Dünya yeniyken, yedi Tanrı bir arada yaşıyor ve insanları halklara bölüyordu, her bir Tanrı kendi halklarını gözetip, yetiştiriyordu.Derken Tanrı’lardan ve kendi halkını oluşturmaktan uzak kalmayı tercih eden Aldur, küre şeklinde bir mücevher yaptı ve o mücevher yıldızların ışığını yakalayıp içine aldı.Ancak Aldur’un kardeşi Torak bu durumu kıskanarak taşı ondan çaldı ve yeryüzünü parçalayıp denizleri taşırmak için kullandı ama taş bu kötülüğe karşılık verdi ve Torak’ın yüzünün, vücudunun sol tarafı yandı.Buna rağmen taşa olan hayranlığı bitmedi ve onu kendi kalesinde saklamaya devam etti. Bu olaydan iki bin yıl sonra ise Aldur’un tek öğrencisi olan büyücü Belgarath, Ayıcüsseli Çerek’in üç oğlu ile birlikte Torak’tan taşı geri almak için yola çıktı.Taşı eline alabilen şanslı kişi ise Ayıcüsseli Çerek’in küçük oğlu Riva oldu ve böylece Rüzgarlar Adası’nda taşı korumakla görevlendirildi.Taş orada olduğu ve Riva soyu sürdüğü müddetçe, Torak dünyaya hakim olamayacak.Ancak bir rivayete göre, Torak bir gün taşı geri almak için geri gelecek, Riva soyunun meyvesiyle savaşa tutuşacak ve dünyanın kaderini bu savaş belirleyecek. Beş bin yüz yıl sonrası.Küçük bir çiftlikte Pol teyzesi ile birlikte sakin bir hayat yaşayan Garion, başına gelen bazı ilginç olaylar sebebiyle kendisini bir anda Bay Kurt lakaplı ihtiyar masalcı, Durnik, Barak ve İpek ile Senderya’dan Çerek’e uzanan tehlikeli ve bol maceralı bir yolculuğa çıkarken bulacaktır ve bu yolculukta kendisi ve yolculuk yaptığı kişilerle ilgili bir çok şey öğrenecektir. Epik fantastiklere bayılıyorum, severek okudum.Bana nedense Harry Potter’ı çok anımsattı okurken.Garion ve Torak’ın arasında yaşanabilecek şeyler sebebiyle sanırım.O yüzden neler olacak şimdiden büyük meraktayım.

Kehanetin OyuncağıDavid Eddings · Metis Yayıncılık · 2016417 okunma

·

296 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.

Gönderi

Selin