Fakülteye giriş muamelelerini yaptırdığı günlerden biriydi...
Uzun, örgülü saçı, mahcup ve sessiz bir genç kız, yanında siyah çoraplı, büyük örtülü annesi olduğu halde giren çıkan talebelerin arasında şaşkın ve çekingen bir vaziyette durmaktaydı. Genç kızın
yüzünde hiç bir makyaj izi yoktu. Sade ve tabiî bir güzelliği vardı. Üzerinde kolları uzun ve manşetli, yakası kapalı bir bluz, dizlerini tamamen örten rahat bir eteklik bulunduğuna göre her ne kadar
tam İslâmî değilse de ahlâki, yani mazbut kıyafetli bir genç kız olduğu anlaşılmaktaydı. Esasen her hallerinden, Anadolu’dan yeni gelmiş bir anne-kız oldukları belli oluyordu.
Böyle el değmemiş civan kuzularını, yaman kurtlar görürler de dururlar mı hiç?...
İşte Bilâl’in muamelelerini yürüten favorili genç de kalın siyah çerçeveli gözlüklerinin üstünden mer’ada tek başına dolaşan bir kuzu görmüş aç bir kurt tavrıyla genç kıza bakıyor... Bilâl içden içe
hırslandığını belli etmeden durumu kritik etmekte... Gözünün ucuyla genç kıza baktı. Gözlüklü gencin ısrarlı bakışları karşısında yüzü, alı, al moru mordu genç kızın. Bu ender rastlanılan hayâ ve hicab tablosu karşısında Bilâl’in içinden genç kıza karşı derin bir takdir ve şefkat duygusu belirdi...