Yazarın hayatından da izler taşıyan, kadın hak ve özgürlüklerine sahip çıkan ilk romanlardan biri olarak kabul edilen Jane Eyre; tıpkı kardeşi Emily Bronte’nin “Uğultulu Tepeler” kitabı gibi tüm duyguları hissettiren bir kitap oldu benim için. Kitap ilerledikçe ısındığımı ve tesiri altında kaldığımı söyleyebilirim. Yaşadığı tüm sancılı hayatına, olaylara rağmen tüm ruhunu ortaya koyan, düşüncelerini açıkça söyleyebilen, kendi yolunu seçen Jane Eyre’nin ne kadar güçlü bir karakter olduğunu okuyoruz. Jane Eyre, küçük yaşta öksüz kalır, yengesinin yanında zor bir yaşam sürer, sonrasında katı kuralları olan yatılı okula gönderilir, zor yaşımı burada da devam eder. Bu okuldan öğretmen olarak ayrılır ve Rochester’ın malikânesinde mürebbiye olarak çalışmaya başlar. “Bir romanın yeni bölümü, bir sahne oyununun yeni bir perdesine benzer.” Rochester ile Jane Eyre arasında başlayan aşk başta heyecan ve mutluluk verici olsa da; bu aşk Jane Eyre için hayal kırıklığına dönüşür. Severken vazgeçmek zorunda kalan Jane İçin yeni bir yolculuk başlayacaktır. “… bu aşkı bırakıp gitmek zorundayım. Tek bir karanlık söz dayanılmaz görevimi açıklamaya yetiyordu: Uzakkaş.” İşin içine aşk girdiğinde her şey nasıl da değişiyor değil mi ? Bu yolculuğun sonunun nerede bittiğini merak ediyorsanız, ertelemeyin, okuyun…

Jane EyreCharlotte Brontë · Can Yayınları · 201831,5bin okunma

·

132 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.

Gönderi

Buket Dönmez