Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Welat Boran

Hiçbir şey salt ve tamamen beyaz ya da siyah veya tatlı ya da et veya kemik değildir, ama her şeyin doğası en çok içerdiği şey gibi görünür. (...) "Hiçbir şey" diyor Anaksagoras, "ne üretilir ne de yok edilir, fakat bunlar karıştırılır ve var olan şeylerden ayrılırlar." Bu nedenle, "her şey bir arada" idi.
Reklam
Yaşlı bir kuş gibiyim, sadece sesten ibaret
Sayfa 7
Bazı dostlarımın gerçek dost olmadığını gördüm, gerçek dostlarımın da yardım edecek gücü yok.
Sayfa 5

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Her şey diger her şeyin bir kısmın içerir ve bir şeyin büyük bir parçası, büyüklukleri Hakhak gösterse de, onun küçük bir parçası olarak da pek çok parçayı içerir, ama her madde sonsuz sayıda maddeyi eşit oranlarda içermez. "Bu yüzden" diyor fr. 12'nin sonmunda: "Zihin de tamamen buna benzer, hem daha büyük hem de daha
Welat Boran tekrar paylaştı.
Bizimki dahil olmak üzere modern kültürlerin çoğunda ise, egemen tutumun kurbanı olmaya katlanmaya dayanıklılık deniyor ve semptomlarımızın ciddiyetine aldırış etmeden bu yükü taşıyabilmek bir çeşit kahramanlık sayılıyor. Büyük bir çoğunluğumuz bu sosyal geleneği sorgusuz sualsiz kabul ediyoruz. Neokorteksimizden aldığımız gücü, mantıksallaştırma yeteneğimizi kullanarak, kişinin ciddi bir tehdidin üstesinden gelmiş olduğu, hatta bir savaşı bile "sıyrıksız atlattığı" izlenimi vermekte zorlanmayız ve çoğumuzun yaptığı şey de tam olarak budur. Daha çok diğerlerinin hayranlığını kazanmak için "soğukkanlı görünmeye çalışırız - sanki hiçbir şey olmamış gibi davranan birer kahraman gibi dolaşırız.Bizi süper-insan olmaya teşvik eden bu sosyal adetler insana ve topluma çok büyük haksızlık ederler. Eğer nispeten nazik dürtülere baş eğmeden hayatta ilerlemeye girişirsek, üzücü deneyimlere geri döndürülürüz ve güç gösterimiz illüzyon olmaktan ileri gidemez. Aradan geçen zamanda da travmanın etkileri gittikçe büyüyerek daha ciddi bir hal alır ve sağlamlaşarak kronikleşirler. Sinir sistemimizde donmuş halde saklanan yarım kalmış tepkiler ise zorla uyandırıldıklarında patlamak üzere programlanmış birer saatli bombaya benzerler. Insanoğlu bu gücü boşaltmak için uygun araç gereci ve desteği bulana kadar bizler açıklanamayan öfke patlamaları yaşamaya devam ederiz. Gerçek kahramanlık yaşanan dene- yimleri bastırıp inkar etmek değil, onları açıkça kabullenecek cesarete sahip olmaktır.
Reklam
Küçükte en küçük yoktur ama her zaman daha küçük vardır (bir şeyin var olma ması mümkün olmadığı için) ve benzer şekilde her zaman büyükten daha büyük de vardır ve bu sayıca küçüge eşittir, oysaki kendiyle ilişkisinde her şey büyük ve küçüktür. Son önerme her şeyin içinde ve kendisiyle πρός ἑαυτό, başka bir şey yerine kendiyle kıyaslama halinde)
Welat Boran tekrar paylaştı.
W.R. Hay 1921 yılında şu isabetli gözlemde bulunmuştu: "Kürdün kendisini ve kardeşlerini küçümsemek gibi tuhaf bir alışkanlığı vardır; muhtemelen bu alışkanlık Kürde, onu Osmanlılaştırmak ve her türlü ırk duygusunu kökten sökme çabası içinde olan Türkler tarafından aşılanmıştır. Kürt sürekli olarak, yalnızca dışarıyı gören biri anlamında "zahirbin.", açgözlü anlamında "tamahkar" ve 'yabani' anlamında "wahşi" deyimleriyle kendisinden söz eder." Bu yüzden, sadece geçtiğimiz birkaç yıl içinde bile, Kürdistan'da yapılan tüm gümüşçülük işlerini Kürt Yahudiler'e, tüm taşçılık işlerini Asuriler'e, tüm güzel halıları Farslar'a, tüm mimari anıtları Ermeniler'e ve Kürt kökenli eserlerin çoğunu Türklere atfeden pek çok makalenin çıkmış olması; böylelikle Kürtlere "soylu vahşi" dışında başka bir tarihsel miras bırakılmaması hiç de şaşırtıcı değildir.
Helbestokeke nîv dirêj û bê hevdengî
Zextekî dirêj û hêdî tê Nêzîki lê hîn ne gihaştiyi Ezê ji hemû rêyan ve bihatama Werê gotibûm Lê xwebawerî hema hema nema ne nêzî beka, ne nêzî fena bi tije derew, bi tije bera
Antropolog Victor Turner akış kavramını, dinsel töreni (ritüeli) anlamak için kullanmıştır ve (olumlu anlamıyla) çalışma ritüel haline gelince akışa yaklaştığını söylemek belki terimleri fazla esnetmek olmaz. Örneğin, Zen Budistlerinin pratik/uygulama kavramına bakabiliriz; bunun ilk anlamı, tercihan başka Zen inançlılarıyla birlikte bir meditasyon salonunda belirli süreler boyu lotus konumunda yapılan meditasyondur. On- dan sonra, Zen kavramı bütün etkinliklere yansıtılır; öyle ki, yerleri süpür- mek pratik yapmak olur, bulaşık yıkamak ve herhangi bir iş pratik yapmak olur. Zen görüş açısından bir çalışmayı pratik haline getiren, belirli bir dinsel özenme biçimi olarak düşüncelilik (mindfulness) tavrıdır. Düşüncelilik, so- nuçla ilgili bir beklenti değildir, fiilen olan gerçekliğe açıklıktır, bir çeşit B-ta- nımadır. Belki, ben ona verdiğim genişletilmiş anlamla ritüelin üstün gerçek- lik olma bakımından gündelik yaşam dünyasıyla yarışabileceğini söyleyebili- rim. Böyle bir sav, gündelik yaşam dünyasının bir hayal dünyası olduğu yo- lunda geniş ölçüde paylaşılan bir dinsel görüşe dayanmaktadır.
Zanaatçı/sanatçı statüsündeki ve imgesindeki ilerleme resim, hey- kel ve mimarlık sanatlarında daha da fazlaydı. Maalesef, popüler de- ğerlendirmeler bu ilerlemeyi fazlasıyla abartıyor ve Michelangelo gibi şahsiyetlere, bir nevi normal kulaklı Van Gogh muamelesi yaparak, kendilerini ifade etme aşkıyla yanıp tutuşan bir deha rolü biçiyorlar.
Sayfa 72
Reklam
Rönesans’ta bizdeki güzel sanatlar kategorisi bulunmadığı gibi kendini ifade etme ve özgünlük peşindeki bağımsız sanatçı idealimiz de yoktu. Son yirmi otuz yıldır, Rönesans’ın modern çağımıza değil de ortaçağa daha yakın olduğunu gören tarihçiler, dönemin sekülerlik, bireycilik ve öznellik gibi yönlerinin altını çizen eski yaklaşımları
Sayfa 71
3.421 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.