Gönderi

Tefekkür geleneğimiz yeme-içme, barınma, üreme, korunma gibi dürtüler üzerinden akleden, özetle; maişetini dert edinen akıl mertebesine "akl-ı meâş" der. Varoluşun, hayatın ve insan olmanın sırlarını arayan, yaratılmışlığının idrakiyle Yaratıcısını tanımaya çalışan, ahiret gününe iman etmenin gereği olarak işinde, sözünde, düşüncelerinde ve hissiyatında sebep-sonuç ilişkilerini önemseyen akıl mertebesini ise "akl-ı meâd" tabiriyle anlatır. [...] Misal; akl-ı meâşın yemek-içmek konusunda yegâne muradı, açlığını gidermenin yolunu bulmaktır. Akl-ı meâd ise helalinden kazanarak temiz rızkla doymanın ve rızkını başkalarıyla paylaşmanın yolunu arar. Zira bilir ki: hikmet kuşu ancak helal lokma ile avlanır. Rızkın nasıl kazanıldığı kadar nerede, kimlerle, nasıl harcandığı da mühimdir.
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.