Gönderi

Numan Menemencioğlu, bir anısını şöyle anlatır
“Paşa, sen Kürtçe bilir misin?’ İsmet Paşa şaşırmıştı. Ne diye­ceğini bilmiyordu. O bir şey söylemeden ben araya girdim ve he­men, ‘Ekselans, biz Kürtçe bilmeyiz. Zaten bizde Kürtçe konu­şulmuyor ve böyle bir dil de yoktur’, dedim. Churchill adamla­rından birine sordu. ‘Öyle mi Mister, Kürtçe diye bir dil yok mu­dur?’ deyince, adam daha önceden hazırlıklı, hemen ayağa kalk­tı, ‘Olmaz olur mu efendim? Çok zengin bir Kürt dili ve edebiya­tı vardır. İsterseniz, o ana kadar duymadığımız- ‘Dîwana Cizîrî’den bir şiir okuyayım’ dedi. Churchill, ‘Oku’ dedi. Anlamıyor­duk ama Farsçaya yakın, nefis ahenkli bir şiir okudu. Ve bu şiirin Kürtçe olduğunu söyledi. ‘Öyleyse bu şiiri bize yaz’ dedi. Yazdı. Churchill, ‘Bunu İngilizceye çevir’ dedi. Çevirdiler. ‘Bir de Fran­sızca yapın’ dedi. Onu da yaptılar. Bir de Türkçeye çevirdiler. Ve bana, ‘Mösyö, sen de gel bakalım. Bu üç dilden aynı fikri ifade et­mek için, bakalım metne kaç yabancı sözcük alma mecburiyeti olmuştur’ dedi. Fransızcada hiç yoktu. İngilizceden üç beş Latin kökenli kelime çıktı. Kürtçe aslında dört-beş Arapça kelime bu­lundu. Ama Türkçe nüsha gelince “dır” ve “ile”den başka, Türk­ çe birşey kalmamıştı. Kimisi Arapça kimisi Farsça ve diğerleri de Avrupa’nın çeşitli dillerinden alınma sözcüklerdi. Churchill dört sayfayı da bizim önümüze koydu. ‘Ayıp değil mi?’ dercesine, ‘Ba­kın efendiler, yok dediğiniz ve memleketinizin büyük bir bölü­münde anadil olarak konuşulan Kürtçenin zenginliğini görünüz’ dedi.
Musa AnterKitabı okudu
·
199 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.