Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

632 syf.
·
Puan vermedi
·
228 günde okudu
OBLOMOV ÜZERİNE * Niçin her şey böyle berbat oldu? Sana kim beddua etti İlya? Ne günah işledin? İyi yüreklisin, zekisin, duygulusun,soylusun. Ama gene de eriyip gidiyorsun. Seni için için yiyen nedir? Bu hastalığın bir adı yok mu ? *Batıda hayaller gerçekleştirmek için kurulur, doğuda gerçeklerden kaçmak için... *Hayat konusunda şairim, çünkü hayat bir şiirdir. Onu insanlar berbat ediyor. *İçinizdeki güç canlandığı zaman, derdi, çevrenizdeki hayat da yeni bir anlam kazanacak, şimdi görmediğiniz şeyleri görecek, işitmediğiniz şeyleri işiteceksiniz. Sinirleriniz birer tel gibi ses verecek, dünyaların müziğini duyacaksınız, otların büyüdüğünü işiteceksiniz. Bekleyin, acele etmeyin, bir gün kendiliğinden olacak bu. *Benim yüreğim yanmaya başlayalı çok zaman oldu. Gerçi yüreğim evvelce aldanarak yandı ama bu sayede insan yüreğinin gerçek ateşiyle, aldatıcı ateşini ayırt etmeyi öğrendim. *Her duydukları şey üzerinde inceden inceye fikir yürütürler, ama aslında hiçbir şeyle de candan ilgilendikleri yoktur. Ha böyle gürültü patırtı etmişler, ha uyumuşlar, hepsi bir. Konuştukları şeyler kiralanmış elbiseler gibi, kendi malları değildir. Yapacak işleri olmadığı için güçlerini öteye beriye harcarlar. Her şeye sarılan ilgileri, ruhlarının boşluğunu ve sevgi yoksulluklarını kapayan bir örtüdür. Ama orta halli bir yol seçmek ve orada derin bir iz bırakarak yürümek işlerine gelmez; çünkü böylesi can sıkar, göze çarpmaz; çok şey bilmek o zaman işe yaramaz, gösterişe yer kalmaz. *Garip değil mi ? Acı da, sevinç de insanda aynı etkiyi yapıyor; soluğumuz kesiliyor, insanın ağlayası geliyor. Ağlasam belki rahatlarım; tıpkı büyük acılarda olduğu gibi... *Demin bana yüzümün pörsümüş, tazeliğini yitirmiş olduğunu söyledin. Doğru, ben yıpranmış bir elbise gibiyim; nedeni de ne iklim, ne de iş yorgunluğu. On iki yıldır içimdeki ateş, yakacak hiçbir şey bulamayınca kapalı kaldı, kendi zindanını yaktı ve söndü. On iki yıl geçti, sevgili Andrey ; artık bu uykudan uyanmak istediğini bile duymaz oldum. *Zamanı saatlerle, dakikalarla değil, güneşin doğup batmasıyla değil, sizinle ölçüyorum: Onu gördüm, görmedim, göreceğim,görmeyeceğim,gelecek,gelmeyecek ... Bütün bunlar, gençlikte güzel ; çünkü gençlik heyecanların tatlısına, acısına kolayca dayanır; benim yaşımda insan, huzuru arıyor, ben uykulu ve uyuşuk huzura alışmışım; fırtınalara tahammülüm yok. *Demek şu an da sönüp gidecek. Leylaklar geçti ,dünkü güzel gün, hayallerle, sıkıntıyla dolu gece de geçti, fakat yepyeni bir sabah doğdu. *Zaten bu aşktan kurtulmak istese bile kurtulabilir miydi? Olan olmuştu. İçine düştüğü aşkı bir elbise gibi çıkarıp atamazdı. *Bilmiyordu ki sahte bir utanmayla değil, cesaretle ve uluorta söylenen bir söz dedikoduların iğrenç gürültüleri arasında kaybolmaz, toplum hayatının derinliklerine bir inci gibi iner, kendisine her zaman bir sedef bulabilirdi. Birçok insan iyilikten utanarak söz ettiği halde, kendilerini lekeleyebilecek boş ve kötü sözleri yüksek sesle ve cüretle söylerler. *Zaman zaman hayal gücü tekrar alevlenirse unutulmuş anılar, kavuşulmamış hülyalar dirilip önüne çıkarsa, hayatını böyle harcadığı için vicdan azabı duyarsa uykusu kaçar, yaşarken kadri bilinmemiş bir ölüye ağlar gibi parlak hayat hülyaları üstüne acı ve umutsuz gözyaşları dökerdi... O, er meydanına çıkacak bir pehlivan olarak değil, sakin bir savaş seyircisi olarak doğup büyümüştü. Ürkek ve gevşek ruhu büyük mutluluk kaygılarına, dertlerin,talihin rüzgarlarına dayanamazdı. *Dua et de talih şikayetlerini duymamış, seni nankör saymamış olsun, dedi. O, verdiği nimetlerin değerini bilmeyenleri sevmez. Şimdiye kadar hayatı yalnız okuyarak, dinleyerek öğrendin. Kendi yaşantınla da görüp anlayacaksın... Hele bir ortasına düş, birçokları gibi acılara, dertlere katlan, o zaman... Bu kaygılara harcayacak zaman bulamazsın... Güçlerini sakla! *Madem bezgin değilsin,sağlığında da bir şey yok... Belki olgunluk çağına geldin; o çağda insan artık büyümez olur; çözülecek hiçbir düğüm kalmaz, hayat apaçık önümüze serilir. Senin içine çöken kasvet, bezginlik,benim düşündüğüm şeyse, daha çok bir güç belirtisidir. Canlı, hareketli bir ruh bazen hayatın sınırlarını aşar, tatmin edilemez olur; bu yüzden umutsuzluğa düşer, bir an için hayata küser; bu hal, hayatın sırlarını arayan ruhun sıkıntısıdır. *Görüyorsun işte, yiyiyorum, içiyorum, uyuyorum,gezmeye çıkıyorum. Ama birden keyfim kaçıyor, bir boşluk duyuyorum... Hayat sanki durmuş gibi oluyor... *Hatıralar mutlu bir hayatın hatıraları olursa güzeldir; insana güç kapanmış yaraları hatırlatınca acı şeylerdir. *- Geçmişim ne olacak? - Leylaklarınız gibi solup gidecek! Birçok şey öğrendiniz, onları yaşamak için kullanabilirsiniz artık. Hayat yeniden başlıyor. *Hayatın anlamı kadın değil, hayatın kendisidir. Toplumsal gerçekçi roman konusunda Rus yazarların çıtayı Everest dağına çıkardığı bir şaheser daha yine yeni yeniden Ruslar... Kendi adıma öteki ben Dostoyevskicigim ve Tolstoy Bey abim kadar taninmayip taninirlik açısından hak ettiği değeri görememiş olması da bu şaheser açısından Ivan Beycigim adına üzüldüğüm bir durum oldu. Şark coğrafyasında bu eseri okuyan herkes Oblomov'un kişiliğinde kendinden bir parça bulacaktir. Ne de güzel ozetlemisti şark toplumlarini Amin Maalouf " Her şeye üzülen ama hiçbir şeyle ilgilenmeyen insanlar. ' diye. Eser basindan sonuna kadar karakterlerin zıtlıkları ve yoğun hissiyat üzerine kuruluydu. Bir tarafta tepeden tırnağa hissiyatla dolu Oblomov öte tarafta güçlü iradesiyle tam bir lider Ştolts. Şu bir gerçek ki hepimiz içine doğduğumuz, yetistigimiz toplumun sosyo-kulturel bir ürünüyüz. Bu noktada İbn-i Haldun'a atfedilen ama dogrudan hicbir eserinde yer almayan o etkileyici söz gelir muhtemelen hepimizin aklına" Coğrafya kaderdir." Yetişme tarzı farklılığının insan hayati üzerindeki etkisini bu kadar çarpıcı, akıcı yansıtan başka bir eser okuduğumu sanmiyorum. Yazarın girişte belirttiği "Batıda hayaller gerçekleştirmek için kurulur, doğuda gerceklerden kaçmak için " dediği kısım zaten doğu ile batı toplumlari arasındaki mentalite farkının apaçık dile getirilişiydi. Tüm hayatı boyunca hiç sorumluluk almayan, her işi başkaları tarafından görülen, aşırı korumaci bir anlayisa esir edilerek yetiştirilen Oblomov o esaretten kurtulma zamani geldiginde o prangalarin etkisinden hicbir zaman kurtulamadi çünkü dışardaki hayata,değişen ve dönüşen dünya için gerektiği gibi yetiştirilmemisken ayni bolgede sorumluluk verilerek ve bilinçli bir şekilde Alman ekoluyke bir Ştolts yetistirilmisti. Şairin değişiyle uçmayı ögrenmeden, göçmeye mecbur kalmış bir kuş gibiydi Oblomov'un yüreği. Uçmayı ögretmeden hadi uç dediler adama he oldu al bak uçtu uçmaya çalışırken çakıldı da çakıldı ve bütün bir ömür yitip gitti. Olga ile karşılaşması hayatının dönüm noktasıydı. Sevginin o muazzam iyileştirici itici gücü Oblomov gibi birini bile hayata yeniden bağlamıştı. O saf duygular, masumiyetler mükemmel işlenmişti. Oblomov bey abimizin karanlık puslu dünyasına güneş doğmuştu aniden. İşte içinde şüphe olmayan sevginin insan hayati üzerindeki etkisi. Victor Hugo Bey Sefiller adlı şaheserinde “Hayatın en yüce mutluluğu kişinin sevildiğine, kendisi olduğu için hatta kendine rağmen sevildiğine inanmasıdır. “ Bir an onun için umutlanmistim hadi aslanım benim tut şu umut dalını, bak uzanıyor hayat ellerinden tutmak için demeye kalmadan içinde şüphe barındıran sevginin varlığı, nasil yaşaması gerektiğini bilmemenin korkusu, ağır bastı ve olduğu yerde kalakaldı. Bence bir sebep de Oblomov'un hayat dolu akıllı, hisli Olga'yi soldurmak istememesiydi. Ona yazdığı mektuplardan belliydi. Bak kızım duygularından emin degilsin, hayatı tanımıyorsun büyüme çocuk hayat seni de harcar vari mektupları:)) şaka maka bir yana çok istemesine rağmen Olga'nin kendisiyle mutlu olamayacağını düşündüğünden ve nasıl yaşaması gerektigini bilmemesinin körükledigi korkuları galip geldi. Bunun da sebebi Olga'nin yanında mutsuz olacağını, ona yeterince ayak uyduramayacagini düşünmesi , Olga'nin onun yanında mutsuz olunca başkasını sevecegi korkusuydu. Olga çok güzel bir karakterdi hissiyatla dolu, akıllı kafasına koyduğunu nihayete erdirebilecek bir karakterdi ama tüm mesele Oblomov'un bir odanın dört duvarı arasında gördüğü hakikati Olga'ciğimin kendini adadığı, hedefi haline getirdiği Oblomov'u değiştirme fikrine saplantı derecesinde bağlı olmasindan gerçeği göremiyor olmasıydı. Oblomov'un Olga'ya mektup yazıp buluşma yerine gitmemesi ve geçtikleri o bahçede gizlice Olga'yi gozetledigi, Olga'nin mektuptan sonra gözyaşlarına boğulduğu sonra üzüldüğünü ağladığını görünce yanına kostugu kisimlarda, bir araya geldikleri son yer olan o odada aralarında yaşananlar karşılıklı itiraf kısımlarına (hafızam beni yaniltmiyorsa eksik hatırlamıyorsam tabi ) kalbimi biraktim. Olga hanım ablamizin Oblomov'u mu yoksa Oblomov'u değiştirme fikrine mi aşık olduğu hususunda emin degilim ama bana kalırsa o Oblomov'u değiştirme fikrine aşıktı. Olga'nin Oblomov'la İlişki denemeleri olumsuz sonuçlanıp ülke dışına çıktıginda Ştolts'la karşılaşmaları ve Ştolts'un daha önce bir kız çocuğu olarak gördüğü Olga'nin hüznün, kederin, hayal kirikliginin kaçınılmaz sonucu olan deneyimleyerek öğrenmenin etkisiyle değiştiğini görmesi, şairin "Bir an kayboldun gibi yaşadım sanki kiyameti, yoruldun ama ey kalbim buldun emaneti " dizeleri aklına bir yerlerden gelmiş gibi aradığı hayat arkadaşının gözünün önünde olduğunu farkettigi an ve Olga'nin dizelerin devamını getirerek "Yeniden su yürüdü dalima yapragima, bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma " sonrasında gelişen durumlar güzeldi bence ki Ştolst bey abimiz elini sallasa ellisi ama o taraklarda bezi yok kafasındaki kadın, eş profilini arıyor ve10/4 oranında bile olsa kafasındaki profile en yakın kişinin Olga Hanımcığım olduğunu farkediyor. Ştolts'un açılma sürecinde yaşadıgi o bunaltıcı ruh hali, olur mu olmaz mı diye şüpheleri, Olga'yi, dostlugunu kaybetme korkusuydu onu o hale düşüren. Bu durum daha doğrusu bu hissiyat eserde ustalıkla işlenmişti. O bölümleri okurken öteki ben dostoyevskicigimin son eşi anna'ya açılma, onla konuşma süreci aklıma gelmişti. Çok da benzer duygular ya geri teperde onu kaybedersem korkusu. Biri gerçek, biri kurgu ama olay hayatın içinden.... Velhasıli kelam Ştolts ve Olga Birbirlerini hak etmislerdi ve birbirlerine hazirdilar, bunun en bariz örneği seviyeli ilişkileri, diyalogları ve gerçek olan sevgileriydi en doğru tercihi yapmıştı ikisi de. Oblomov'un göz göre göre yitip gitmesinin sebebi hayata hazırlıksız yakalanmis olmasıydı( hayat bir savaştır, ve savaşlara hazırlıksız yakalanırsan canına okurlar. Savaşa gidiyorsan zırhını kusanican başka yolu yok. ) bu da yetistirme tarzıyla alakaliydi ki yazarın eleştirdiği de bence buydu yani Oblomov ve Oblomovlar değil Oblomovluk ve Oblomovlugun sebepleriydi yazarın parmak bastığı hususlar. Oblomov her şeyin iyi, farklı olmasini istedi ama başaramadı çünkü yaşamaktan korkuyordu. Nasıl yaşanması gerektiğini bilmiyordu zaman geçtikçe yıllari, anıları elinden kayıp, yitip gidiyordu ve o da boşa giden yıllarına ağladı, her şeye küstü, her şeyi oluruna birakti çünkü " artık olan olmuştu ona " Birinin elinden tutmasını bekliyordu ama denemelerde başarısız oldu ve Olga mutlu olsun diye son ihtimali de öldürdü. Böylelikle bildigi tek yola alışkanlıklarına sığındı. Şairin değişiyle " Dönelim… Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır. " Tek sığınağına geri döndü ve ömrü yitip gitti. Yitip gidenler köşemde kitabın kapağıni kapattığımda oturup senin için bir sigara yaktım. “Her şairin bir gülle bahtiyar olduğunu Bir sana bir göklere baktığım gün hatırla Gönlümün kahrın ile ihtiyar olduğunu Sigaramı sessizce yaktığım gün hatırla “
Oblomov
Oblomovİvan Gonçarov · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202139,1bin okunma
·
450 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.