Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

584 syf.
10/10 puan verdi
Ortacağ'da Müslüman Tüccarlar
Tarafımdan oluşturulmuş bu yorumun tüm hakları kitapyurdu.com'a aittir İnsanlar belli coğrafyalarda nüfus kesafetini sağladıktan sonra birbirleriyle temas kurmaya başlarlar. Her coğrafya kendisine biçilen kaderi yaşarken bölgesindeki nimetlerden istifade eder. Fakat dünyanın misafirlerine verdiği lütuflar her yerde aynı değildir. Bu yüzden insanlar birbirleriyle ilk etkileşimlerinden sonra mutualist bir faydalanımı öncelerler. İlk olarak takas usulünü geliştirirler. Karşılıklı alışveriş, zamanla, ticaret denilen üst yapıya evrilir. Artık, insanın olduğu her yerde ticaretin az ya da çok hükmü vardır. Tarih, geçmişteki insan ilişkilerini incelerken ticari münasebetlerin zengin malumatlarına ulaşır. Ama bazıları için ticaret basit bir değiş tokuş meselesidir, ticari yollar üzerinden yürütülen ve paranın hükmüyle şekillenen ekonomik bir parametredir. Fakat insanlar arasındaki iktisadi temas noktaları derinlemesine tahlil edilirse, ticaretin düşünülenden daha fazlasını içerdiği fark edilir. Ahmet N. Özdal, bahsedilen potansiyeli yüzeye çıkarmak amacıyla hareket ederek, Orta Çağ ekonomisini, altın devirlerini yaşayan Müslümanların üzerinden izah eder. Aslında, ticaretin yüksek gizil gücü etki mekanizmasında yatmaktadır. Bundan dolayı ticaret kapsamlı olarak değerlendirilmeden önce, olgu sunumu yapılmalıdır. Özdal, buradan yola çıkarak giriş bölümünde ticaretin sosyal akislerine Müslüman ve gayrimüslim toplumların gözünden ses vermeye çalışır. Esasında yazarın aktarmaya çalıştığı, bir toplumsal yapının lokomotif gücünün kaynağını göstermektir. Bu kısımda okur, ticaretten ziyade ticaretin önemine kani olduktan sonra esas meselelere geçilir. Eser kabaca dört bölümden oluşmakla birlikte, ilk bölümde Orta Çağ Müslüman coğrafyasının ticarete yatkınlığı incelenir. Bir tarihi olay ele alındığında, en önemli bileşen mekandır. Zira iktisadi yapıyı besleyen ortamın tahlil edilmesi; konuyu daha iyi netleştirir. Coğrafyadan yola çıkılarak toplumsal birimlerin üretim potansiyelleri, piyasa hacmine etki eden durumlar, iktisadi kırılma noktaları ve para ilişkileri bu bölümde detaylandırılır. Her ne kadar birinci bölümle ekonomik yapıya ışık tutulmak istense de fazlasının okura verildiği görülür. Coğrafya, insan ve tarih ilişkisinin kapsamlı tahlilinin ufuk açıcı olduğunu belirtmek gerekir. Eserin ikinci bölümünde ise; yazar olgunun merkezine yoğunlaşarak ticareti ele alır. Bu bölüm vasıtasıyla yazarın konusuna ne kadar iyi odaklandığı ortaya çıkar. Zira ticari emtianın pazardaki hareketliliğinin tüm macerası satırlara yansıtılır. Ekonomik sistemin mikro işleyişine dair verilen örnekler konunun daha iyi anlaşılmasına sebep olur. Keza, üretilen bir malın son alıcıya kadar ulaşmasındaki bütün bileşenler kalem kalem masaya yatırılır. Hatta günümüzdekine benzer bir ticari yapının geçmişte de olduğu ortaya çıkar. Zamanımızda kapitalist sistemin dayattığı bazı ekonomik manevraların benzerlerinin geçmişte de yaşandığı ortaya çıkar ki bu bazılarına anakronik gelebilir. Fakat yazarın yaklaşımı ve kanıtları bu algıyı kırmaya yetecek kadar güçlüdür. Üçüncü bölümde ise; ticari işlemlere değinilmiştir. Bu bölümde ticari mekanizma, bir motor serencamıyla ele alınmıştır. Geçmişte, böylesine disiplinel prosedürlerden oluşan ekonomik işleyişin olduğunu görmek şaşırtıcıdır. Hatta günümüz için yabancı gelmeyen banka, borsa, muhasebe vb. tabirlerin geçmişteki izdüşümü fazlasıyla dikkat çekicidir. Yine konuyu sağlam dayanaklarla sunmak için verilen ticari işletmelerin faaliyetleri bu bölümde ele alınmıştır. Örnek verilen işletmelerin devrimizi gölgede bırakan etkinliklerinin öyle her ekonomi ve tarihi buluşturan kitapta görülmesi mümkün değildir. Son bölüm ise; ekonominin esas unsuru olan tüccarlara ayrılmıştır. Aslında bu bölüm ekonominin sosyal tarihle buluşması olarak değerlendirilecek olup, tüccarların sosyal yaşantılarının en girift noktalarına dair örnekler verilmiştir. Orta Çağ’da bir tüccarın ne yiyip içtiği, yaşamını nasıl sürdürdüğü, ilişkileri ele alınmıştır. Üstelik bu kısımda tüccar örgütlenmelerine dair kıymetli bilgiler verilmiştir. Ticaret denildiği zaman akla kafa karıştırıcı birçok bilginin geldiği malumdur. Üstelik bazen ağır jargon ve terminoloji kullanımı ile neredeyse anlaşılmaz bir üslup zuhur eder. Ama Özdal’ın ifadeleri gayet açık ve nettir. İlgiyi canlı tutan örnekler sayesinde ekonominin anlaşılmaz bütün dalları yazar tarafından budanır. Hatta müellif bol örnekli anlatım yöntemi ile konuyu daha ilgi çekici bir hale getirir. Ayrıca yazar bilgi ve yorum görevini yerine getirdikten sonra da boş durmayarak okurun tahayyülünü canlandıracak çıkışlar yapar. Zira eserin kanıksanması, bazen tahayyülü aktif okurun girişimleriyle olur. Misal Özdal “Özenle şekil verilmiş bembeyaz sakallı bir tüccarı, elindeki bastonuyla iş yerine doğru yürürken tasavvur edebilirsiniz (s.397)” diyerek okurun muhayyilesini uyararak, Orta Çağ ticaretinin içine okuru çeker. Özdal’ın kaynak kullanımına ayrıca değinmek gerekir. Çünkü her akademik çalışmada görülmeyen, örnek teşkil edecek bir metot söz konusudur. Kitabın girişinde sayfalarca kullanılan kaynaklara dair rafine bilgiler verilir. Üstelik, eserde neredeyse eksiksiz Orta Çağ’ın (X ve XIV. yüzyıllar arası) tüm kaynaklarında ticaretle ilgili bilgiler süzülüp, sunulur. Ayrıca kaynakların ilgi çekici alıntılarla sunulması; okurun bahsedilen eserlere olan ilgisini kamçılar. Hatta eserden yola çıkan bir okurun onlarca ilgi çekici başka esere ulaşacağını söylemek mümkündür. Ayrıca Türkiye’de ticaret tarihiyle ilgili literatürün çok güçlü olduğu söylenemez. Eserlerde ticaret ayrı başlıklar altında sunulur ve diğer olaylarla doğrudan ya da dolaylı etkisinden bahsedilmez. Oysaki ticaretin kelebek etkisi sert sonuçlarla başka olaylarda kendisini gösterir. Bu yüzden ticarete dair basit değini boyutunda kalan yaklaşımlar anlaşılması zaruri tarihi vakaların birçoğunu muallakta bırakır. Fakat ele aldığımız eser, ticaretin tarihi olaylardaki etkisini net kanıtlarla ortaya koyar. Eserde Batılı bazı tarihçilerin katılmakta güçlük çektiği yorumlar tez şeklinde sunulur. Örneğin, Avrupa’nın Orta Çağ’daki ticari silikliği dile getirilir (s.211). Ayrıca ticaretle en çok Yahudilerin uğraştığı fikrine ilişkin yanlışlar öne sürülür. Yine Orta Çağ’da Akdeniz’deki Venedik (ya da İtalyan) tahakkümünün abartıldığı beyan edilir (s.477). Bu tarz fikri çıkışların eser için artı değer olduğunu belirtmek gerekir. Zira tarihçinin ödevi etliye sütlüye karışmadan salt bilgiyi nakletmek değildir. Tabii, her ilmi eserde destek unsurları; resim, şekil, tablo ve harita gibi yardımcılardan faydalanarak okura sunulur. Eserin bu konuda fazlasıyla zengin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bazen karmaşık bir ilişkiler yumağına dönen ticari faaliyetler, grafiklerle açık seçik okura sunulur. Resimler ve haritalar sayesinde akılda soru işaretleri kalmaz. Hele bazen 25 sayfayı bulabilen bilgi yüklü tablolara her eserde rastlamak zordur. Yine eserin sonuna Orta Çağ’ın klasik eserlerinden derlenen tüccara tavsiye ve öneriler kısmı, esere ayrı bir çeşni katmaktadır. Sonuçta; bu hacimli eserin akademimiz için büyük bir kazanım olduğu bir gerçektir. Binlerce sayfa kaynağın içinden süzülerek yazılmış bu çalışmaya benzer eserlerin kaleme alınması her tarih okurunun beklentisi dahilindedir. Şayet bir üniversitede tez yazılacaksa bu kriterlere sahip olmalıdır. Akademik bir kitap kaleme alınacaksa minimum bu tarz bir donanımla sunulmalıdır. İlmi gelişme ancak ve ancak bol çalışma ile kemale erebilir. Eserin nasıl güçlü bir çalışmanın ürünü olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır.
Ortaçağ Ekonomisi ve Müslüman Tüccarlar
Ortaçağ Ekonomisi ve Müslüman TüccarlarAhmet Nurullah Özdal · Selenge Yayınları · 20163 okunma
·
86 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.