Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

120 syf.
·
Puan vermedi
Başlangıç için uygun bir kitap
Nietzsche bu eserinde, daha önceden yazmış olduğu kitapların da yardımıyla birlikte felsefesini genel hatlarıyla okuyucusuna sunmakta. Sadece felsefesini değil, hayat öyküsünü, ailesini de anlatmakta. Örneğin bir cümlesinde annesi ve kız kardeşinden şu şekilde bahsetmekte: "Bengi dönüşüme karşı en derin itirazım annem ve kız kardeşimdir. Böyle bir şeyle akraba olmak benim tanrısallığıma bir hakarettir." Kitapta yer yer gözüme çarpan nokta ise Nietzsche'nin alman milletine karşı duyduğu nefret - daha doğrusu tiksinme - idi. Sadece milletine karşı değil alman iklimine, alman coğrafyasına da bir iğrenme duyuyor. Örneğin "Alman iklimi bile yeterlidir güçlü ve kahramanlığa yatkın bağırsakların cesaretini kırmak için." Başka bir yerde, "Alman tini bir hazımsızlıktır." "Almanlar her türlü büyüklük kavramına yetersizdir." gibi ifadeleri mevcut. Öyle ki Nietzsche kendisini bir alman olarak bile görmüyor: Polonyalı soylu bir aileden geldiğini söylüyor ve kendisini bir Polonyalı olarak tanımlıyor. Ayriyeten, Nietzsche antisemitizme - Yahudi düşmanlığına - duyduğu nefreti de dile getiriyor. Hatta antisemitizm hakkındaki fikirleriyle öne çıkan bir tarihçi olan Heinrich von Treitschke'yi sayfa 105'te eleştiriyor. Bu kitabı okurken felsefe odaklı değil de tarihe yönelik düşündüm. Çünkü Hitler de bir Nietzsche hayranıydı. Hapiste yattığı süre boyunca Nietzsche'nin kitaplarını okuduğunu iddia etmişti. Bundandır ki, Nietzsche'nin güç istenci fikirlerini kendisine siyasal bir malzeme haline getirmişti. Nietzsche'ye yönelik övgü dolu sözleri var Hitler'in. Aklıma takılan şey ise, Hitler gibi alman milliyetçisi bir insan - Almanların en üstün ırk olduğunu düşünen bir insan - ; Alman ırkından, alman milliyetçiliğinden, Yahudi karşıtlığından, alman coğrafyası ve ikliminden tiksinen hatta alman olduğu halde, kendisine alman bile denilmesini istemeyen bir adama - Nietzsche'ye - nasıl bu kadar hayran kalabilmiş? Gerçekten ilginç. Kitapta bir diğer gözüme çarpan nokta ise Hristiyan ahlakına yönelik eleştiri oldu. Nietzsche Hristiyanlık dininin intikam hırsından, nefretten doğduğunu belirtmekte: "Hristiyanlığın psikolojisidir: hıncın ruhundan Hristiyanlığın doğuşu, hep sanıldığı gibi tinden değil." Hristiyanlığın insan doğasına aykırı olduğundan ve insanın içgüdülerini öldürmesinden bahsetmekte. Kendisini "ilk ahlak karşıtı" olarak tanımlamakta ve belirleyici özelliği olarak da Hristiyan ahlakını keşfetmiş, çözmüş oluşunu göstermekte. Hristiyanlığı, ve ona ait olan tüm değerleri keskin bir dille, deyim yerindeyse paramparça ediyor. Hristiyanlıktaki, ruh, selamet, tanrı, kutsal ruh, ebediyet, günah, öbür dünya gibi kavramları "şimdiye kadar hakikat kabul edilen yalanlar" olarak tanımlıyor. Hristiyanlığı, bir kişiliksizleşme - ağırlık merkezini yitirme - olarak görüyor. Benliğin asıl kurtuluşunun ateizmden geçtiğini iddia ediyor ve şöyle diyor: " Oysa benim için Tanrısızlık coşkuyla dolmak için büyük bir fırsat. Tanrılar var olsaydı bize yaratacak ne kalırdı diye soruyorum kendime." Nietzsche'ye göre Hristiyanlık köle ahlakının teolojik bir yansımasıdır. Yani intikam hırsıyla yanıp tutuşanların, hayata karşı öç almak ve güçlü olanları tahtından etmek isteyenlerin uydurduğu bir idealdir. Martin Luther'e de değiniyor kitapta. Luther, bilindiği üzere Avrupa'daki reform hareketlerinin öncüsü olan bir isim. Yani, kilisenin egemenliğine, dogmalara, bağnazlıklara karşı gelişen reform hareketlerinin öncüsü birisiydi. Şu anda günümüzde, Avrupa'da özgür düşüncenin etkili olmasının müsebbibi birisi. Belki de Nietzsche gibi "bir yok edicinin, bir Hristiyanlık karşıtının eserlerini okuyabilmemizi sağlayan birisi. Nietzsche bu adamı da eleştiriyor. Söylediğine göre, Luther, Hristiyanlığı çöktüğü noktada kurtarmış ve yeniden doğmasını sağlamış. Şöyle bir ifadesi geçmekte: "Luther, kendi çaresizliği nedeniyle kiliseye saldırdı ve -sonuçta! yeniden kurdu onu..." Sayfa 43'te Darwinizm ile itham edilmesi mevzusuna da değiniyor: "Başka tahsilli öküzler darwinizm ile suçladılar beni." Darwinizm'in -yani evrim kuramının- mantığı "hayatta kalabilme" istencine dayanmakta. Darwin'e göre doğal seçilimin işleyiş mekanizmasında Nietzsche'nin bahsetmiş olduğu iktidar olabilme, güçlü olabilme istenci değil hayata tutunabilme, hayatı iyi ya da kötü idame ettirebilme mantığı çalışmakta. Nietzsche ile ayrıştıkları nokta da bu zaten. Bundandır ki Nietzsche kendisinin darwinizm ile anılmasını istememekte. Sayfa 42'de ise Schopenhauer'a atıfta bulunmakta: "Benim zaferim Schopenhauer'inkinin tam tersidir: Non legor, non legar diyorum ben." Yani okunmuyorum, okunmayacağım anlamına geliyor. Schopenhauer ile Nietzsche'nin ortak yanlarından birisi de buydu. İçinde bulundukları devirde fazla rağbet görmemeleri - okunmamalarıydı. Ama Schopenhauer öyle ya da böyle eserlerinin ileriki yıllarda gerçeğin peşinden koşan hakikat sevdalısı insanlar tarafından bir klavuz niteliği taşıyacağını ve okunacağını iddia etmiştir - nitekim öyle de olmuştur. Nietzsche de ona atıfta bulunarak "okunmuyorum ve okunmayacağım" demiştir. Feminist akımlara da göndermede bulunuyor Nietzsche. Sayfa 49'ta "Kadının özgürleşmesi - bu içgüdüsel nefretidir. Kusurlu kadının, gelişkin olana karşı - erkeğe - karşı mücadele her zaman bir araç, bir bahane, bir taktiktir", "Eşit haklar uğruna mücadele bile bir hastalık beliritisidir." demekte. Bana göre bu cümlenin yorumu şu: Kadının köle ahlakından ileri gelen intikamcı ve kıskanç kişiliği feminizm kılığında tezahür ediyor. Nietzsche'ye göre 2 tip ahlak türü mevcuttur: Efendi ahlakı ve köle ahlakı. Efendiler, çoğunluğa nazaran daha üstün, daha ayrıcalıklı olanlardır. Hükmeden ve egemen olanlardır. Yaratıcı insan kimliğinin - üst insanın - sahip olduğu ahlak tiplemesidir. Köleler ise, efendilerine hizmet eden, alt kademede bulunan, kısmen daha az hakka, daha az değere sahip olanlardır. Hayatları efendilerine hizmet etmek, ve onların yararına çalışmak üzerine kuruludur. Köleler, efendilerinin konumunu ve gücünü kıskanır, sahip oldukları hayatları kendilerine yakıştırmazlar. Böylece, kıskançlıklarından doğan intikamcı bir kişiliğe sahip olurlar. Köle, efendisine karşı doğrudan baş kaldıramayacağı, doğrudan yenemeyeceği için hileye başvurur. Örneğin, Nietzsche'ye göre hristiyanlık dini bir hiledir. Demokrasi, hukuk, eşitlik, dayanışma gibi toplumsal değerler de köle ahlakının bir hilesi olarak ortaya çıkmıştır. Özünde, bunların hiçbir gerçekliği yoktur. Toplumsal değerler, güçlü olanları tahtından etmek için köleler tarafından bir hile olarak kullanılmıştır. Nietzsche'ye göre de kadınlar köle sınıfına aittir, erkekler ise efendi olanlardır. Feminizm türü akımların ise hak, hukuk, eşitlik, özgürlük güzellemeleri altında yaratılmış bir köle ürünü olduğunu ileri sürer. Feminizmin, eşitlik isteğinin temelinde yatan sebep, erkeği - efendi olanı - tahtından yıkmaktır. Feminizm de tıpkı hristiyanlık gibi nefretin ruhundan doğmuştur. Nietzsche, bunu şöyle açıklamakta: "Bu bir şeyi başaramaz; sonunda öfkeyle şöyle bağırır: "Batsın bu dünya!" Bu iğrenç duygu, kıskançlığın doruğa ulaşmasıdır, ve şu anlama gelir: Ben birşeye sahip olmadığım için, dünyada hiçbiryere sahip olmasın! Tüm dünya bir hiç olsun!" Kölelerin sahip olduğu erdemlerin hepsi bu hınç duygusundan doğar. Kendi hastalığından - daha doğrusu hastalıklarından - da bahsetmekte. Nietzsche yarı yarıya kör bir insandı. Ama, o, körlüğünün kendisine yarar sağladığından bahsetmekte. Gözleri bozuk olduğu ve başka düşünürlerin kitaplarını okuyamadığı için kendi benliğini keşfettiğini söylemekte. Körlüğünün, ona kendi olma cesareti kazandırdığını ve kendine döndürdüğünü söylemekte. Hastalığını dahi bir nimet olarak görmekte... Özgün ve marjinal bir filozof oluşunu buna bağlıyor: "Adeta sarsılmış, başka benlikleri dinlemek zorunluluğuyla adeta sesi kısılmış olan o en alttaki benlik yavaş yavaş, utangaç, kuşkulu, uyandı. Ama sonunda yeniden konuşmaya başladı. Hiçbir zaman, yaşamımın en hasta ve en acılı dönemindeki kadar mutlu olmadım kendimden." Bu pasajı okurken Nietzsche'nin şu sözü aklıma geldi: "Beni öldürmeyen acı güçlendirir..." Nihilizm ile varoluşçuluk arasındaki ince çizgiye de değiniyor. "İyinin ve kötünün yaratıcısı olmak isteyen, önce bir yok edici olmalı ve değerleri paramparça etmelidir. En büyük kötülük de en büyük iyiliğe dahildi böylece, ama bu yaratıcı iyiliktir." Genel bir analiz yapmak gerekirse; Nietzsche bu kitabında değerlere, otoritelere, onun tabiriyle "hakikat kabul edilmiş yalanlara", hristiyanlığa ve alman ırkına karşı savaş açmaktadır. Yalnızlıktan, amor fati, üst insan, dionysos gibi kavramların bizzat tanımlarında, acının öğreticiliğinden bahsetmekte. Kanımca, Nietzsche'nin kalemini tatmak istiyorsanız ilk bu kitaptan başlamalısınız. Çünkü bu kitap, bir nevi özet niteliği taşır. Nietzsche'nin hayatını, etkilendiği kişileri, felsefesini bu kitapta bulmak mümkündür. Çünkü bu kitap bir analiz kitabıdır. Nietzsche bu kitapta kendisini sorgular: Neden böyle bilgeyim? Neden böyle akıllıyım? Neden böyle iyi kitaplar yazıyorum? Neden bir yazgıyım? gibi başlıklar bulunmakta ve adeta, kendisini okuyucuya sunmakta ve açıklayıcı bir dil kullanmaktadır.
Ecce Homo
Ecce HomoFriedrich Nietzsche · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20159,8bin okunma
·
379 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.