Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Türk edebiyatının aşamadığı aşk problemi, arabesk batağı
2-3 gündür gerek 20. yüzyıl gerek 21. yüzyıl Türk edebiyatından eserlere bakıyorum, çoğunlukla kampanyalardan faydalanmak adına bazense çokça sevilen yazarları kütüphaneme eklemek umuduyla. Ama görüyorum ki bir batak var, niyeyse çok az yazarımız içinden çıkmayı başarabiliyor. Bir aşktır gidiyor, her romanın öykünün konusu meselesi aşk. Başka hiçbir şey yazılmıyor, yazılamıyor; varsa yoksa aşk, ilişkiler, sevgi, kalp kırıklığı, vs vs. Bunu sürekli olarak günümüz yazarlarının da yapıyor olması beni cidden bir ümitsizliğe sürüklüyor, kendi kendini hapsettiği aşk konularından belli ki büyük ölçüde çıkamayacak bir edebiyat var maalesef ki. Mitoloji tekrar anlatımlarımdan sonra olabilecek en ilhamdan yoksun, en orijinallikten uzak, en bayıcı ve yavan şey aşk üzerine yazmakken bunun dışında hiçbir şey yazası olmayan bir süregelmişlik var. İlk (ve şahsen felaket denecek kadar düşük kaliteli) roman denemelerinden bu yana sürekli birbirine aşık karakterler, aşk temaları… Hollywood filmi gibi, illa yazılan her şeye aşk sokuşturma çabaları! Yetmedi mi? Şahsen bana yetti de. Çünkü bakıyorum diğer edebiyatlara, bizde aşk çemberinde dönüp dolaşılırken eşzamanlı olarak öylesine özgün şeyler yaratılmış, yaratılıyor ki! Çok güzel, çok inanılmaz kitaplar keşfediyorum. O kadar ve öyle ki, paniğe bile kapılıyorum “Nasıl yetecek ömrüm tüm bu kitaplara?” diye. Onlarca yıl alacak hepsini okuyabilmek. Ve bunların o kadar az bir kısmı Türk edebiyatı ki! Üzülüyorum, sahiden üzülüyorum. Çok az yazarımız var özgün işler çıkaran; çoğunluğu aşk ve arabesk batağının dibine çökmüş. Konunun aşk olmadığı ender zamanlarda bile anlatım, dil tamamen arabesk. Birbirinden ayırmak mümkün değil alıntıları. Çok az yazarımızın özgün edebi anlatım sesi var. Neden? Bilen, çözebilen varsa beni de aydınlatsın. Edebiyatımızdaki bu büyük boşluk neden? Edebiyatımızdaki eksiklik hissi neden — örneğin Türk edebiyatı dersinde ne kendisi Türk olan ne de Türkçe yazan Ömer Hayyam’ın okutulmasından tutun da “bilmemne romanının edebiyatımızdaki ilk örneği” gibi dünya standartlarında herhangi bir kaliteyi tutturması imkansız kitapların edebiyat diye önümüze servis edilmesine kadar en azından edebiyat eğitiminin yetersizlik hissi niyedir? Sosyolojik midir? Daha doğrusu (sosyolojik olmaması imkansız zira) hangi sosyolojik nedenler yatıyor bunun altında? Gerçekten bu konuda bir fikri olan varsa yazsın, enine boyuna düşünelim, bakalım. Bizden niye bir Murakami çıkmıyor, çıkamıyor mesela? Diyeceksiniz ki “her ülkeden çıkıyor mu sanki” ve haklısınız, tabi ki her ülkeden dünyanın dört bir yanında bilinen ve inanılmaz özgün şeyler üreten yazarlar çıkmıyor, ancak biz niye bu çıkmayan ülkelerden biriyiz? Buna mahkum muyuz?
·
62 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.