Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Uluslararası Hukuk Yok Devletlerarası Hukuk Var Bir diğer hatırlatma da arkadaşların sözünü ettiği uluslararası hukuka dairdir. Bana göre uluslararası hukuk yoktur, devletlerarası hukuk vardır, devletlerin hukuku vardır. Türk devlet hukuku, ulusal hukuk değil devlet hukukudur. Ve bir devletlerarası hukuk vardır. Birleşmiş Milletlerin Hukuk'u devletlerarası hukuktur. Bu örgütün adı Birleşmiş Milletler olsa da özü itibariyle birleşmiş devletlerdir. Bu kuruluş, ulus ve ülkeyi devletle tanımlamaktadır. Devletleşme- miş, kendi toprakları üzerinde iktidar olamamış halkların da ulus ülke gerçekliğine sahip oldukları Birleşmiş Milletler tarafından kabul görmemektedir. Devletler hukuku da devletlerarası hukuk da aslında ve son ker- tede egemenlerin iradesinden başka bir şey değildir. Dünyada ulus- lararası hukuk; dünyanın egemen güçleri tarafından, devletlerin iç egemenlik sahasında da devlet hukuku; egemen güçler tarafından tarif ve tespit edilmektedir. Bu tespit gerek devletlerarası gerekse de devletler hukukunda iyi öğeler olmadığını, bunları tümüyle ret ettiğim şeklinde yorumlanmamalıdır. Hayır, mevcut devletler huku- kunda da devletlerarası hukukta da olumlu öğeler vardır. Bütün hukuk sistemlerinde eşitlikçi, özgürlükçü öğeler vardır. Tevrat'ta vardır, Zebur'da vardır, İncil'de vardır, Kuran'da vardır. Bin- lerce yıldır süregelen toplumsal mücadelelerin sonucu olarak mev- cut hukuk sistemlerinde yer alan sayısız ilerici değerler vardır. Ancak devrimci, bilimsel tutum devletlerarası hukuku doğrunun, hakikatin referansı olarak almaz. Devletlerarası sistem ve hukuk tarafından görülemeyen, tanin- mayan bir ulusun devrimcileri, siyasetçileri olarak bu sisteme ve hu- kuka eleştirel yaklaşmalıyız. Benim referansım; aklım, ulusum ve vatanımdır, 1948 Konvansi- yonu değildir. Bu konu hakkında bir örnek üzerinde durmak istiyorum. Siz de izlemişsinizdir, Kürd aydın ve siyasetçileri SKY TV'de bir programa çıkıyorlardı. Hakpar Başkanı Bayram Bozyel SKY TV'de Kürdistan'da jenosid yapılmıştır, dedi. Ondan neyin jenosid oldu- ğunu açıklamasını istediklerinde de " Dersim olayından 1980-83 Diyarbakır Hapishanesinde gerçekleşen olaylara kadar yapılanların jenosid olduğunu" belirtti. Ali Bulaç 1948 konvansiyonu göstererek bu metne göre, yapılanların jenosid sayılamayacağını söyledi. Ali Bulaç, dini, İslami hassasiyetleri güçlü Kürdistani olmasa da Kürdistan'lı bir aydındır. Ali Bulaç gibi birinin 1948 konvansiyonunu doğruluğun referansı olarak ileri sürmesi kabul edilemez. Bu bilimsel bir tavır değildir, bu aydınca bir tutum değildir, bu devrimci bir tutum değildir ve hatta bu islami bir tutum da değildir. Ali Bulaç, Dersim den Diyarbakır'a yapılanların jenosid olmadığını söyleyebilir. Ben de Amed Hapishanesi'ndeki olayların kendi başına jenosid olarak ta nımlanmasını doğru bulmuyorum. Fakat benim referansım aklımdır, benim referansım ülkemin gerçekliğidir, toplumumun gerçekliğidir, referansım 1948 Konvansiyonu değildir. Sabahattin söz etti jenosid kavramı tüm dünyada Lemkin'in adıyla anılır. Doğrudur, bu kavramın mucidi Yahudi asıllı Lemkin'dir. Fakat 1948 Konvansiyonu Lemkin'in düşüncesine göre yapılandırıl mamıştır. 1933 yılında Lemkin, şimdi jenosid çerçevesinde tartışılan suçlar için, barbarlık eylemleri kavramını önermişti. Onun bu öne- risi kabul edilmemiştir. Birkaç farklı kavramı denedikten sonra, ilk olarak 1944 yılında jenosid kavramını önermiştir. Bu kavram bir dizi tartışmadan sonra birçok değişikliğe uğrayarak, 1948'de Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiştir. Birleşmiş Milletler komisyonlarında 1948 Konvansiyonu üzerine çokça tartışmalar yapılmıştır. Ağırlılıkla tartışmalar jenositte özel kasıt ve eylemlerin hedefi üzerine yapılıyordu. Lemkin'in önerisinin neden değiştirilip konvansiyonun mevcut haline getirildiğinin anla- şılması için tartışmalardan ikiüç örnek vereceğim. Lemkin'in de üye olduğu yedi kişilik geçici alt komisyon, 5 Nisan ve 26 Ağustos 1948 tarihleri arasında konuyu görüştü. Görüşmeler sırasında Lübnan "irk, din, dil veya politik görüşlere dayanan ötekin- den nefret fikrinin ve fanatizm ürünü her türlü eylem türünün 'saik' olarak sözleşmeye konulması gerektiği" fikrini savunmuştu. Sovyet- ler Birliği sözleşmenin giriş bölümüne "soykırım suçu faşizm Nazizm ve diğer irk teorileri ile organik olarak bağlıdır" cümlesini eklemek istedi. Çin "ulusal veya irksal kökenli veya dini inanca dayalı saik" tanımlaması yaptı. Bunlar ve diğer önerilerden anlaşılan odur ki komisyon üyeleri kendi devletlerinin siyasi pozisyonunu esas alarak devlet çıkarları temelinde konvansiyonu etkilemeye çalışmışlardır. Bu tartışmalarda insani vicdani hassasiyetlerin yanında, devletlerin öncelikleri baskındır. Eldeki konvansiyon bu tartışmaların sonucunda dünyaya egemen olanların anlaşmalarının sonucudur. Bu konvansiyonun ABD ve SSCB'nin anlaşmasının ürünü oldu- ğunu söylersek yanlış olmaz. Amerikan ve Sovyet blokları Alman devletinin cezalandırılması konusunda kararlıydılar, bundan ötürü de bu konvansiyon; genel bir jenosid konvansiyonu olarak değil, bir tür özel Yahudi jenosidi konvansiyonu olarak çıktı. İki blokun 1948 Konvansiyonundaki anlaşması İsrail Devleti'nin kuruluşunda da gö- ründü. Ben; niçin anlaştılar ve bu konvansiyon kötüdür, keşke olmasay- di, demiyorum. Anlaşmakla iyi etmişler, bu anlaşmanın sonucunda şimdi elimizde jenosidi uluslararası bir suç olarak tanımlayan bir konvansiyon var. Ancak öncellikle alınan kararların siyasi kararlar olduğunu ve bu siyasi kararlarla oluşturulan devletlerarası hukukun da özünde dünyanın egemen güçlerinin iradesini temsil ettiğini gör- memiz lazım. Bunun sonucu olarak da bu konvansiyonu doğrunun referansı olarak görmememiz gerekir. Doğruluğun referansını başka yerlerde aramalıyız. Lemkin'in teorisine geri dönersek, çalışmalarına Almanya'da ki Yahudi kırımlarından önce başladığı için, başlangıçta jenosidi iki bö- lümde değerlendirmektedir. Ona göre jenosidin iki görünümü var- dır. Bunlardan ilki mazlum grubun ulusallığını belirleyen özelliklerin tasfiyesi ve ulusal dokunun tahribidir. Ötekisi de baskıcı grubun ulu- sallığını belirleyen değerlerin empoze edilmesi ve egemen dokunun empoze edilmesidir. Lemkin'e göre soykırım suçunun amacı, grubun politik ve sosyal kurumlarının, kültürünün, dilinin, ulusal duygula- rinin, dininin ve ekonomik varlığının yok edilmesiydi. Çalışmasının başlangıcında Lemkin Yahudi kırımını önlemek için uğraşır. Onun pratik çabaları da teorik arayışları da bu amaca dönüktür. Bana göre onun o zamanki ürünleri 1948 konvansiyonundan daha bilimseldir. Jenoside karşı mücadelede her iki metot birlikte yürütülmelidir. Önce jenosidin önünü kesmek için gayret etmek, bu mümkün olmaz ve jenosid gerçekleşirse bu kez jenosid faillerinin cezalandırılmaları için gayret. Değerli arkadaşlarım, biz Kürdistan Özgürlük Hareketi ve jeno sid kavramı ilişkisine bakacak olursak, görürüz ki literatürümüzde Kürdistan'da tespit edilen onlarca jenosid vardır. Kürdistan'da ger çekleştirilen toplu katliamlar tek tek jenosid olarak tanımlanıyor. Koçgiri, Dersim, Mahabad, Halepçe, Zilan soykırımları ve diğerleri... Baştan söyleyeyim bu tavır kökten yanlıştır. Kürdistanlı aydınlar ve siyasetçiler onlarca jenosid tanımı yapı- yorlar fakat bütün bu olayları birbiriyle ilişkilendirerek bir jenosid süreci tanımlamayı düşünmüyorlar. Bizim literatürümüze göre ayrı ayri jenosidiler var, hatta Bayram Bozyel'e göre Diyarbakır cezaevin- de olanlar da jenosittir. Bu literatüre karşı iki itirazım var. Jenosidin böyle tanımlanması doğru değildir, bilimsel de değildir. İkincisi siyaseten de bu tanım doğru değildir. Siz eğer Kürdistan'daki jenosidi olmuş bitmiş gitmiş bir şey olarak tanımlarsanız siyasi hareketler hangi taleplerde bulu- nacaklar? Bu tanım üzerinden jenosidçi devletlerden, jenosid yap- tıklarını kabul etmelerini, özür dilemelerini, para verip zararı tazmin etmelerini talep edebiliriz. Yani siz bize bu kadar zulmettiniz o yap- tıklarınız jenosittir, kabul edin, özür dileyin ve tazmin edin.
Sayfa 220Kitabı okudu
·
171 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.