Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

944 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır... notlardan derleme.!
Orta Çağ’dan Rönesans’a doğru yaklaşırken; kadınların nasıl bir karanlıkla boğuşmak zorunda kaldıklarını ve verdikleri var olma, görünür olma ve anlaşılma mücadelelerinin içinde her türlü eril otoriteyi karşılarına almak zorunda kaldıklarını hemen hemen herkes biliyordur. Herkesin bildiğini sanıyorum, şu an 2023 yılındayız ve beklediğimiz bu farkındalığa halen ulaşmadığımızı düşünenler, maalesef “yanılmıyorlar” demek çok üzücü. O dönemlerde de kadınlara uygun bulunan sıfatlarda büyük bir değişim olmamıştır, Orta Çağ’ın o akıl almaz zihniyetinin ürünleri olarak. Düşünün ki, dünyanın evrenin merkezi olmadığını söyleyen bilim insanlarını yakıp, sonra da “afedersiniz, haklıymışsınız. O halde yakıldığınız yere heykelinizi dikelim” diyen bir zihniyet, kadına neleri uygun görmez ki? Sanki hiç yaşamamış gibi ölüyor kadınlar, ve sanki kadınların makus kaderi bu. Fakat sadece bu topraklarda yaşayan, bizim kadınlarımız için biçilmiş bir kader değil bu: insanlığın varoluşuna dek uzanan acı bir hikâye ve dünya-daki tüm kadınların zorlu, buruk, çok eskilere uzanan yazgısı. Ama bu yazgıyı değiştiren, değiştirmek için mücadele veren, direnen, kavga eden ve ne yazık ki bu uğurda ölen de kadının ta kendisi. Kadınlar, erkeklerle eşit haklara sahip olmabilmek için 19. yüzyıldan bu yana aktif bir mücadelenin içinde yer alıyor.  Kadının hep ikincil konumda oluşunun tarihi Adem ve Havva’ya kadar uzanıyor. Bu ikincil konuma, dahası eşitsizliğe başkaldırısı ise çok yakın bir geçmişle tarihleniyor. Yaklaşık 150 yıl önce başlayan bu mücadelenin detaylarına vakıf olmak için “Eşitsiz Kız Kardeşlik" kitabı bu anlamda önemli bir kaynaktır. “Eşitsiz Kız Kardeşlik”, uluslararası kadın hareketini en ince ayrıntılarıyla aktaran iyi bir eserdir.... Kadının varolma savaşının tarihine tanık olmak, dünyadaki ve Türkiye’deki kadın hareketinin ayrıntılarını öğrenmek için “Eşitsiz Kız Kardeşlik” isimli kitap önemli bir kaynak görevi görüyor. “Uluslararası ve Ortadoğu Kadın Hareketleri, 1935 Kongresi ve Türk Kadın Birliği” alt başlığını taşıyan kitap hem Türkiye hem dünya ölçeğinde geçmişteki kadın mücadelelerini ayrıntılarıyla öğrenmemize olanak sağlıyor. Aradan geçen onca yıl ve değişmeyen hep aynı fikirler. Yüzyıllardır süren bu eşitlik arayışının, her geçen gün daha da kötüye giden sonuçlarını gördükçe, “pes artık” demekten kendimizi alamıyoruz. Bu işin şakası yok; vizyonun ne kadar belirleyici olduğunu bir kere daha hatırlatmak gerekiyor sanırım. Bunun için Antik Yunan’a, Avrupa’ya vs. bakmaya hiç gerek yok; kendi ülkemizin tarihine bakmak yeterli. Aradığınız cevapları beğenseniz de beğenmeseniz de irdeledikçe bulacaksınız. Kitabın sunuş yazısında Yıldız Ecevit, bu kitabın neden özel bir kaynak olduğunu şu şekilde açıklıyor: “Davaz’ın kitabına kadar, yayınlanmış Türkçe kaynaklar arasında, uluslararası kadın hareketini bu kadar geniş kapsamlı anlatan başka bir kaynak bulmak çok zordu. Bu kitapla, Türkiyeli okurlar uluslararası kadın hareketinin geçmişiyle buluşuyor ve bu yılları çok ayrıntılı olarak inceleme fırsatı buluyor. Kitabın ayrıntılara yaptığı vurgunun ötesinde başka bir özelliği, kadın hareketinin yaklaşık 150 senelik mücadelesini anlatırken özellikle uluslararası bağlama verdiği önem." Batı Avrupa’ya adeta bir “kadınlar saltanatı” yaşatan, tarihin sıkça andığı kadınlar varlık göstermişlerdir. Catherine de Médicis, İspanya Kraliçesi Isabelle, Anjou’lu Marquerite, Bavyeralı Jacqueline bir dönemin unutulmaz kadın siyasi kimlikleri olarak incelenmişlerdir. Bu kadınların, doğuştan sahip oldukları imkânların dışında, konumları gereği özel eğitim aldıklarını, hemen hemen hepsinin Yunanca, Latince hatta İbranice bildiklerini, yabancı dillerde yazılmış eserleri okudukları gibi, kendilerinin de retorik sanatını, şiiri sevdikleri ve edebiyat alanlarında eserler verdikleri bilinmektedir. ●Prenses Sophie von Anstalt-Zerbst büyük bir Alman prensliğinin mensubudur, Çar III. Petro ile evlenerek St. Petersburg’a ulaşmış ve II. Katerina (Büyük Katerina) adıyla hüküm sürdüğü dönemde eşi benzeri olmayan bir aydınlanmacı programla, tüm Avrupa’yı kendine hayran bırakmıştır. Büyük Katerina olarak bilinen Sophie, 1762-1796 arasında Rusya’yı yöneterek ülkeyi canlandırmış, sınırlarını genişletmiş, Avrupa ve Asya’nın önemli bir gücü haline getirmiştir. Eğitimini esas olarak Fransız bir mürebbiyeden ve de onun yetiştirdiği öğretmenlerden almıştır. Katerina “erkek fatma(!)” olarak kabul edilen genç bir kadındır ve “Fike” takma adıyla tanınmıştır. Aydınlanmacı bir eğitimin, kadın veya erkeğin hayatında bir vizyonunun gelişmesini ve hatta çağdaşlarından bir adım öteye çıkmasını sağladığının en belirgin halidir. ●Fransız devriminin “Yurttaş ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”nde başa gelenlerden farklı bir manzara yoktur. Kadınlar, halklarının ve kendilerinin özgürlüğü için mücadele ederlerken, siyasi platformlarda seslerini duyurmaya çalıştıklarında; sonları ya cezalandırılmak ya da giyotine vurulmak olmuştur. Kadınların haklarını savunanlar ise, marjinal bir kesim olarak değerlendirilmekten öteye geçememiştir.. ●Mary Astell’den bahsezmek olmaz. Yaşamını, diğer hemcinsleri ve yaşadıkları sorunlar üzerine empati kurarak bu sorunlarını tanımlamaya adamıştır . Aydınlanmanın, henüz aydınlatılamayan kadınlarına ulaşmasına yardımcı olacaktır Astell; evi terk ettiği zaman tanıştığı bir din insanı olan William Sancroft ile yolları kesişecek ve entelektüel bir ortama, kendi gibi düşünen kadınlara onun sayesinde ulaşabilecektir. Tıpkı Condorcet’nin efsanevi devrimci lider, Olympe de Gouges’u desteklediği gibi, Sancroft da Astell’in fikirlerinin duyulması için pek çok aydın insanın yapamadığını yaparak, onun fikirlerine değer vermiş ve desteklemiştir. ●Diğer bir taraftan, Aydınlanma Çağı’nın pesimist felsefesiyle tanınan, Alman filozof Arthur Schopenhauer ise, kadınlar hakkındaki katı ve acımasız düşünceleriyle tanınmıştır. Kadınlar hakkındaki bu olumsuz düşüncelerinin, feminist bir yazar olan annesi, Joanna ile yaşadığı olumsuzluklardan, annesinin özgür iradesine göre kararlar alarak, Artur’u küçümsemesinden ve hayatına giren diğer kadınların üzerinde bıraktığı olumsuz etkilerden kaynaklandığını biliyoruz. ●Schopenhauer’a karşılık, Amazon Feministler’i incelemeye alırsak; bu gruptan 1792 yılında yayımladığı eseri “Vindication of the Right of Women” (Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi) ile Mary Wollstonecraft ilk isim olacaktır. Ancak çağdaşlarından Catherine Macaulay, 1790 yılında “Letters on Education” başlıklı eseri ile, Wollstonecraft ile aynı yönde olan bakış açısıyla, kadınlara uygun görülen naifliğin/zayıflığın doğuştan gelmediğini, yanlış bir eğitimin doğal ürünü olduğunu savunmaktadır. Macaulay ayrıca kadınların kendi kişiliklerini saklayıp, Schopenhauer’un dediği gibi, eril bir zihne ihtiyacı olduğu fikrine tamamıyla karşı çıkan isimlerden ilkidir.... ●İngiliz hukukçu Sir William Blackstone’nun “Commentaries on the Laws of England” (İngiltere Kanunları Üzerine Yorumlamalar) adlı eseri, kadının hiçbir yasal ve kamusal varoluşunun bulunmadığı görüşünü kanun haline bile getirmiştir. ●Sarah Grimké’nin “Letters on Equality” (Eşitlik Üzerine Mektuplar) ●Grimké, kadınların haklarını sistematik bir şekilde ellerinden alan erkeklerin ve yazdıkları kanunların, doğal haklara ters düştüğünü, kadınlarının bağımsızlıklarını engellediklerini, haklarını çaldıklarını iddia etmiştir. Kadınların özel alana ait oldukları ve kamusal sorunlarla ilgili akılcı düşünmelerinin uygunsuz bulunduğu fikrine açıkça karşı durmuştur. ●Harriet Taylor Mill ve John Stuart Mill, 19. yüzyılın ortalarında kadın – erkek dayanışmasının güzel ve anlamlı bir örneğini sergileyen en önemli isimlerdendir... Mill, “The Subjection of Women” (Kadınların Bağımlılığı) eserinde, bir cinsin diğerine üstünlük kurması, kendi içinde yanlış olmaktan öte, insanlığın gelişiminin önündeki en büyük engel olarak değerlendirmektedir. Kadınların “bağımlılık” hallerini sürdürmelerinin nedeni, geleneksel rolün devamlılığının yanında, erkeklerin kadınları, orada tutma/himaye isteğinden kaynaklandığını dile getirmiştir. Bu yönleriyle, John Stuart Mill ve Harriet Taylor Mill, aydınlanmanın fikirlerine en radikal şekilde karşı duran çift olmuştur. Kaynaklar ; ••》Zeynep BAKTEMUR: Aydınlanma Çağı Filozoflarına Göre Kadın: Schopenhauer, Kant ve Rousseau Örneği, İstanbul Üniversitesi Kadın Araştırmaları Dergisi, 2019/I: 1-12 ••》Bock, Gisela, Avrupa Tarihinde Kadınlar, Çev. Zehra Aksu Yılmazer, Literatür Yayınları, İstanbul, Birinci Basım, Kasım 2004 ••》М. С. Каган, “О Роли Екатерины Великой В Истории России”, Екатерина Великая: Эпоха Российской Истории (Санкт-Петербург: Спб Нц, 1996). M. S. Kagan, “Yüce Katerina’nın Rus Tarihindeki Rolü”, Rus Tarihinde Büyük Katerina Devri Uluslararası Sempozyumu Bildirileri Kitabı içinde, (St. Petersburg: St. Petersburg Bilim Merkezi Yayını, 1996 ••》Josephine DONOVAN: Feminist Teori, Çev. Aksu Bora vd., İletişim Yayınları, 6.Baskı, İstanbul, 2010 ••》Sarah Grimké: Letters on the Equality of the Sexes and the Condition of Woman (1838) ••》Gürsoy Çuhadar, Seyran Aydınlanma, Eşitlik ve Kadın: Rousseau Üzerine Bir Değerlendirme, Emek Araştırma Dergisi (GEAD), Cilt 8, Sayı 12, Aralık 2017 ••》Emel KOÇ: Schopenhauer Felsefesinde ‘Ölüm’ ve ‘Ölüm Korkusu’ Üzerine, Dört Öge-Yıl: 7 Sayı: 13 Haziran 2018 Üste, R.Bahar, Hegel-Rousseau, Mill ve Hayek’in Değerlendirmelerinde Toplumda Ötekileştirilen ‘Kadın’ın Konumu, ••》Margeret Walters: Feminizm, Çev. Hakan Gür, Dost Yayınları, Kültür Kitaplığı: 85, Toplumbilim:6, Ankara Im Hof, Ulrich, Avrupa’da Aydınlanma, Çev. Şebnem Sunar, Literatür Yayınları, İstanbul
Eşitsiz Kız Kardeşlik
Eşitsiz Kız KardeşlikAslı Davaz · İş Bankası Kültür Yayınları · 20144 okunma
·
492 görüntüleme
Esila okurunun profil resmi
Kadın olmanın konu edilmesi bile incitiyor. Onun yerine erkek hegemonyası altında yazılsa,söylense konuşulsa keşke her şey..
cemo okurunun profil resmi
kadının konu olduğu şeylerin yazılması çok normal. ki önceki çağlar dahil en büyük toplumsal meselelerden biridir... konu edilmesinin bir zararı yok ama kadının toplumdaki yerinin insanlık adına büyük zararları var... her rejimde değişmeyen tek şey bu... değişeceğine inançla diyelim...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.