Üzerini örttüğümüz her şeyin altında kalırız.12 Ocak 1923 Alicja Englard olarak doğan Alice Miller, Polonya-İsviçreli bir psikolog, psikanalist ve Yahudi kökenli bir filozoftu ve ebeveyn çocuk istismarı üzerine birçok dile çevrilmiş kitaplarıyla dikkat çekiyor. Aynı zamanda tanınmış bir halk entelektüeliydi. 14 Nisan 2010 tarihinde ise aramızdan ayrıldı. Bu kısa wikipedia bilgisinden sonra kitaba geçebiliriz.
Üç ana bölümden oluşan kitabın “Söylemek ve Gizlemek” adlı ilk bölümünde Miller, ebeveyn çocuk istismarı sorununu, tanınmış önemli yazarların hikayelerini, çocuklukları ve ailevi ilişkileri üzerinden okuyor. Örneğin Dostoyevski, Çehov, Kafka, Nietzsche, Wollf vb. Oldukça çarpıcı tespitler yaptığını söyleyebilirim.
“Terapide Geleneksel Ahlak ve Beden Bilgisi” adlı ikinci bölümde meslektaşlarının geleneksel ahlak üzerine bina edilmiş terapi yöntemlerine ciddi eleştiriler getiriyor. Mesela babasıyla sorunu olan bireyin, danışmanı tarafından ondan nefret etmemen gerek, onunla barışman gerek vs diyen geleneksel ahlak anlayışıyla olan yönlendirmelerine karşı çıkıyor. Temelde karşı çıktığı nokta freudyen yöntemlerin ebeveyne toz kondurmayıp problemin çocukta olduğu fikri. “Beden asla yalan söylemez” diyerek travmalardan oluşan problemlerin bedende gözlemlenebileceğini savunuyor. Mesela aklıma gelen astım, pankreas kanseri, nörodermatit, rahim tümörü gibi hastalıklardan bahsediyor. Kimi kendi gözlemlerinden kimi ona yazılan mektuplardan yola çıkarak aradaki travmatik ilişkiyi açıklıyor.
Üçüncü ve son bölüm olan “Anoreksiya: Samimi İletişim İçin Duyulan Özlem” de Miller, Anita Fink diye hayali bir karakter yaratıp ona bir günlük yazdırıyor. Anoreksiya (bilinçli olarak aç kalma, yeme bozukluğu) rahatsızlığı olan bu karakterin terapi süreci, aile ilişkileri ve yaşadıkları anlatılıyor. Bence burası oldukça akıllıca bir kurgu olmuş. Böylelikle kimseyi ifşa etmemiş ve bütün süreç boyunca kendi yaklaşımlarını ve itirazlarını da anlatmış.
Özetle Alice Miller’ın okuduğum ilk kitabı ve beğendiğimi söyleyebilirim. Zaten hediye olması nedeniyle yeri ayrıydı, şimdi daha da anlamlı oldu. Benim psikolog veya psikiyatr deneyimim olmadı. Ama gerek okuduklarımdan, gerek duyduklarımdan dolayı “psikologlar ve terapileri” hakkında işe yararlığı noktasında pekte olumlu şeyler düşünmüyordum. Billions (Wendy Rhoades) ve The Sopranos (Jennifer Melfi) hariç tabi :) Gerçi onlar psikiyatr da olabilirler tam hatırlamıyorum. O nedenle Alice Miller önyargımı kırdı diyebilirim. Diğer kitaplarını da okuyacağım özellikle “Yetenekli Çocuğun Dramı” nı merak ettim.
Son olarak bana kitabı hediye eden Meyrem Hanım’a kucak dolusu sevgiler gönderiyor ve çok teşekkür ediyorum. Onun sayesinde yine yeni bir “yazar” daha keşfetmiş oldum.
Herkese esenlikler ve iyi okumalar dilerim...