Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Neşe ile mutluluk aynı şey değildir Bütün bunları akılda tutarak, neşeli militanlıkla ne kastetti- ğimize biraz daha açıklık getireceği umuduyla, neşe ve mut- luluk arasında bir ayrım yapmak istiyoruz. Imparatorluk'un bize sunduğu mutluluk, geleneksel olarak neşe eşanlamlı larmış gibi düşünülse de, neşeden farklıdır. Örneğin Oxford Ingilizce Sözlük'te neşe basitçe "çok keyifli hissetmek mutluluk" olarak tanımlanıyor. Oysa neşeli dönüşüm Im- paratorluk'un zihni donuklaştırıcı etkisini ortadan kaldırır- ken, mutluluk bir boyun eğdirme aracı olarak işlev görür. veya Imparatorluk'ta mutluluk bir görev, mutsuzluk ise bir bozukluk olarak görülür. Reklam şirketleri ürünler yerine mutluluk deneyimleri pazarlıyor ve bu eğilim giderek aru- yor: Burada mutluluk plajda rahatlatıcı bir dinlenme, bar- da coşkulu bir gece, sıcak bir günde içilen ferahlatıcı bir içe- cek ya da emeklilikle gelen güvenlik ve memnuniyettir. Tü- keticiler olarak, özellikle bizi mutlu eden ürünler konusun- da incelikli bir algıya sahip müşterilere ve bilirkişilere dö- nüşmemiz için teşvik ediliriz. Çalışanlar olarak işimizi ya- parken mutlu olmanın yollarını keşfetmemiz beklenir. Neo- liberal kapitalizm zevk, saadet, doyum, canlılık, zindelik ve- ya memnuniyet vaat ederek, özneleri-istek ve zaaflarına (ve tabi bütçelerine) bağlı olarak- yaşamlarını bu mutluluk ara- yışı üzerine kurmaları için teşvik eder. Bu mutluluk arayışında sadece tüketmek yeterli değildir. Imparatorluk, sınıflar arasında yukarı doğru bir hareketlen- menin reddini ve tüketimciliği de, sessiz bir içerme politikası gereğince pazarlar: Birey, birini gerçekten mutlu eden şeyin, herkesin birbirinin ismini bildiği küçük bir kasabada yaşa- mak, mütevazı bir çekirdek aileye sahip olmak, uçuk çokeş- li ilişkiler yaşamak, yolculuk yapmak, nüktedan şakalaşma- lar yapmak, leziz yemekler pişirmek ya da eşsiz dans partile- rine katılmak olduğunu düşünür. Burada mesele, bu etkin- liklerin doğru ya da yanlış olması değildir. Çoğu insanın ye- mekle, dansla, seksle, arkadaşlıklarla ve yolculuklarla ilişkilenme biçimi, dönüştürücü bir mücadeleyi ve dönüştürü cu ilişkileri besleyecek şekildedir. Fakat Imparatorluk, ha- yatımızı mutluluk arayışının nihai amacımız olacağı biçim- de şekillendirmeye davet ederek, bu etkinlikleri, başka bir- takım etkinliklerde olduğu gibi, dönüştürücü içeriklerinden yalıtır ve içlerini boşaltır. Rebecca Solnit bu durumu çok iyi açıklar: Mutluluk, köpeklerin arabaların peşinden koştuğu gibi pe- şinden koşmamız beklenen saçma sapan bir şeydir, sürgit bir iyilik hissetme halinin mümkün oldugunu ima eder.... Güvende olduğumuzu ve sevildiğimizi hissetmek önemli dir; fakat bence, neşe çeşitli anlarda parıldayıverir ve böyle- likle ilgileneceğimiz başka önemli şeyler buluruz. Mutluluk ise-dört tarafı ruhsal halimizin halılarıyla duvardan duvara kaplamak gibidir-biraz abartıdır. 10 Benzer şekilde feminist teorisyen Sara Ahmed de şunu ya- zar: "Mutluluğa şartlanmak, içinde bulunduğun durumu sevmektir... Bu konudaki uzlaşı, mutlu nesnelerin paylaşı- mıyla, sıcaklığıyla bedenin başka türlü etkilenebilme potan- siyelinin üzerini örten bir battaniye icat ederek sağlanır."" Mutluluk arayışı, duvardan duvara bir halı ya da sıcak bir battaniye gibi, kendi dışındaki olasılıkların, özelliklerin, duygulanımların üzerini örter. Ahmed, acı çekmek mutlu- luğa tehdit oluşturduğunda mutluluk vaadinin bizi kendi acımızı ya da başkalarının acılarını görmezden gelmeye veya acıdan uzaklaşmaya teşvik ederek nasıl tehlikeli hale gelebi- leceğini gösterir. Bu vaat cinsiyetlenmiş ve ırksallaşmış bir mantık içerir: Imparatorluk özellikle beyaz erkeğin luğunu güvence altına alacak şekilde tasarlanmıştır; kadın- ların, queer cinsiyetlerin ve transların ve beyaz olmayanla- rın arzuları ise sürekli olarak denetlenir. Nishnaabegli aka- demisyen ve artist Leanne Betasamosake Simpson'un yazdı- ği gibi, Bana sürekli olarak, eğer bir şeyleri değiştirip dönüştürmek istiyorsam öfkeli olmamam gerektiği söyleniyor; öfkenin ve kızgınlığın yanlış, yönünü şaşırmış ve hareketlerin üret kenliğine zarar veren duygular olduğu... Bu tür durumlarda verilen alt mesaj, Yerlilerin ve Siyahilerin bütün duyguları- nı ifade etmelerine müsaade olmadığıdır. Yerleşik toplum- da makul ya da saygıdeğer görülmeyen tepkilerimizi bastir- maya teşvik ediliriz. Halbuki, ailelerimizi hedef alan şidde- te verilebilecek en uygun duygusal tepki öfkedir.¹2 Simpson, negatif duyguların toplumsal hareketlerde na- sıl sınırlandırıldığını aktarır: Mutlu, sevimli ve kibar olma konusundaki dayatmalar, öfke ve husumeti zorla uzaklaş- tırarak şiddeti devam ettirebilir. Öfke, umutsuzluk, hiddet ve korku gibi "negatif" olarak görülen duygular vaat edilen mutluluk biçimlerinin önünde engel oluşturduğunda, luluk bu duygular üzerinden patolojize edilir. mut- Bu dayatmaları reddedenler için, denetim ve zorlama, mutluluk vaadinin ardında pusuda bekler. Başkalarının, özellikle de beyaz erkeklerin mutluluğuna tehdit olarak gö rülmek, ölümcül sonuçlara yol açabilir. Boyun eğdirme stra tejisinin parçası olan bu karmaşık ağlar, bireylerin hatala- n ve patolojileri olarak lanse edilir. Mutsuzluk, öfke ve yas. böylelikle, ilaçlarla, kendi kendine yardım uygulamalarıyla. terapiyle ve sorunu tecrit ederek ele alan diğer çözümlerle ortadan kaldırabilecek bireysel bozukluklar olarak görülür. Söylemek istediğimiz şey, mutluluğun her zaman kötü olduğu ya da mutlu olmanın Imparatorluk'la suç ortaklığı kurmak anlamına geldiği değil. Mutluluk birinin daha ya- sam dolu hissetmesini sağladığı ve özgücünü artırdığı süre- ce isyankar ve tehditkâr da olabilir. Fakat ne zaman yaşamın anlamıymış gibi peşine düşülüp ele geçirilmesi gereken bir şey olur, işte o zaman dönüştürücü potansiyelini de kaybe- der. Böylelikle, mutsuz hissettiğimizde -depresyonda, endi- şeli, bağımlı veya "kafayı yemiş" olduğumuzda- kendimizi düzeltmekle ya da en azından semptomlarımızı kontrol al- unda tutmakla görevlendiriliriz. Imparatorluk her yeri du- vardan duvara mutluluk halısıyla döşeyerek bizi uyuşturur. Buradaki iddia, bu konuda bir sorumluluk duyarak ya da bir fedakârlık yaparak mutluluğu reddetmek değil. Daha zi- yade, tabiiyet rejimini çökertecek düşünme, hissetme ve ey- leme süreçlerini gündelik yaşamdan başlayarak aktifleştir- mektir. Çünkü İmparatorluk isteklerimizi, ruh halimizi ve kimliklerimizi şekillendirir ve bu durum bizi bazı özellikle- rimizle boğuşmaya iter. Bu noktada Spinozacı yaklaşım bazı temel sorular sorar: Insanlar nasıl olur da kendilerine nefes alanı bırakmayan tabiiyet biçimlerini arzular hale gelir? Im- paratorluk'un önümüze koyduğu şiddet dolu ve tüketici ya- şam formlarını neden arzularız? Dönüştürücü toplumsal ha- reketler devlet ve kapitalizmin akışına nasıl kapılıyor? Ve en önemlisi, nasıl farklı bir şey inşa edebiliriz? Sonuçta Imparatorluk'un arzularımız ve yaşamımızın akı- şı üzerine bir hükmü var ve bu, sanki insanlar kandırıldığı için fark edememişler gibi, bir gerçeği keşfederek ve bu ger- çeği başkalarıyla paylaşarak ortadan kaldırılamaz. Kastet- tiğimiz dönüşüm, insanları dönüştürmeyi veya nihayetin- de e gerçeği görebilmelerini sağlamayı hedefleyen bir dönüşüm değil.
Sayfa 63
·
155 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.