Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Dadal Ugan Sözleri
Dadal Ugan Sözleri Dadal Ugan Her yol niteliğe çıkar, işe yarayan çürüklük de. 1 Bizler insan değiliz; bazılarımız iyi, bazılarımız da kötü hayvanlarız. Genelde iyileri dört ayaklı olur türümüzün. 2 Diyorlar ki, Tanrı ona inanmayanlara acılı ölüm verirmiş, bu gerçekten gülünç: bilmezler mi ki hastaneler acılarından ötürü ölmek isteyen ve bunun için Tanrı’ya dua eden inananlarla doludur. 3 Oğluna yumruk atmayı öğreten bir baba ile ‘kavga etme’ diyen bir anne arasında dünyayı kurtaracak kadar fark vardır. 4 İnsanlar gariptir, bir taraf özgürlük adına öldürür ve öldürdükleri için üzerler, diğer taraf da buna karşılık öldürür, onlar da üzerler. 5 Hayatta görmeyi en çok istediğim şey Nietzsche’nin Tanrı ile düellosuydu; belki ancak o zaman Tanrı, gücünün su götürmez zaferini kutlardı. Ne yazık ki şimdi buna imkân yok. 6 İnsanları yemin ederek ikna etseydik, konuşma becerimizin çoğunu kaybederdik. 7 Tüm insanların aynı fikirde olduğu bir yerde, politikacıların vaatlerini ve vaizin ne anlatacağını merak etmek budalalıktır. 8 Evlilikler, güzelliklerine kapıldığımız bedenlerle değil, bizi olgunlaştıran düşüncelerle yapılmalıdır. 9 Yeryüzünde insan için en utanç verici eylem, adalet ve özgürlük için mücadele etmesidir. 10 Özgürlüğün anlamını bilmeyen insanlar, camdan içeriye girmek isteyen sinekler gibidir; onlar için camın arkasında çıkış yolu arayan sineklerin hiçbir anlamı yoktur. 11 Gecekondu evinde yiyecek ekmeği, giyecek ayakkabısı dahi olmayan, hayatında hiçbir iş başaramamış Fukara Ziya’nın, hasta yatağında ölmeden önce söylediği son sözleri şuydu: “Yeni projelerim var.” 12 ‘Tanrı inanmayanları kör eder,’ dediklerinde, onlara bu dünyada görmekten haz duyacağımız ne kaldığını sorun. 13 Güneş ki, her şeyi yakıp kavurmaya muktedir, ta ki bulutun ardına düşene dek. 14 Tartıştığınız kişilerin cahil olduğunu fark ettiğinizde onların kahramanlarını övünüz; gururları okşanır ve bu sayede içlerinden gelebilecek şiddet arzusunu da bastırmış olursunuz. 15 Merhamet mi? Hayır istemiyorum, insanların hiçbir şeyini istemiyorum. 16 Hayvanlarla konuşamayan bir insanın insanlarla konuşabildiğini söyleyemezsiniz. 17 İnsanların daha fazla para istemelerinin nedeni daha konforlu bir yaşam değil, mevcut konforlarını kaybetme korkusudur. 18 Delilik, şuurun yerinde olduğu hallerde tam akıllılara göredir. 19 Acıları anlamanın yolu onları düşlemek değil, yaşamaktır. 20 Hayat, bir nevi insanın insana ettikleridir. 21 Mademki elimizde en iyi, en hızlı ve en güçlü araba varken en önde oluruz da, en iyi ırka ve en iyi dine sahip olduğunu düşünenlerin nerede olduklarına bakmaları gerekmez mi? 22 Bilgeleri bilgelikleri üstüne bir sınava tabi tutsalardı şayet, sadece kendi kendine gülüp konuşanlar bu sınavı geçerdi kuşkusuz. 23 Vadiler Tanrı’nın alın çizgileridir; orada sevdiklerini yaşatır. 24 Aynalar nasıl göründüğümüzü gösterirler, nasıl görünmek istediğimizi değil. 25 Polis demokrasi gibidir; yeri ve zamanı geldiğinde hepimize lazım olurlar, mesele polisin demokrasiden ne anladığıdır. 26 İyilikleri sevap kazanmak için yapan insanlar, uyanın bu gafletten! 27 Koruyun bütün iyilikleri, kötülük zincirlerini kırmış geliyor. 28 İnsanlar boku küçümserler, oysa o bizim yediğimizdendir. 29 Çevrelerinde olup biteni, hayatlarındaki ikinci, üçüncü kişilerin yaptıklarını konuşup, birilerine ‘haberi getiren kişi’ duygusunu taşıyan kimselere, dedikoducu denir. 30 Bu şehrin idaresi bende olsaydı şayet, girişteki tabelanın üzerinde muhtemelen şunlar yazılı olurdu: “Hurdacılar gibi dedikoducular da giremez.” 31 Bilmeden işlediğimiz suçların affı için Tanrı’ya yalvarmak delilik değil midir? 32 Demokrasi akıllı kimseler için tasarlanmalıydı. 33 Demokrasi, küçük harflerle konuşanların ses düzeylerini yükseltme aracıdır. 34 İnkâr edilen gerçekler yalana dönüşmez. 35 Bağnaz ve aptallara öfke duymadığım tek günüm yok; çünkü bana büyük düşüncelerin ezici varlığını hatırlatıyorlar. 36 Gerçek aşk, onu hissettiğinde seni derinden etkileyen bir şiire benzer; ansızın belirir; ve etkisi tatlılıkla hırpalar ruhunu; ve asidir, yüreğinin gizli koylarını döven asil bir dalga gibidir. 37 Aşk, sadece bir halde canını acıtır, onu bastırman gerektiğinde. 38 Hiçbir intiharcı kafasına ikinci defa kurşun sıkamaz. 39 Geleneklerin bir dili olsaydı şayet hep emrivaki konuşurlardı. 40 İnsanın en parlak ve kuvvetli ışığı umududur: O yeter ki yanmaya görsün; azmedince uçmayı başarabileceğinizi yeniden hatırlatır size. 41 Yaptığım onca anlamlı şeyden hangisi beni şimdi bir hiçmişim gibi düşünmekten kurtarabilir? 42 İnsanlar ne kadar aptallar, gol atılınca seviniyorlar. 43 Bizim kavgamız insanı terbiye etmek içindir. (Köpekler için atasözü) 44 Küçük bir çocukken kanatlarını kopardığım sinekler, sizden özür dilerim. 45 Erdem denizinde yüzen gemi yolcularını kendisi seçer. 46 Sessizlik ruhu dinlendirir, ama soruları biriktirir. 47 İnsanlık tanımı değişseydi şayet, hiç kimse af dilenmek için günahlarını hatırlamak zorunda kalmazdı. 48 Dünya gerçek bir dehayı henüz var etmemiştir; çünkü insanlığı peşinden sürükleyen büyük düşünce hâlâ kötülük. 49 Elde etmeyi istediğimiz şeyin kaba kuvvetle bir ilgisi yok, sevgili komşum. Birlik olalım derken, birleştirmeyi umduğum şey daha fazla taş ya da daha fazla öfke değildi. İstişare eden bir taraf olarak, hakları hiç de küçümsenmeyecek bir kalabalık haline gelmenin faydasını görebileceğimizi düşünmüştüm. İki taraf arasında gerçekleşen savaşların kaybedeni mutlaka haksızdı diyebilir miyiz? Kaybedeceğimizi bilsek de onurumuz için gerekirse onlar gibi davranmanın günahı olmayacaktır. 50 Sevgili komşum, içinde emek olmayan şeyler gerçekte mutluluk vermezler. Oysa burada sarf edilen emek zalimleri mutlu edecekken, biz vadinin sakinlerini mutsuz edecek. Kardeşlerim, bize düşman olan şey emek mi yoksa? Bizler, dua etmemizin arkasında emek olduğunu düşünürken, o bize çelme mi takıyor? Yine de, dua etmezsek insan olmamızın ne anlamı kalır? Dua etmek temennidir kardeşlerim. Peki, bizler işlerin yoluna girmesi için oturup dua etmekle mi yetineceğiz? Bir şeylerin değişmesi için de yine emek sarf etmek daha doğru olmaz mı? 51 Dinler öylesine çelişkiler üzerine durur ki; eğer bir kadın bir erkeğe yardım ve iyilik ederse, bir insana faydalı olmaktan ahrette mükâfatını alır, ancak aynı kadın yanlış anlaşılırsa bu dünyada ahlaksızlıktan kırbaçlanır. 52 Dinin insan hayatındaki önemi, kişinin dinle ne elde etmek istediğine göre değişir. 53 İşte siz menfaatperestlerin yaptığı bu; sizden istenileni yaşamak; yürüyün derler, siz de yürürsünüz. 54 İnsanlığın en büyük cehaleti kahramanlık hikâyelerini mutluluğa tercih etmesiydi, kahramanlığı ise yok etmek sanışıdır. 55 İnsanların savaş meydanlarındaki ölümünü haklı gurura dönüştürecek ne bir neden, ne de mucizesi olabilir. 56 Tarih, ölen savaşçıları şehit değil, savaşma arzunuzun mağdurları olarak yazacaktır defterine. 57 İnsanlığın en trajik hadiselerinden biri de, savaşın yıkıcı neticelerinden vatan sevgisi çıkarmış olmasıdır. 58 Savaşlarda başarı denilen şey, yıkımın ve zulüm zirve noktasıdır. 59 Bir salonda, dinleyiciler harika keman çalan bir virtüözün kulaklarının olmadığını fark etselerdi, olmayan kulakların hikâyesini düşünmekten kendi kulaklarına girecek notaları da kaçırırlardı muhtemelen: Gizemli hikâyeler hep sessizlikten yanadır. 60 Yüksek okullar ne işe yarar ki, ey oku diyen Tanrı? Mezuniyet etiketinin aşağılayıcı yüzünü fark etmedim mi sandın? 61 Deli görünmeye, deli damgası yemeye razıyım demiyorum, deliliği talep ediyorum. 62 Takdir etmediğiniz kişileri tebrik etmeye ne hakkınız var? 63 Âşık Evveli’ye sormuşlar, ‘Cennet ile cehennemi nasıl bilirsin?’ diye. Âşık da: “Evvela gitmek lazımdır,” demiş. 64 Âşık Evveli’ye sorarlar ‘Bedel kolay mıdır?’ diye, Âşık da: ‘Evvela ödemek lazımdır,’ demiş. 65 Küfretmek çikolata yemek gibidir, kısa süreliğine mutlu eder. 66 Eğer söylendiği gibi tüm yaşadıklarımız bir kaderin neticesi olsaydı, iyiliklerinden ötürü kimseye teşekkür borçlu olmazdık. 67 Yaşlılık mutluluktur, asla gelecek kaygısı taşımazsın, çünkü yaşanacak her şey iyi kötü yaşanmıştır. 68 Bağımlılık, mutluluk gemisinin kırık yelkeni gibidir; o var oldukça en coşkun rüzgârlarda bile yol alamazsınız.” 69 Bırakın acılarınıza gülüp eğlensin, zil takıp oynasın deliler; zira kötü kimseler acılardan neşe çıkaracak saflığa sahip değildirler. 70 Bir keresinde şuna tanık olmuştum; bir adam birine merhaba demiş, onun hayatına girmişti. Hayatının yarısı olmuştu, ölene dek. 71 Genelevleri için iğrenç ve gayri ahlaki diyenler: Şayet tek bir kişi dahi genelevinin kapısından geçerken aradığı aşkı bulursa, orası onun için kutsal bir mabettir. 72 Bir gün tüm arıların ölmesi dileğiyle. 73 Bana göre en iyi ve en içten sözler, hayata hem kadın hem erkek gözüyle bakabilenlerden duyulur, çünkü her iki cinsiyetle hissetmek bir zenginliktir. 74 Gerçek iyi kimseler, yaptıkları iyiliği unutan, iyilik yaptıkları kişinin gözlerinde kendisine borçluymuş düşüncesini görmekten itinayla kaçan kimselerdir. 75 Mizah, her türlü duyguyu anlatmakta en üstün araçtır, onu cenaze töreninde bile kullanabilirsiniz. 76 Bir katilin, delillere ve cinayeti işlediğini gösteren tüm bulgulara rağmen masum olduğunu ispat etme olasılığı vardır. 77 Bir balta da gereklidir, ama sevgiyi anımsatmaz. 78 Mademki ölüm tarihlerimiz kaderlerimizde yazıyor, o halde neden birileri bunun yaşanması için acele ediyor ki, onlara neymiş? 79 İlahi adalet dediğiniz şey öyle gariptir ki, sadece yoksullar hakkını almak için küçük ve masum yalanlar söylediğinde ortaya çıkar; ve kendisinden hak talep edilen kişinin yanında durup, onu kollar. Yoksulların uğradığı haksızlığı asla görmez. 80 İnsan, üzülmeyi tercih olarak bekleyen bir varlık değildir; fakat onu üzecek durumlarla karşılaştığında ise, üzülmeyi tercih etmeme gücünü kendinde bulamaz. 81 Ruhsal sorunlarımızın ebedi refakatçilerimiz olmasını istemiyorsak, boş vermesini de öğrenmemiz gerekir. 82 Abartılı yapılan her şey, gerçekte yapılmak istenilenin çok uzağında, sahteliğin en yakınında olan şeylerdir. 83 Uygarlık, bir çiçeğin etrafında onu insanlardan koruyacak çitler olmadan da hayatta kalabilmesidir. 84 Uygarlık, sokakta bir postacıyı gördüğünde hissettiğin rahatlığı bir polisi gördüğünde de hissetmendir. 85 Uygarlığın ilkellikten üstünlüğü, taşlı yolun rahatsız edici gürültüsünden asfaltın sessizliğine girmek değil, şehirlerin dayanılmaz kaosundan, yoruculuğundan sonra kırsalın, insana huzur veren dinginliğinin başlamasıdır gerçekte. 86 Umarım kabrimi görmek isteyen olmaz, ben ki suya gömülmeyi istedim. 87 Dürüstlük huysuz bir meziyettir, bazen dürüstlere dahi kan kusturur. 88 Dürüstlük tıpkı gösterişli bir saate benzer, ona sahip olamayanlar saatin doğruyu göstermesini istemezler. 89 Bir adım ötemizde giden birine ‘bu senin mi?’ diye sormayız, çünkü aslında bir adım öteden giden bizizdir. Ve sorulduğunda bize, belki ‘evet’ deriz korkusuyla sormak istemeyiz. 90 Bir Tanrı neden var olmak zorundadır ki, daha iyi insanlar olalım diye mi? Eğer öyleyse insanlık çok şey kaçırmış olmalı. 91 Eğer iyi sandığımız şeyler mutlak iyi ve kötü sandığımız şeyler mutlak kötü olsalardı, insanları olaylar konusunda çok daha çabuk ve kolay ikna ederdik. 92 Küçük insanların büyük insanlarla karşılaştıklarında hissettikleri, kuşların uçakları gördüğünde hissettiklerine benzer. Zira insanlar da büyüklerini hayranlıkla karşılar, fakat bu duyguları çok sürmez. 93 Aptallar istemeseler de, söylem, davranış ve eylemleriyle her zaman zekilere hizmet ederler. 94 Ruhumuzu beslediğimizde yoksulluğu bitirecek düşüncelerimiz de olacaktır. 95 Başarının beraberinde getiremeyeceği yegâne müthiş değer olgunluktur. Denebilir ki olgunluk başarının babasıdır. 96 Kendisine,‘Canlıların en akıllısı’ diyen varlıklar, barışı ve sevgiyi inciterek arıyor ve anlatıyorlar; kavganın esareti içinde. 97 Şükretmek mücadele azmini kırıyor. 98 Başarıların içine herkesi memnun etme çabası koymak, en hafif tabirle başarıya hile katmış olmaktır. 99 Siz, kadınların uzun etek giydiği bir toplum düşlerken, biz cinsel devrimini gerçekleştirmiş bir toplum kuruyoruz. 100 Büyük gölgenin içinde kalan küçük gölgenin hiçbir hükmü yoktur. 101 Evimizin kapısını kilitlememizin nedeni hırsızların var oluşuysa, kötülüklerden korunmak istememizin nedeni de kötü kimselerin var olmasındandır. 102 Dünyayı kadınların kurtaracağına inanıyorum. 103 Dışarıdan kendime baktığımda, bu şehirde dolaşan bir yaratık gibi görüyorum kendimi, içeriden baktığımda ise kendime, herkesin günahlarını gören bir tanık gibi görüyorum. 104 Milliyetçilik, insan ruhunda ve fizyolojisinde derin tahribatlar yaratabilen onmaz bir hastalıktır; çünkü ancak hastalık halinde size benzemeyenlerden korkarsınız; öyle ki değişime karşı verdiğiniz dirence vatanseverlik dersiniz. 105 Yeryüzünde hiçbir ırka ait değilim; ve yeryüzünde tüm ırklara aitim. 106 İnsanların çoğu gerek yaşam biçimi, gerek duruşu, gündelik eylemleri ve eğleniş biçimiyle siyasal sol görüşün ideallerini yansıtır; sol düşüncesinin özgürlük anlayışını benimser ve yaşar, ancak kendisine muhafazakâr dindar der. 107 Kulaklarım artık eskisi kadar iyi görmüyor. 108 Gözlerim artık eskisi kadar iyi duymuyor. 109 Zamanın insana verdiği en müthiş meşakkat zirveden hiç inmeyen merak duygusudur. 110 Bir damlacık kadar duygudaşlıkla anlayamayacağımız insan sayısı çok azdır. 111 İnsanların kendilerine en nefret ettiğim şey şudur, demeleri için ömürlerinin sonlarına yaklaşmış olmaları gerekir; aksi halde gençlerin göreceği daha çok şey vardır. 112 İnsanlar, ahlakı çıplaklığa ve cinselliğe indirgedikleri günden bu yana mutsuzlar. 113 Kurallar gerçekten çiğnemek için midir? Peki, kendi lehimize olan kuralları da çiğneme cesaretini gösterecek kadar erdemli miyiz? 114 Birçok insanın ağzı doğruyken buna rağmen ya konuşmasını beceremez ya da doğruları söylemeye yüreği yetmez: Ağzı eğri adamın biraz da zorlanarak: “Dünya ne kadar tuhaf ve anlaşılmaz,” dediğini duydum. 115 Aklım kalbimden üstündür dediğimde, kalbim bana küsüp, ‘onu nasıl da sevmiştin’, derken, kalbim üstündür dediğimde ise, aklım bana: ‘bunu sana kim öğretti’, der. 116 Zamanın elinden kurtulmak mı, bunu düşünürken dahi ona yenildiğini bil. 117 Dürüstçe itiraf etmeliyim ki, kadınları tavlamak konusunda çok gerilerde kaldım, korkarım zamanımı onları anlamaya çalışmakla heba ettim. 118 Hayatta olup bitenleri tartışmanın en güzel tarafı, filozofların asırlar evvel büyük ölçüde çözdükleri hayatın anlamını, bizlerin yeni fark ediyor olmasının bizi bir nebze olsun güldürüyor olmasıdır; meğerse gözyaşı ve mutluluklarımız ne kadar da aptalcaymış. 119 Bir din adamının, etrafına insanları toplayıp, onlara ‘iyi insan olmak’ ve ‘hayatı anlamak’ adına kutsal kitaptan meseller anlatması ve bunu muntazaman tekrar etmesi, kimi kitlelere iyiliği ve insanlığı yaşatmanın dinler sayesinde sağlandığını düşündürse de; aslında dinlerin ve anlatıcılarının, bu yanılgıya düşen kitlelerin körlüğü sayesinde yaşamaya devam ediyor olduğu açıktır. 120 Eski toplumların, din ve insan ilişkisinin tüm zamanlara hâkim bir güç olacağını düşünmelerinin ve dinlerin yüceltilmesine yol açmasının nedeni, dinlerin ortaya çıkış anındaki insan düşüncesinin bu ilişkideki menfaatperestliğe, çelişkilere ve otoritenin dinleri kullanışlı bir araç olarak gördüğüne aşina olmayışıydı. Günümüzde yaşananları ise, kazanımlar için yaşaması zorunlu bir din; ve bu din sayesinde elde edilen kazanımların uluorta sergilenmesi olarak açıklayabiliriz. 121 Niyet okumak, kişinin kendi kendisiyle dedikodu yapmasıdır. 122 İktidara çıkan kimseler hırsızlık ve emek tacirliği yapınca, destekçilerinin iktidarı ayakta tutmak uğruna söyledikleri en seçkin bahanesi; başka iktidarların da hırsızlık yaptığıydı. 123 Hayatımızda başımızda gelen şeylerin çoğu planlamadığımız, arzulamadığımız yaşantılardan ibarettir. Geriye kalan ve arzu ettiğimiz için başımıza gelen şeylerin tamamı ise yarım yamalaktır. 124 Ahlak ne midir? Ahlak, bir şeyin yanlışlığına sadık kalmaktır, öteki bir şeyin de doğruluğuna sadık kalmaktır. Nihayetinde bu ikisinin anlamlarına sadık kalmaktır, diğer bir deyişle, arkasında durmaktır, olması gerekenin ve olmaması gerekenin. 125 Yüzleri kir içinde bir grup çocuğu ayakkabı boyamak ve simit satmak üzere güne erkenden başlayıp; gün bitimine kadar para kazanmanın gayretini sergilediklerini gördüğümde, pespaye bir duyguyla onlar için dilediğim şey biraz ekmek ve nihayetinde biraz mutluluktan daha fazlası olamazdı; çünkü orada dünya edebiyatının besin kaynağı sahneleniyordu. 126 Çocukluğumda şakacı büyüklerim sorarlardı bana, ‘senin eşekten farkın var mı,’ diye. ‘Fark’ ne demektir bilmezdim ve çoğu zaman yok derdim: Gezegenin yükünü çeken eşeklere selam olsun. 127 Tanrı, sakat ve yeteneksiz bedenleri yaratıp, onları sınadığını, bu nedenle kendisine karşı gelmeyip, şükretmelerini ve oldukları gibi yaşamalarını istediyse, kendi cinsini sevenleri de hesaba katmış olmalı. 128 Toplumda şu konuda genel bir mutabakatsızlık var: Bazı kurallar ve gelenekler penis ve vajinaya göre biçimlenmiştir; penise sahip birinin yapabilecekleri ve vajinaya sahip birinin yapabilecekleri, diye. Açıkçası bu durum ürküntü vericidir: öyle ki, penis küfürde kullanıldığında bile sahibini güçlü ve iyi hissettirebiliyor, penisin sahibi ise bir vajinadan çıktığını unutuyor. 129 Keşke insanların birbirilerine dinlerini ve ırklarını sormalarının nedeni bu dünyadan olup olmadığımızı anlamak için olsaydı. 130 Dikkat ettiniz mi, güçlülerin yanında duruyoruz hep; bileğini deviremeyeceğimizi düşünüp, korktuğumuz kişilerin yanında. Ve dikkat ettiniz mi, yakışıklı ve güzel kimselerin yanında toplanıyoruz, zayıf ve çirkinleri kimse sevmez. 131 ‘Allah, üstün ırk olan Türk’ü korusun’ diye dua ediyor; sonra gidip o üstün ırkın bir tanesini feci şekilde dövüyor, dönüp berikini bıçaklıyor, yetinmiyor bir başkasına yalan söylüyor, bu da kesmiyor, bir diğerinin de parasını çalıyor, bir üstün ırkla da çirkin diye alay ediyor... Çöplerini utanmadan yerlere attığı güzelim şehirde, onlarca üstün ırkı fiziksel ve ruhsal açıdan yaralayıp gününü akşam ediyor. Sonra duasını yineliyor: ‘Allah, üstün ırk olan Türk’ü korusun.’ 132 Yarım ağızla edilen davete iştirak olunmaz. 133 Benim bildiğim, ülkelerde halk hayallerinin iktidarlar tarafından hayata geçirilmesini isterken, bizim memlekette iktidar, kurduğu hayalin halk tarafından hayata geçirilmesini istiyor. 134 Karın altı kuru olmaz. 135 Neden insanlar suyu nasıl içtiklerini anlatmazlar da, seks deneyimlerini anlatıp dururlar? 136 Düşmanı yenmek için her türlü hile ve kötülük mübahmış; kendi nefsimizin kötülüğünü de yenmek adına, içimizden sıdk ile yanmasını bilecek kadar dürüst müyüz? 137 Zalimleri suçlamayı bırakın; buna imkân veren katkılarınızla yüzleşin. 138 Herkesin kötü koktuğu düşünülen bir yerde gerçekte kötü kokan hiç kimse yoktur. 139 Gerçek, o kadar güçlü olmalıdır ki; ne kendisi üzerinde düşünmeye gerek kalmalı, ne de alay edilebilmelidir. Şüpheden dahi bahsedilemeyecek kadar gözlerle görülür ve ellerle tutulur olmalıdır ki, varlığının gerçekliğini ellerle tutulamayan, gözlerle görülemeyen gerçeklerden daha üstün kılmalıdır. 140 İnsanın kâbus diyeceği bir tek şeyi olmalıdır, aynada zavallılığını gördüğü an. 141 Bilge bir kafa kanıtladığı bir şeyde dahi şüphe duyumsar, o kadar ki en gerçekçidir. 142 İçtiği suya ‘canım’ diyen çocuğu bir ülkenin başına yönetici yapın, o ulusun geleceği kurtulur. 143 Kanımca yönetimleri bozan yegâne şey, sigorta niteliği taşıyan Tanrı ve inanç sistemindeki affedilebilirlik ve af dilenebilirlik toleransıdır. İnancın yaygın olduğu yönetimlerde bozulmanın çok görülmesinin nedeni de budur. 144 Kötü davrandığınız her hayvan sizden kıymetlidir. 145 ‘Bir çocuğa neyin nasıl yapıldığını öğretmek zaman kaybıdır,’ deseydim şayet, bunun içinde mantık arardınız: Ama bir çocuğa ‘bilmediğin konularda konuşma’ denmesinin, ahlaki açıdan söylenmesi gereken bir mesele olduğunu savunuyorsunuz. 146 Silahla yapılan bir soygunda, silah gerçek değilse soygun da gerçek sayılmaz, diyebilir miydik? İşte bedenlerinize sürdüğünüz o eşsiz kokuların sahtesi de tıpkı gerçeği gibi dünyayı her gün zehirliyor. 147 İnsanlar ‘Aslında’ demeye bayılırlar. Bu kelime, onların bilinçaltındaki normal dediğimiz temiz duygularına adanan dilekleridir. Her şeylerinde bu kelime vardır; savaşlarında, barışlarında, aşklarında, dostluklarında ve de tüm eylemlerinde… Ve böyle konuşarak ‘aslında’ hep tam olarak doğru olmayan bir noktada olduklarını ya da olmak istedikleri halde bunu yapmadıklarını itiraf etmiş olurlar. Bu nedenle normali bir türlü yaşayamazlar. 148 Ey erkekler: Erkeğin cinsel organının kadının cinsel organından üstün olduğunu düşünmekten vazgeçin. Çoğu erkek tüm hayatını bu yanılgıyla yaşar ve küfürlerinin dahi bu üstünlüğe katkı sağladığına inanır. Oysa hakikat çok farklıdır; çünkü aynı erkekler hayatının çoğunu kadının cinsel organına hükmetmek için yaşar: onun uğuruna kılıktan kılığa girer, malını mülkünü satar, eşini ve ailesini terk eder. Ve tüm bunlara rağmen kendi organının üstün olduğuna inanmaya devam eder. 149 Çağdaşlık, evet Mozart’ı dinlemek olamaz, fakat onu bilmek ve ondan haberdar olmanın ezici zorunluluğudur. 150 Sanat, yaşam içindeki nesnel ve fikirsel keşiflerin, zaman ve düşün içinde yorumlanmasının sürekliliği ve değişkenliğidir. 151 Şairin görevi ne midir? Şairin görevi tüm cesaretlerin ilkini tatmaktır. 152 “Gönül bir Kâbe’dir, yat da ol hacı,” diyen ozan, dünyaya gönderilmiş en iyi dosttur. 153 Çello, seni kâh örten bir elbise olmuş, kâh alabildiğince notaların çıplaklık hissi veren serüvenlerine öykündürmüş, ne mutlu sana çellist. 154 Eğer ölürsem dostlarım, beni bir ırmağın akıntısına bırakın. Etrafımda sahte gözyaşları istemiyorum, hayır gerçeğini de istemiyorum. Ben kimsenin zamanını çalmak istemiyorum. 155 Bir insanı tanımanın yolu başkalarından duyduklarımız olmamalı. Başkalarının dilinden söylenenlere göre bir insanı tanıdığını sanmak, başkalarının hakkımızda söylediklerine göre kendimizi aynada görmeye benzer. 156 Tanrı’nın, günah işleyen kullarının cezalandırılması için yine başka kullarından yardım alması anlaşılacak gibi değil; düşünsenize, bunun mafyada uyuşturucu satan adamın parayı kendi cebine attığı için öldürtülmesinden ne farkı var ki? 157 İnsanlar ne acıdır ki tarih boyunca en çok övünmek isteyecekleri nedenler aradılar. Onlar için kazanılmış bir zaferden, balkonlara çıkıp anlatacakları bir destanın kanlı gidişi ve böbürlenerek anlatmaktan utanmayacakları gencecik bedenlerin ölümünden daha trajik ne olabilir. 158 Tüm yaşamı boyunca hak etmediği tek lokmayı yutmadığını düşünen o münzevi adam; ellerini semaya açıp yaratıcısına seslendi: “Ey Tanrım! Şayet bir lokma dahi hak etmediğim halde boğazımdan geçtiyse, gözlerimi kör et, ne olursun,” dedi. Zavallı adam, gözleri bir açıp kapatma vaktinde kör olunca, Tanrı’ya olan inancını tümden kaybetti ve ona sitemle: “Hoşgörüsüzlüğün bu kadarı da fazla,” dedi. 159 İnsanlar, ellerini, ayaklarını ve hatta başlarını kaybettiler. Uzuvları acımasızca ve keyifle izleyenlerin gözleri önünde yok edildi. Çünkü suçlu biliniyorlardı. Ancak masumlardı, bühtana uğramışlardı ve bu anlaşıldığı vakit geriye dönüş yolu kalmamıştı. Onlara bu zulmü yapanlar da masumdu, çünkü Tanrı’nın emirlerini yerine getiriyorlardı, yani kaderlerini: ve Tanrı, gördüğü bu kaos karşısında bir çıkar yol ararken, birden aklına şunu söylemek geldi: “Sevgili kullarım, bunu unutalım.” En sonunda hepsini bağışlamak zorunda kaldı, çünkü kaybedilen uzuvları geri verememişti. 160 Herhalde, savaşın içindeki çocuklara, ‘şayet uslu durursanız ölmeyeceksiniz’ diye söz veren bir Tanrı, hepimizin arzusu. 161 Yaşadığımız yere katkı sağlamak demek, ille de bazı şeyleri yapmak demek değildir, bazen de bazı şeyleri yapmamaktır. Aksi halde yaptığımız şey, yaşadığımız yeri sömürmek olur. 162 Dünyada, geleceğini önceden haber veren savaşlar oluyorsa, bunun nedeni büyük ihtimalle masa başında oturan birilerinin, yaşam standartları kendininkine benzemeyen kişileri birer böcek olarak görmelerindendir. Böylece silah tacirleri savaş kararları alırken, yaşam hakkına sadece maymun dansının dışında kalanların sahip olması gerektiğini de alenen ilan etmiş olurlar. Ne var ki kazanım için diledikleri savaşların görünürdeki hedefleri, aslında hiç de görünmeyen, göremediğimiz hayali tehlikeler olmuştur hep. 163 Gözleri görmeyen ve tüm hayatını bir engelli sandalyesinde geçirmesi kaçınılmaz birine, sahip oldukları için şükretmesi gerektiğini söyleyenler, o kişinin doğmadan önce, ışıltısına kapıldığı dünyaya gelmeyi talep ettiğini ispat etmek zorundadırlar. 164 Bir adam varmış, günün birinde yaşadığı muhitte oyun oynayan, sesleri şen edalarla göklere yükselen çocukları bir evin penceresinin dibine toplar. İster ki, artık çocuklar bu evin penceresinin dibinde oynasınlar ve sesleri buradan yükselsin, çünkü o evde bir şair yaşarmış. Şair, çocukların sesleriyle iç içe olsun ve şiirlerinde çocuklara da yer versin diye. Ve böylece şair, çocuklarla ilgili şu şiiri yazar: Çocuk sesleri geliyor kulağıma, İçimdeki çocuğa karışıp çağırıyor, Kelebeklerin yanına, rengârenk kelebekler, Kanat çırpıyor, yüreğimden okyanuslara doğru. 165 Azrail, gece gökyüzünde Ay’ı görünce ihtişamından büyülenir de ona şöyle sual eder: “Ey gökte ışıldayan nur topu, söyle hangimiz daha can alıcıyız?” Ay da cevap vermiş Azrail’e: “Hangimiz hakikaten var isek işte odur can alıcı.” Azrail parlamış, öfkelenmiş. Öyle ya, onu yok saymak manasındaymış bu laf. “Ben ki bir meleğim, insanlar içindir varlığım, senden daha üstün sayılmaz mıyım?” demiş. Bunun üstüne Ay tekrar cevap vermiş: “Öyleyse yüzünü göster.” 166 İyi yürekli, aşka ve sevgiye değer veren insanların inancı zaten en iyi olandır, bu, bilinen bütün inançlardan da üstündür. 167 Dünya nasıl bir gezegen diye sorarsanız, bana kalırsa dünya: onu merhametsizce yöneten babaların çocuklarının da bir gün baba olup, sadece baba olarak onları taklit etmekle yetinmeyecekleri bir gezegen. 168 İnsanların bir lağım faresi gibi öldürüldüğünü gördüğü savaştan sağ çıkan asker, geriye dönüp anılarını anlatınca, savaşın dahi anlatılacak güzel bir yanını bulmak isteyecektir; teselli ruhun yongası, kalbin en iyi dostudur. 169 Cinayetler işlenirken, hiçbir katil giderek artan dünya nüfusunu dert etmemiştir. 170 Yürümenin, adım atmanın mesafeleri kısalttığını düşünürken, durup geriye bakmak da icap eder; aksine, belki de başka şeylerden uzaklaşmışızdır. 171 Belki de Dünya denilen gezegen, üstünde neler olup bittiğini bir türlü anlayamayan saf kimselerin hürmetine dönüyordur; anladıklarında üzüntüden tükenecekleri türden bir saflık. 172 Dünyadaki kötülükleri görmek öyle bir şey ki, bana okul günlerimdeki boş ve cahil kafalılığımı aratıyor hep; dünyanın sadece güneşi görmemiz için döndüğünü düşündüğüm yılları. 173 Kaybettiklerinin kabrini ziyarete gidenlerin üzgün görünmeleri ne tuhaf çelişkidir; ayaküstü uydurulan ağıtlar, ölünün yerinde olmak istediklerini söylemeleri geçidir ki, dünya malına geri dönmeleri en yakın hakikat olarak an meselesidir. 174 Bazı insanlar iki ağaç parçasını dahi birbirine çivileyemezler; bunu yapabilen kişiye ise usta der ve ona hayranlık duyarlar. Oysa usta ile aralarındaki bilgi farkı, ağaçların bir çivi sayesinde artık bir arada duruyor olması kadar basittir. Denebilir ki, ustayı şaşırtıcı derecede yetenekli ve büyüleyici gösteren şey diğer insanların tembelliğinden başka bir şey değildir. 175 “Demiri demirle dövdüler biri sıcak biri soğuktu, insanı insana kırdırdılar biri aç biri toktu.” Dünya üzerinde ne çok düşünür, şair ve de filozof insanlık tarihinde yaşanan trajedileri, adaletsizliği ve zalimliği anlata geldi; işte Pir Sultan Abdal’ın bu naçiz sözü tüm bu kronolojinin özetidir. 176 Deniyor ki, yapılan her kötülük zamanı gelince bedelini ödermiş. Keşke Tanrı bunu kötülük yapıldığında gösterseydi; o vakit ona en çok şüphe duyanlar saygı gösterirdi. Ve kötülük peşinde olan inananlar günlerini zararla bitirmenin öfkesiyle derin huzursuzluklara gömülürlerdi. 177 Öyle düşmanlaştık ki birbirimize; kalplerimiz nefret, bakışlarımız öfke ile donatıldı hep: Ülkem başka bir ülke ile savaşa girseydi şayet, en çok birbirimizi öldürürdük, savaş halidir diye. 178 İleriye gitmekten, sesinizi yükseltmekten korkmayınız; zira aydınlığa ve hakikate varmamızı sağlayacak en keskin cevaplar kavgaların sonunda saklıdır. 179 Haklı olmak nedir? Kanun ve hukuk bilmez birinin güneşin doğudan yükseleceğini söylemesi gibi, iddiasının aşikârlığı mı? İşte zalimlerin haklılığı böyledir; bir balığın karada yaşayamayacağını bilmekten daha anlamlı değil. 180 Dilsizlerin nasıl anlaştıklarını görüyorum da, bazen, tüm insanların onlar gibi anlaşmaları ne iyi olurdu diyorum; dünyanın, sessizliğe, sükûnete ne çok muhtaç olduğunu anlatıyorlar bana. 181 Tevazuda, inşaatlarda çalışan emekçiler gibi olmalıydık; kirlenen dışımız olsun diye eskiler giyinip başkalarına bina kuran, içimiz kirlenmesin diye üç kuruşa kendine yarım hayat kuran. 182 Tabularını yıkmış, yatak odasını mutluluğa açmış ve bunun gerekliliğini benimsemiş olan karşı cinsi ahlaksızlıkla suçlayan erkekler; özgür ruhlu kadınlar olmasaydı, yetenekli ya da yeteneksiz erkeklerin cinsellikle ilgili anlatacakları kahramanlık hikâyeleri de olmazdı. 183 Deli insanlara bayılıyorum: Beyazlaşmış saçları, asker tıraşlı ve sağ ayağından seken, arada hak-tu diyerek yola tükürük atan hırpani adam, gece mavisi camları olan gökdelene parmağını sallayıp, cırtlak sesiyle şöyle dedi: “Orada kaç kişi varsanız, hepinizi mahkemeye vereceğim.” 184 İnsanlar buradaydılar, onları kucaklayan diyarın koynunda. Sonra o diyarın tadı bitti ansızın, başka diyara gittiler, oranında tadı bitti, oradan da gittiler. Sonra duydum ki, oradan da gitmişler. 185 Gezegende, kendisine tesadüfen yer bulan taşların şimdi yerlerinde ne kadar güzel durduklarını düşünürüz. Kendimizin karar vermediği durdukları yerleri doğru bulup beğenmemiz, Tanrı’nın adaletinin bir göstergesidir. 186 İnsan olarak anladım ki en mühim sorunumuz şu: Normali bir türlü yaşayamıyoruz; öyle ki herkes normalde biraz daha sevecen, biraz daha hoş görülü, biraz daha nazik ve bir o kadar da dürüst. 187 Kitap okumak mühim ve gereklidir; lakin özümüzde var olan iyilik ve merhameti oraya kitaplar koymadı. 188 Gözü dönmüş bir katilin, merhamet göstermeksizin kurbanına kurşun yağdırıp, sonra ölmek üzere olan kurbanına: “Ben aslında iyi biriyim,” dediğini duyduğunuz vakit, katillerin de bir hayat hikâyeleri olduğunu hatırlarsınız. 189 Kardeşçe yaşamayı beceremiyorsanız, hiç olmazsa düşman da olmayınız. 190 Öldürülmüş bir kuş için üzülmek mi, yoksa onu öldürmeye giden kurşunun önünde durmak mı iyi olmaktır, bildiğimden emin değilim. İşte derin vicdanım, bana kurşunun önünde durmam gerektiğini söylüyor. Yani doğru olan şey uğruna öldüğünde, günün birinde, bu dünyayı paylaştığımız diğer tüm hayvanlara uzatılan namlulardan çıkan kurşunun, her defasında bir insana denk geldiğini gören avcılar, kendilerinin de birer insan olduklarını en iyi bu sayede hatırlayabilirler. 191 Evet, aşırı sevgi iyi olmazdı, birbirimize duyduğumuz saygı konusunda şüphe barındırırdı; eksikliği veya azlığı da işe yaramazdı, bu sadece soğukluğun hüküm sürmesi demek olurdu. Sanırım dengede tutmak tüm sorunlarımızı çözeceği gibi, yeni sorunlara da yol açmazdı. 192 Ey insanlar: Sonsuz verimlilikte size mucizeler sunan tarlalarınızda, ektiklerini biçen mutlu çiftçiler olunuz; size nimetlerin en üstününü sunan hayvanlarını güden mutlu çoban olunuz, maviliklerde uçurtma uçuran çocuklar, uçsuz bucaksız okyanusların üzerinden güzelliklere bakan kişiler olunuz, nimetlerinize, bereketli yağmurlara şükreden, yeni doğumları bekleyen mutlu anne ve çocuklarına yarınları hazırlayan sabırlı baba olunuz, önünde yaşayacak uzun bir ömrü olan, hayata umutla bakan kişiler olunuz. Sizin başka ne derdiniz olabilir ki? Yaşayın ve mutlu olun…
·
2.319 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.