantalonu, ortalığın karıştığı bir sokakta oturduğu kaldırımdaki karıncalar, hatta bazen cebinde taşıdığı bir ekmek parçası Gerhard’a çok anlamlı gelebiliyor, mutluluk diye yorumluyor bunları kendince. Ancak bana kalırsa aradığı, peşinde olduğu gaye bu mutluluklar değil, yaşamak için ihtiyaç duyduğu incelik için yine melankolisine muhtaç, her şeyi reddeden benliğinin mutluluğun gereksinimi de reddetmesi çok olası. Gogol’dan “Böylece hayatında hiçbir zaman bir arkadaşı ya da koruyucusu olmamış, kimsenin kalpten değer vermediği ve normalde az görülen bir böceği bile mikroskopa sokup incelemeye can atan doğa bilimcilerinin dahi dikkatini çekmeyen bir insanın hayatı da sona ermiş oldu.” alıntısı kafamda bu kitapla eşleşti istemsizce. Gerhard için başlarda böyle düşünsem ve kitapta böyle bir izlenim verse de, fazlaca üstüne düşünülmesi gereken, etkileyici bir karakter oldu benim için. Bu konuda da “fazla” bir karakter olduğunu bilse ne düşünürdü acaba? :d Kısaca Gerhard, sen benim için geçmişe gömülen bir romanın asla işi bitmeyecek ana karakterisin. İncelemeyi yazarken fark ettim ki ben Gerhard’ı yine kendi tasvirleriyle tasvir etmeme engel olamıyorum. Değinmek istediğim ve altını çizdiğim o kadar çok yer var ki… Ama toparlamam çok zordu, umarım bir süre sonra tekrar okuduğumda ne saçmalamışım demem.
Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk
Mutsuzluk Zamanlarında MutlulukWilhelm Genazino · Ayrıntı Yayınları · 20204,080 okunma
·
94 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.