Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

272 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
Bilim kurgu severler için okunmasını tavsiye ettiğim harika bir kitap. Çünkü kitabı okurken sayfaların nasıl ilerlediğini fark edemiyorsunuz ve aynı zamanda kendinize sorular sorarak, merak edip, sıkılmadan okuyup bitirmek istiyorsunuz. (Spoiler olabilir.) Kitap Victor Frankenstein'in bilime duyduğu büyük tutkusuyla başlıyor. Meraklı ve bilgi edinmeyi delicesine isteyen biri..Peki fazla bilgi insanı ne hale getirir? İnsanın içinde oluşan hırs nasıl sonuçlar doğurur? Bilgi iyi ve kötü amaçlar için nasıl kullanılır?... Elbette bilimin ve teknolojinin fazla gelişmesinin insanlığa bir etkisi olmalı. Ama nasıl? Bunları konu edinen yazar, Victor Frankenstein'in, "Şimdiye kadar bunca şey gerçekleştirildi , bense fazlasını, çok daha fazlasını başaracağım. Benden önce bırakılan izleri takip ederek yepyeni bir yol açacak, bilinmeyen güçleri araştıracak ve yaratılışın en derin sırlarını dünyanın gözleri önüne süreceğim.“ Kurduğu bu cümlelerle hırsını kullanarak, yaptığı deneylerle hayalinin tam tersi olan bir yaratık yaratmasının sonucunda oluşan intikamı bize mükemmel ifadeler ile sunuyor. Zaman zaman kendinizi cümlelerin üzerine düşünürken ve sık sık empati kurarken buluyorsunuz ve bazen üzülmek kaçınılmaz oluyor. Hayalinin tam tersi demiştim ya, Frankenstein şu ifadelerle bunu anlatıyor: “Bu felaketin, daha doğrusu sonsuz ıstırap ve titizlik sonucu şekillendirdiğim bu hilkat garibesinin karşısındaki duygularımı nasıl tarif etsem bilmem ki? Kol ve bacakları orantılıydı, yüz hatlarını da gayet güzel seçmiştim güya. Ne Güzeli! Yüce Tanrım! Sapsarı teni kaslarını ve altlarındaki damarları zar zor örtüyordu. Saçı parlak siyah ve dalgalıydı. Dişleri inci gibi beyazdı ama tüm bu özellikleri, göz çukurlarının kirli beyazıyla neredeyse tıpatıp aynı renkteki buğulu gözleri; buruş buruş çehresi ve kapkara dudaklarıyla dehşet bir tezat oluşturmaktan başka işe yaramıyordu...” Yarattığı bu varlığı canavar diye adlandıran Frankenstein onu sadece dış görünüşüyle yargıladı. O yalnızdı, gittiği her yerde ondan kaçan, ondan korkan ve herkesin onu terk ettiği biriydi. Yalnızlaştıkça içini kötülük kaplamıştı. Ben bu bölümde üzülmekten kendimi alıkoyamadım. Çünkü neden yaratıldığını dahi bilmeyen biri sevgisizlikle karşı karşıya ve yapayalnız.. Düşünsenize dış görünüşünüzle herkesin ön yargıyla yaklaştığı, herkesin sizden korktuğu ve herkesin sizi terk ettiği birisiniz. Acıyı en derinden hisseden biri olmaz mısınız? Kendime şu soruları sordum; Gerçekten de bu canavar göründüğü gibi duygusuz bir varlık mıydı? Yoksa içinde duygular barındıran, özünü arayan ve insan olarak kalmak isteyen kalbi olan biri miydi? İçindeki kötü duyguların esiri olarak etrafına zarar vermeye başlayan canavar yaratıcısından onun bir eşini yaratmasını istiyor. Ve şu sözleri kullanıyor: “Dünya üstüne ve beni yaratan senin üstüne yemin ederim ki bana bağışlayacağın eşi yanıma alarak insanlıktan uzaklara gideceğim ve el ayak değmemiş yerlerde yaşayacağım. Şefkat göreceğim için şeytani tutkularımdan kurtulacağım! Hayatım sükûnet içinde akıp gidecek ve ecelim geldiğinde yaratıcıma lanet okumayacağım.” Yaratıcısı onu teselli etmek istesede ön yargılarının esiri olmuş ve onun yüzüne baktıkça içinde dehşet ve korku hisleri oluşmuştu. Oysaki yaratık kötü biri değildi bana göre, öyle ki yaratıcısına, “Hayırsever ve iyiydim; sefalet beni bir iblis yaptı.” diyor. Burada aslında bireylerin genellikle iyi doğdukları, görünüşleri ne olursa olsun, çevresel etkilerin sonraki davranışlarında en güçlü belirleyici olduğu vurgulanır. Onu canavar olarak adlandıran ve belki de 'canavarı' yaratan aslında Frankenstein'dı. Çünkü o, canavar olarak doğmamıştı ve kötü huylu biri olarak hiç doğmamıştı. Kitap bence bize, canavarlığın aslında toplum tarafından üretildiğini ve doğuştan olmadığını söylüyor. Ona bir eş yaratma sözünü yerine getirmek için tekrar laboratuvarına giden Victor Frankenstein, yaratığın çevresine verdiği zararı düşünerek, belki de onun neslinin çoğalmasına sebep olacak ve daha çok felaketle karşılaşacaktı. Ve Frankenstein bu düşüncelerin verdiği korkuyla sözünü yerine getirmekten vazgeçer. Canavarın hayatındakileri teker teker yok etmesine sebep olur. Acaba eşini yaratsaydı, gerçekten de yaratık herkesten uzak bir yerde mi yaşayacaktı, içinde gerçek sevginin oluşuyla zararsız mı olacaktı ? Ve Frankestein eşini yarattığında sevdiklerini kaybetmeden mutlu olarak mı yaşayacaktı ? Canavar yaratıcısına şu sözleri söyler: "Lanet olası yaratıcım! Kendinin bile tiksintiyle sırtını döneceğin böylesine korkunç bir canavarı ne diye yarattın? Tanrı merhametiyle, insanı kendi suretinde, hoş ve güzel yaratmış. Oysa benim görünüşüm senin en berbat halin, hatta ondan da beter. Şeytan’ın bile onu beğenip teşvik edecek yoldaşları, akranları vardı. Bense yapayalnız ve hor görülen biriyim." "Derdimi yatıştıracak, düşüncelerimi paylaşacak bir Havva’m yoktu. Yalnızdım ben. Adem’in yaratıcısına yakarışını anımsıyordum. Peki benim yaratıcım neredeydi? Beni terk etmişti ve buruk yüreğimle ben de onu lanetliyordum. " İşte bunlar yaşam, ölüm ve kimlikle ilgili yaratığın kendi sorduğu sorulardı ve bilim yaratığın varoluşsal sorularını yanıtlayamadı.. Kitabın başından beri her ne kadar kızdığım bir karakter olsa da kendini pişmanlıkla ifade ettiği cümlelerinde Frankenstein'a üzülmeden edemedim. Adeta ölümü kurtuluşu olarak beklemişti o ve şu cümleleri kullanarak hikâyesine son vermişti. "Mutluluğu huzurda ara ve bilimde, keşifte öne çıkmak gibi masum amaçlarla dahi olsa, kendini hırslara kaptırmaktan kaçın." "Suçlarımla kirlenmiş, büyük pişmanlıklarla içim parçalanmış haldeyken, huzuru ölümden başka nerede bulabilirim?" Herkese keyifli okumalar dilerim..♡
Frankenstein ya da Modern Prometheus
Frankenstein ya da Modern PrometheusMary Shelley · Can Yayınları · 201813,9bin okunma
·
512 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.