İkinci dünya savaşında İngiltere sömürgesinde olan Sierra Leone’de yaşayan Binbaşı Scobie, eşyasız bürosunda birbirinin aynısı olan günler geçirir. Onun için mutluluk, çevresindekilerin mutlu olmasıdır. Mutsuzluğu farklı ve sonraki bir zamana erteleyerek, o mutsuzluğun er ya da geç yok olacağına inanır. Karısı Louise, polis memuru eşini çok sevmektedir. Scobie, Louise’nin mutlu olması için her zaman çok çabalar. O mutlu olursa ben de huzurlu kalabilirim diye düşünür. Wilson ise Scobie’nin karısına aşıktır. Louise’ye aşkını itiraf etmiştir fakat Louise’den bir geri dönüş alamaz. Tanrı sevgisini sorgulayan, ona inanırken bir yandan isyan eden Scobie’nin, şehirde sevilmeyen Suriyeli Yusef ile bir dostluğu vardır. Herkesten gizler onunla iletişimini. Louise artık güneye gitmek istediğini söyler. Binbaşı onu gönderebilmek için Yusef’den para almak zorunda kalır. Bu mevzuyu da saklar. Louise’in taşınmasının ardından, Binbaşı Scobie genç bir kadına kalbini kaptırır. Helen ile sevgili olmuşlardır. İki kadına da sevgi hissettiğine inanır. Louise aylar sonra geri döner, karısına bir şey söylemez fakat karısı zaten biliyordur, belli etmiyordur. Katolik oldukları için günah çıkartırlar. Günah çıkartmanın ardından Helen ile ilişkisine devam eder ve kendisine “ben kötü bir katoliğim” der. Wilson’un tehditleri, Yusef ile iletişimi, Helen’e takıntısı onu iyice Tanrı nerededir sorusuna iter. Artık dayanamayan Scobie, Helen’i görmeye gider. Ardından eve döner karısıyla normal güzel bir akşam geçirir. Bunun üzerine de haplar alarak intihar eder. Duyguları değil, olayları tuttuğu günlüğü ise Scobie’nin suçlarını bir bir ortaya döker. Fakat kendisi artık yoktur. Louise “kendinden başka kimseyi sevmezdi” der, bunun üzerine ise “en çok tanrıyı severdi aslında” yanıtını alır.

Meselenin ÖzüGraham Greene · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2019366 okunma

·

299 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.