Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

3183 syf.
9/10 puan verdi
Rıza Nur Türk tarihi için ilginç olmakla beraber tam olarak anlaşılamış ve kavranılamamış bir kişi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir döneme gerçekten tam olarak damgası vurmuştur. Osmanlı Devleti'nin son zamanlarına tanıklık etmiş bu tanıklık içinde savaşların birbiri ardına yaşandığı büyük göçlerin özellikle Balkan devletlerinden olması ülkenin içinde bulunduğu yoksulluk, yolsuzluk, malzeme eksikliği(özellikle askeri ve bazı yıllarda hububat) ve salgın hastalıkların yaşandığı dönemi içine alan durum. Böyle bir zamanda yaşayan bir kişinin doğumundan büyümesine ve ölümüne kadar geçen süreçte neredeyse her olayın kişi veya kişilerin başına gelenler. Neredeyse bir yüzyıl da yaşanılanların acaib içler acısı olayların kısa bir süre zarfında hem insan hem de ülkenin başına geldiğidir. Buradan bunları düşündüğümüz de insanları anlamaya yargılamaya iken kantarın topuzunu kaçırmamız gerekmektedir. Sinop'ta başlayan serüveni ile hayatına başlamış burada ailesinin maddi ve manevi ile yaşadıklarını ilk başta dikkate almamız gerekir . Kişinin ilk öğretmeni bilindiği üzere annesidir sonrasında da hem ev hem dışarıdaki hayatı öğrenmesi açısından babandır. Sinop Batı Karadenizde yer alan ufak bir liman kentidir. Osmanlı Devleti'nin bir çok farklı livalarından Rum, Ermeni, Yahudi, Çerkes, Boşnak, az da olsa Katolik ve Ortodoksları barındıran bir yer. İnsanların yaşadıkları coğrafya ve farklı kimlikler ufkunu açması açısından önemli ve manidarlığı da bünyesinde barındırır. Çocukların dışarısı dediğimiz sokaklar, iskele, deniz, orman, pazar yerleri ve satış yerlerinin olması da gördükleri ve yaşadıkları özellikle gözlemlesi açısından kimliğini inşaa aşamasında etkileri önemlidir. Burada yaşananlar ergenliğe geçişte ve hiç bilmediği şehir veya başkent gibi yerlere gittiğinde korkuları, heyecanları, idealleri arasında yaşam mücadelesi. İstanbul'da doktorluk mesleğine kavuşmasına sağlayan Almanların gözetiminde bulunan Gülhane Hastanesi'ne devam edip zor şartlarda okumanın verdiği sıkıntılara maruz kalması bir taraftan da edebiyata duyduğu sevgi ile birlikte II. Meşrutiyetin civcivli zamanlarında ki karışıklıklarla beraber 2. Abdülhamid 'e duyduğu nefret. Okulu bitirdikten sonra ki süreçte mesleğini devam edip çok iyi bir hekim olmak istiyordu. Okuduğu yeri her ne kadar cismani olarak sevmese de okulun zihniyeti Rıza Nur'a çok farklı yere getirmiştir. Almanlar bilindiği üzere bilim teknik düşünce dünyasında 19 yy son çeyreğinde ciddi atılımlar göstermiştir. Rusların, Ukraynalılarin, Türklerin hatta ve hatta Japonların gelişimin de bile önemli bir yere sahiptir. Her ne kadar 1 ve 2 dünya savaşlarını kaybetse bile. Malum 1. Dünya savasina bizi sokan en büyük iki etkenden birisi kaybedilen topraklar, duyunu umumiye ve kapitülasyonlar dan kurtulma bizim acimizdan birincisi bu, ikincisi ise Almanların gösterdiği gelişim ve Osmanlı Devleti'nin bundan faydalanma çabası. Burada kazan kazan düşüncesi bizim için önemli olduğu ama iyi bir stratejiye sahip olmayıp bunu elimize yüzümüze bulaştırıp bir ülkenin (İttihat ve Terakki cemiyetinin) yanlış planlamasının büyük hataları ile mahvolmasıdır. Bunun gibi büyük yıkımlar etrafında sen veya ben olsa idik neler yapabilirdik ne gibi bir pozisyonda olurduk veya neyi yapamazdık. Onun içindir ki bu kadar büyük bir buhar içinde memleketine faydalı olmak üzere çabalayan bir nefer olarak Dr. Rıza Nur neyi yaptı, neyi yapamadı gibi soruları bu büyük eserde fazlası ile insan görebilir diye ümit ediyorum. Bilindiği üzere Dr. Rıza Nur hocanın her ne kadar bir çok alanda gösterdiği çaba eseri okurken beni hayretler içinde bıraktı. Kâh eseri hayranlıkla okurken bu kadar olmaz dediğim bir çok yer olmuştur. Osmanlı Devleti'nin son demleri, Cumhuriyet devrinin başlangıç zamanında bu arada yurt dışında uzun bir süre kaldığını da hatırlatmak istiyorum dile kolay sekiz yıl boyunca kimi zaman yokluklar içinde kimi zaman hüzünlü kimi zaman hasta kimi zaman muhacir kimi zaman ise hayatını zindan eden eşi İffet Hanım. Evlenmek gibi bir fikri olmayan birisinin hayatının bir dönemi ki en zor dönemlerinden biri olan yurtdışında tutunmak için mücadele ederken birden bir arkadaşının teklifi ile Şerif Paşa'nın kızı ile izdivaç bulan bir durum. Bu evliliğin o kadar zorlukları ile karşılaşmaş ki onlarca kez eşini terk etmek için söz verip kadına üzüldüğü için ve ailesinin ciğeri beş para etmediğinden her seferinde sözünden geri dönmüştür. İnsanın eşi, çocukları ve malları ile biz sizleri imtihan ederiz diye dinimizde güzel bir söz vardır.( Söz der iken ayettir bu esasında) Neden bu konuda detaya girdim çünkü hayatında Dr. Rıza Nur çok farklı durumlardan geçmiş okurken üniversitesi de, kardeşi ile, siyasete girdiğinde vekiller ile, iş ve aile ilişkilerinde arkadaşları tarafından ihanete uğramıştır. Eşi yazarın sözüne göre kendisini aldattığını tabiri caiz ise boynuzladığını yazarın ise kıskanç namusuna çok düşkün biri olarak bu olay kendisine çok koymuştur. Olayı uzattığımı biliyorum bu konu ile edebiyata gönül verdiğinden bahsetmiştim bı ailevi olay yeteri kadar üstüne gidemediğini belli konularda araştırmaları sekteye uğramıştır. Türk Tarihi'ni okurken bu kadar bilgiye ne ara ulaşıldığı bunları ulaşmak için çabası ve sırf bu konuda ne kadar sıkıntıya girip yaşaması gerekenleri yaşayamadığı kanısı bende oluşmuştur. Hazır eser ile konuşmaya başlamış iken aşağıda farklı noktalara işaret etmek isterim. Yazar malum eser için Rusya ile muahede( anlaşma için) yaptığı müze ziyaretleri, kütüphane ve saraylara yaptıkları ziyaretler. Bununla beraber bundan önce İttihat ve Terakki cemiyetinin yaptığı baskı sonrasında yurtdışında özellikle İsviçre sonrasında Fransa bir ara Almanya ve son olarak İngilterede bir çok ziyaretleri olmuştur. Türk tarihinde Orta Asya'da Harzemşahlardan tütün, Gazneliler, Büyük Selçuklu devleti ve Osmanlılar zamanında Türk tarihi ile verilen bilgiler bir yana Oryantalistlerin Orhun Yazıtlarından tutun, Hazar Denizi civarı, Baykal Gölü civarı, Altay dağları eteklerinde ve mezarlarda yapılan saha çalışmaları ile ilgili yaptıkları girişimlerin sonucu oluşturdukları ciddi bir külliyat. Devletler bazında ise başat olarak Çin devleti, Acem, Arap, Bizans kaynaklı yazılar ışığında Türk tarihinin nereden başlayıp nereye kadar geldiğini bu ülkelerin müsteşriklerinin yazdıklarından görebiliriz. Yazarda bunların ışığında iyi veya kötü büyük bir külliyat ortaya koymuştur. Özellikle yazarın ateist olmasını belirtmek isterim. Bu konuda insan istediğine inanabilir. Maalesef ki İslam konusunda iyi yanlarını belirtirken dinimizde varmış gibi hurafeleri bunların içine sokarak dini tutuculuk ile eş değer bir hale koymasıdır. Türk töresini İslam'ın yani Arapların ve Acemlerin siyasi ve kültürel alanda her yanı ile kuşatıp gerilettiğini her defasında belirtmiştir. Kimse mükemmel değildir özellikle dine laf atarken kişi üstünden dini okumasıdır. Din mükemmellik derecesindir ve bunda hiçbir kusur sorun hata bulunmadığıdır. Dini yaşayan ve yaşamak için ödünler verip dinin istediğini değil kendisinin istediğini dine uydurması ile başlayan yolda sonu bakın işte inanan kişinin pür melali ile devam edip dini öcü gibi gösterilmesidir. Din de sorun yoktur sorun onu yaşayamayan insandır. Kişi olsun devlet ileri gelenleri bunların içinde ilmiye kalemiye seyfiye sınıflar içinde dini tam anlamıyla yaşamayıp topluma da bu yanlışlıkları yansıtarak yarım yamalak bir dini yaşayışı telkin ederek deyin göstererek deyin veya empoze ile halka bunları sunmuşlardır. Velhasıl dini konularda o kadar yanlış bir tutum sergilemiştir ki Arapların esasında dinin esaslarını eleştirmiş ötekileştirmiş ve bazen hiç olmamasını kendisinin ise kendi örf ve annelerin Türk toplumu için daha iyi olduğunu söylemiştir. Sonuçta Türkler Talas savaş sonucunda İslam dinine girmesi hızlanmış Türk boyları Hazar Türkleri ve ve bir kaç boy haricinde yüzde doksanı İslam'ı benimsemiştir. Bu benimseme de Türk örfü ve adetlerinin İslam ile örtüşen o kadar çok noktası var ki sonuçta Türk toplumu bunları benimsemiş İslam'ın yıllarca sancaktarlığını bedellerini kanları ve canları ile ödemiştir. Yeri geldiğinde dini övmüş daha fazla da yeri geldiğinde yermiştir. Sevdiği Gaznel, Selçuklu, Karaman beyi, Osmanlı Devleti'nde sevdiği bir çok komutan, önemli şahsiyetlerini dile getirmiş bunun yanında sevmediklerini de belirtmiştir. Özellikle Cumhuriyet döneminde yaşadıkları benim daha çok ilgimi çekmiştir. Malum tarihi kazanan yazar ve Atatürk ilkeleri ve Nutuk denilen esere bakarsak Kurtuluş Savaşı'nda Kemal efendi kendine göre kahraman kimine göre hain yaftası ile kişileri etikletmiş. Tarihi Nutuk ve Atatürk ilkelerine bakarsan bunlar doğru karşılarındakiler ise tamamen yanlıştır. O çok sevilen öve öve bitirlen kißi yazara göre hiçte matah birisi değil. Eline geçirdiği yetki ile kimlere neler yapmış neler tabii bu yazara göre( esasında bana göre de öyle). Bu devirde kimlerin başına neler geldiğini bildiğinden yazar malum can korkusu ile yurtdışına firar etmiştir. Resmi tarihe göre Sıhhiye Bakanlığı yanında Milli eğitim bakanlığı ve en önemlisi Moskova antlaşması ile birlikte Lozan Barışı ile ülkesine yaptığı katkılara bakılmayarak meczup damgası ile yaftalanmıştır niye çünkü ideoljiye cephe almıştır. Hatasıyla sevabıyla tarih buraya kadar gelmiş yazarda bunları belirtmiştir. Bu konuda okuma yapmak isteyene mutlaka tavsiye ederim.
Türk Tarihi (14 Cilt Takım)
Türk Tarihi (14 Cilt Takım)Rıza Nur · Toker Yayınları · 200111 okunma
·
272 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.