Gönderi

Her anda ne dememiz lazım; el hamdu lillâhi rabbil âlemin: “Ya rabbi! Sen övgüye layıksın, sen sevilmeye layıksın. Seni övemedim, bunu körlüğüme bağışla ya rabbi! Sen ki nimetlerini ikram ediyorsun, beni rızana davet ediyorsun, beni dostluğuna davet ediyorsun, beni Hz. insan olmaya davet ediyorsun. Ben bir avuç toprağa minnet etmişim, iki günlük dünya hayatına tenezzül etmişim, senin kahrını, kahhar ismini bin sefer hak etmişim ama sen rahmansın. Senin rahmaniyetin her şeyi kuşatmış, beni kuşatmıştır. Senin rahmetindir beni senin gazabından koruyan!” Allah demek yerine, Rahman demek yerine, Rahim demek yerine ne diyoruz? -Para diyoruz, insan diyoruz, dünya diyoruz, falanca diyoruz, filanca diyoruz. Bunları Allah’ın önüne koyup nefsim diyoruz, onu ilah ediniyoruz. Böylelikle Allah’ın söylediklerine bakmamış, onu dinlememiş, nefsimizden gelen vesveseyi vahiy zannetmiş oluyoruz. Yetmedi, sonra kendimizi ilah edinmiş, nefsimizin hevasını, nefsimizin bize söylediklerini ilah edinmiş, nefsimizin arzu ettiklerini ilah edinmiş oluyoruz. Zaten şu anki durumumuz da böyle görünüyor. Şeytanın verdiği vesveseyi vahiy olarak kabul ediyoruz, kendi kendimize; “bu Allah’tandır” diyoruz. Sözde yol gösterecek, sözde imam olacak, sözde Allah’ın şefaate izin verdiği, Rahman’ın şefaate izin verdiği peygamber varisi olacak, âlim olacak, okumuş birkaç kelime öğrenmiş, birkaç tane emir, birkaç tane nehiy; “namazı kıl, namazı şu bozar, namazı bu bozar, oruç böyle tutulur, oruç böyle bozulur” diyen kimseleri önümüze imam olarak koymuşuz. Hâlbuki önümüze imam olarak koyduğumuz kimseye söylememiz lazım; sen bana rabbimi anlat! Öyle değil mi! Kul; Allah’ı tanımıyor, rabbini tanımıyor, kendini bilmiyor, rabbine nasıl gideceğini bilmiyor, rabbine nasıl yaklaşacağını bilmiyor. Allah’ın rahmetinin içine nasıl dâhil olacağını öğrenememiş. İman yok, iman. Adamın imanı yok! Sen hangi namazı anlatıyorsun, hangi orucu anlatıyorsun! Sonra başlıyor onu detaylandırmaya! “Namaz, mü’minin miracıdır” diyor, onu da anlatmıyor. “Bunu zahiri olarak yaptın mı tamamdır” diyor. Namaz mü’minin miracıdır. Bu adamın, bu mü’minin Allah’ın huzurunda durması gerekiyor. Allah’ın huzurunda olduğunu tatması gerekiyor. Allah deyince onun için dünyanın bitmesi gerekiyor. Ne diyor? -“Namaz kılıyorum bin türlü vesvese geliyor, namaz dışındayken aklıma gelmeyen şeyler namazda geliyor.” Tabi gelir. Sen miraca çıkmadın ki! Namaz burada değilki! Namaz mü’minin miracıdır, senin oraya çıkman gerekiyor. Eğer ümmetin imamı, bilgilisi böyleyse, âlim dediğimiz kişiler böyleyse ümmetin halini ona göre hesap etmek lazım, düşünmek lazım. Peki, niye böyledir? -Çünkü emek vermek istemiyor. Halbuki en büyük nimet en büyük emeğin arkasında gizlidir. En büyük nimet en büyük emeğe de layıktır. Allah’ın rızasını kazanmak öyle kolay bir şey değildir! Allah’ın esmasının tecelli etmesi, Allah’ın El Esmau’l Husna’sının tecelli edip senin Resulullah (s.a.v) Efendimiz’in ahlakına bürünmen öyle basit bir şey değildir! Allah’a yakın olmak, Hz. insan olmak öyle kolay bir şey değildir! “Abdestimizi aldık, namazımızı kıldık” demekle bu iş bitmiyor! Bu bir yolculuk… Hem de her anda yaptığımız bir yolculuk, hayatımızın sonuna kadar süren bir yolculuk. Kimin yolculuğu bittiyse işi bitti, demektir. Ve Allah onu huzura davet eder. Herkes her anda öğrenmeli, her anda öğrendiğini ortaya koyup yaşamalı ve kazanmaya devam etmelidir. Ne diyoruz? -Ya rabbi! Gerçekten sana layıkıyla kul olamadık. “Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla bilemediler. Hiç şüphesiz Allah, çok kuvvetlidir, çok üstündür” buyurdu ayeti kerimede. Allah’ın hakkını layıkıyla takdir edemedik, onu layıkıyla gerçekten anlayamadık ve tanıyamadık. Anlayamayınca, tanıyamayınca gerçekten de sevemedik. Eğer anlasaydık, tanısaydık severdik. Eğer sevseydik ne olurdu? -Tek kelimeyle. Allah’a kurban olurduk kurban...
··
74 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.