Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Tanrılar Kudurmuş Olmalı
Bir eliyle önlüğünün uçlarını toplamış, öbür elindeki alüminyum tasla buğday çuvalından önlüğüne buğday dolduruyordu. Yeteceğine karar verince çuvalın yanındaki eski ilistiri de eline aldı. Oflayıp puflayarak doğruldu. Kapıdan çıkarken dikkatsizce attığı adım çöp tenekesinin dökülmesine sebep olmuş, bütün çöpler yerlere dökülmüştü. Oğul oğul çöplerin üzerinde biriken sinekler uğuldayarak uçuşmaya başladı. Başında bir gürültüdür başladı yine, kuduz yetmezmiş gibi... Kendini geriye doğru çekip sineklerin dağılmasını bekledi. Bir elinde önlüğü, öbüründe ilistir, bir anlığına tavuklara yem vermeyi mi yoksa çöpleri toplamayı mı önce yapması gerektiğini düşünürken kararsız kaldı. Geri dönüp ilistiri buğday çuvallarından oluşmuş istifin üzerine bıraktı. Belinde bağlı önlüğü de dikkatlice çözerek bohça şeklinde topak yapıp ilistirin üzerine koydu. Alnından allı pembeli kalın iple bağlı siyah yaşmağını her iki taraftan geriye doğru attı. İki eli belinde geriye doğru yaykınarak soluklandı. Taşınması zor, kocaman bir göbeği vardı. Eliyle alnında biriken terleri sildi. Bir yandan kızına lanet okuyarak, diğer yandan oflayıp puflayarak çalı süpürgesiyle çöpleri süpürüp öbek hâline getirdi. Bir yarısı ambar, bir yarısı traktör garajı, kalanı da kiler olarak kullanılan alanı köşe bucak gezindikten sonra küreği burnunun dibinde, buğday çuvalının arkasında buldu. Kürekle tekrar çöpün üzerinde uçuşan sinekleri kovaladıktan sonra tenekenin içine doldurdu. Romatizmalı bacaklarını sürürcesine ağır ağır attığı adımlarla çöp tenekesini mazot varilinden bozma büyük tenekeye boşaltmaya giderken oflayıp puflayarak kuduza lanet okuyordu. “Geh bli bli bli… Geh bli bli bli” Elindeki eski ilistiri beton merdivenin taşlarına vururken bir yandan da “Geh bli bli bli, Geh bli bli bli” tavukları çağırıyordu. Çağrı uzadıkça sesinin tınısı ilistirin sesiyle uyum içinde birleşerek ruh çağırma ayinini aratmayacak derecede buğulu bir hava yaratıyordu. Yaşı elliyi çoktan geçmişti, yüzü kırışıklarla doluydu. Kim bilir kaç senedir düzenlediği ayini bir kez daha düzenliyordu. “ Geh bli bli bli, Geh bli bli bli” Çalı çırpıdan yapılma bahçe çitinin arasından; pulluk, kazayağı gibi aletlerin koyulduğu sekiden, tek katlı kerpiç evin gölgeye düşen duvar diplerinden koşuşan tavuklar yerlere serpilen buğdayların üzerine kümelenmişti. Artık kümeye yenileri katılmaz olduğunda ilistiri elinden bırakıp çağrıyı kesti. Yirmiye yakın tavuğun içinde iki tane de horoz görünüyordu. Horozlardan biri yakaladığı tavuğun üstüne çıkmıştı, öbürü de çevresine kimseyi yaklaştırmadan yerdeki buğday tanelerini gagalıyordu. Bir an, beyazlığın üzerinde kıpkırmızı duran ibiğiyle taneleri ayıklayan horozu seçmeyi düşündü, sonra vazgeçip tekrar daha önce seçtiği tavuğu gözleriyle ayırt ederek fikrini yeniden sabitledi. Yerdeki buğday taneleri bitip tavuklar tekrar evin çevresindeki gölgelik alanlara dağılınca eli belinde oflaya puflaya oturduğu merdiven basamağından doğruldu. Kim bilir belki de yarın kasabadan gelecek torununa lanet okuyordu. Dün akşam üstü sığır sürüsünün dönme vaktinde, yoldan traktörle geçenler kaçar gibi söyleyip uzaklaşmıştı. Sanki kuduz olan kendileriydi. İçinden “Bir de bu çocuk çıktı başıma” diye geçiriyordu. Köyde kuduz vakası olduğunu kasabaya haber verememişlerdi. Erkekler kahvede, camide, ağaç diplerinde; kadınlar çeşme başlarında kuduzu konuşuyor, ne yapacaklarına karar veremiyorlardı. Niyaz son on gündür artık Bakkal Niyaz değil, Kuduz Niyaz’dı. Evin pencerelerini de içerden tahta ile çakıp kapattıktan sonra kimse yanına yaklaşmıyor, evinin yakınından bile geçmiyordu. Niyaz’ı en son iki gün önce evin önüne çıkmış havlayan köpeğine bilinçsizce tekmeler savururken görmüştü. İnek damının yanında, duvarın kenarına dizili tezeklerin irice olanlardan ikisini eline aldı. Tandır evinin kasasındaki çiviye bağlanmış kapısının ipini çözerken, düğümü atan kızına lanet okuyordu. İçinde bir korku duymuştu. Eve kızına doğru seslendi, yanıt alamadı. İçeriden radyonun iyice kısılmış cızırtılı sesi geliyordu. Odun diye ayırdığı kalın tahta parçalarını kenara çekip, tezekleri tandırın altına doğru iteledi. Saman çuvalının ağzını açıp ayaklarıyla tandırın altına çuvalın içinden çıkardığı samanları sürdü. Kalın aba ile kaplı minderi altına çekerek oflaya puflaya yere oturdu. Kibritle samanları ateşe verdikten sonra, tutuşana kadar harladı. İçeriyi duman basmış, eli yüzü is içinde kalmıştı. Açık kalması için kapının önüne dayanak koyup dışarı çıktı. Kızına tekrar seslendi, yine yanıt alamadı. Parmaklarının ucuyla yaşmağını iki yandan geriye doğru attı. Merdivenin üstünde ibrikle elini yüzünü yıkayıp dumanın iyice dağılmasını bekledikten sonra tekrar tandır evine döndü. Pekmez teknesinin üstünde duran leğenin üzerindeki örtüyü kaldırdı. İçindeki hamurun olup olmadığını eliyle ‘şap şap’ vurarak kontrol ederken arkasında bir karartı hissetti. Korkmuştu. Ürpertiyle geriye doğru döndü. Kızı elinde tüfekle karşısında duruyordu. Bağırarak lanet okumaya başladı. Kuduza karşı silahlı önlem almışlardı… Ceplerimi yokladım, değişen bir şey yoktu. Şehir ifşa edilmiş sırlarını gizlemek istercesine puslu bir görüntünün altında yıkılacak gibi duruyordu. Bu binaya benzeyen beton siluetlerin yerlerini yenileriyle dolduramazdım. Bir yerlerde kötü mimarlar, mühendisler olmalıydı ve birçok kötü tiyatro oyuncuları. ----------------------- 2013
·
101 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.