Gönderi

Pencereden bir gece kelebeği girdi içeri. Masa lambasının ışığında dönmeye başladı. Oyun oynuyordu lambayla. Figürleri tanımlanmamış bir danstı belki de yaptığı. Onu izlerken yazıdan uzaklaştım. Kalemi bırakıp sandalyeden kalktım ve kelebeği izleyebileceğim uygun bir yere geçtim. Masa lambasına çarpıyor ve masanın üzerine düşüyordu. Toparlanıp, yeniden ışığa doğru yürüyordu. Işıkla olan dansı kavgaya dönüşmüştü, her defasında lambanın sertliği yere yuvarlıyordu onu. Yine de, usanmadan ışığın üzerine yürüyordu. Eve girdiğindeki yalnızlığı yok etmişti. Bu yalnızlığı bölen birinin olması sevindirdi beni. Teşekkür etmek istedim ona. Belki ışığı kapatırsam başladığı kavgayı kazanmasını sağlarım diye düşündüm. Işığı sevmemesi doğaldı; bir gece kelebeğiydi o. Ömrünün dört gün olduğunu bilmeden kin güdüyor, kısacık yaşamında kavga ediyordu. Savaşıyordu. Akıl almaz bir durum vardı. Katlanılacak gibi değildi. Odamda bir yaşam vardı ve bu yaşam dört gün sürecekti en fazla. Korktum, içim ezildi. Dört günlük yaşamını bu odada geçirmemeliydi. Dışarı çıkmalıydı. Bu odanın her an kirlenen havasında bulunmamalıydı. Dışarı çıkarmalıydım onu. Neden buraya saklanmıştı? Kimden kaçıyordu? Ya da dört günlük bir yaşamda saklanmasını gerektirecek ne olmuştu?
Sayfa 56 - Yitik Ülke YayınlarıKitabı okudu
·
36 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.