Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

280 syf.
9/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Yeter Ki Evet De
Çekip gidelim bir başka ülkeye Ne seninkine ne benimkine Ve başlayalım sıfırdan. Bir başka ülkeye mi? Hangisine? Ateşin olmadığı, sıcağın yaprakların altına gizlendiği, ve suyun susayanlara satıldığı bir ülkeye mi? Umut, pasaportumuz olacak, Gerisi kolay. Yeter ki evet de. Güney Afrika’da apartheid sorunu çözüldükten (acaba?) sonra eleştirmenler Gordimer’in sıradaki romanını çok merak ettiler. Çünkü o zamana kadar yazarın en azından dilimize çevrilen romanlarında gördüğümüz kadarıyla ırkçılık sorunu kendini en çok hissettiren temaydı. Peki şimdi sırada ne vardı yazar için? Yazarın ömrünün sonlarına doğru yazdığı bu roman çok daha geniş kapsamlı, adeta günümüz dünyasının en temel sorunlarından biri olan göçmenlik, yabancı düşmanlığı ve mültecilik meselesini ele alıyor. Yazar biraz daha küresel meselelere odaklanmış bulunuyor. Gordimer maalesef ülkemizde pek bilinen ve okunan bir yazar değil. Zaten kitaplarını sahaflarda bile bulmak bir hayli zor. Gordimer’in Güney Afrika’nın belki en önemli yazarı olduğunu belirtmek isterim. Yazarın üzerinde durduğu belli başlı konular arasında ırkçılık, sürgün ve yabancılaşma geliyor. Bu romanı yazarın geçiş romanları arasında sanırım ilki. Yani burada apartheid sorunlardan daha küresel sorunlara geçişi kastediyorum. Dünya’dan uzun süre bağlarını koparmış Güney Afrika sınırlarını nihayet farklı insanlara da açmıştır. Johannesburg gibi büyük kentlere yerleşen yasa dışı göçmenler bir anda halkın nefretine maruz kalmışlardır. Tabi bu durum yerel halk tarafından dışlanmaya ve yabancı düşmanlığına sebep olur. Kaldı ki Güney Afrika’da günümüzde yerel halkın kendileri bile birbirlerine hala yabancı düşmanlığı yapmaktadır. Güney Afrikalı kim diye soracak olursak bu ülkenin yarısı Avrupa’dan giden göçmenler değil midir? Peki oranın yerlileri ne olacak? Burada şimdi kim gerçek Güney Afrikalı oluyor? Konuyu daha fazla dağıtmadan yazar bu kitabında özellikle yabancı bir ülkede öteki olmanın ne demek olduğu üzerinde duruyor. Hikâye Johannesburg’da başlar. Abdu ve Julia şans eseri tanışırlar. Abdu ekonomi diploması olan bir göçmendir ve orada pek çok göçmen gibi adi işlerde çalışır. Abdu daha iyi bir hayat için oraya gitmiştir. Çünkü kendi ülkesinde rüşvet ve sefalet hüküm sürmektedir. Julia zengin, beyaz ırktan Avrupalı bir ailenin tek kızıdır. Üst sınıfın değerlerini reddeden ve siyahların yaşadığı bir evde kirada yaşayan biridir. Aslında Abdu ve Julia ikisi çok zıt kutuplardır. Bu romanda en çok dikkatimi çeken şey yazarın bu gibi zıt kutupları çok fazla bir arada işlemesi ve romanın simetrik oluşu. Siyah-beyaz, doğu-batı, Hristiyan-Müslüman gibi pek çok karşıt kavramlar bir arada işleniyor. Tümüyle zıtlıklar üzerine kurulu bir roman. Bu yönüyle bence akademi camiasında derinlemesine incelenebilecek çok ideal bir eser. Evet, bu ikili birbirlerinden çok farklı da olsa, aralarında ırksal ve sosyal farklılar da olsa bir şekilde aşk galip gelir. Abdu Güney Afrika’da kalmak ister çünkü orası ona sosyal ve ekonomik açıdan kendi ülkesinin sunmadığı imkânları sunmaktadır. Ancak vize engeline takılır. Bu problemi evlenerek aşabileceklerini düşünmektedirler. Aslında Julia sanki Abdu’nun durumuna acımaktadır. Çünkü kendisi bütün ayrıcalıkları yaşarken Abdu’nun böyle bir lüksü olmaz. Abdu sadece imtiyazlı zengin ülkedeki bireylerin seçim özgürlüğüne sahip olduğunu düşünür. Özgür yaşamak, hayatta kendi seçimlerini yapmak için tek yol zengin olmaktır. Aslında sanki Abdu bu bağlamda bana Julia’yı kendi çıkarları için kullanmış gibi de geliyor. Daha sonraki eylemleri, -yurt dışına gitmek istemesi gibi- bunu kanıtlar nitelikte. Julia Abdu’nun sahip olmak istediği tüm ayrıcalıkları simgeleyen bir karakterdir. Ancak Julia Abdu’nun sahip olmak istediği her şeyden vazgeçemeye hazırdır. Başka çareleri kalmayan çift Abdu’nun adı belirtilmeyen ülkesine giderler. Bu ülkede kimlikler tepetaklak olur. Abdu’nun durumuna şimdi Julia düşer. Bir göçmen durumuna düşen Julia ataerkil bir topluma alışmaya çalışır. Julia orada bir yabancı durumundadır. Çünkü orası tümüyle yeni bir kültürdür. Abdu’nun ailesi Julia’yı çok iyi karşılar. Julia Kur’an öğrenir, Arapça dersleri alır. Ancak Julia Abdu kadar zorlanmaz ve o kültüre o kadar güzel adapte olur ki adeta kişiliği değişir. Orada kendini bulur. Öğretmen olur ve Abdu’nun ailesindeki çocukların hem ablaları hem anneleri olur. O çöl ortamı onun için ruhani bir uyanışı simgeler. Kendi Nirvana’sına ulaşır diyebiliriz. Ancak Abdu’nun batı takıntısı çok fazladır ve çalışmak için başka ülkeye gitmek istese de Julia orada kalmaya karar verir. Yazar bu romanda özetle ırk, cinsiyet, din, milliyetçilik, sınıf ayrımı, kültürel adaptasyon, kabul görme, kimlik, yabacı düşmanlığı ve gelir adaletsizliği gibi meseleleri bölgesel olmaktan çıkarıp küresel bir mertebeye çıkarıyor. Peki, biz insanlar tüm bu sorunlarla nasıl baş edebiliriz? Bunları aşmanın bir yolu var mıdır? Aslında yazarın bu sorunlara önerdiği bir çözüm var. Sadece AŞK küreselleşen dünyada yabancılaşmaya ve tüm olumsuzluklara rağmen var olabilir. Sadece aşk tüm dengeleri değiştirebilir ve kavramları eşitleyebilir. Kitap biterken okuyucunun aklında cevaplanmamış birkaç soru kalır. Abdu Amerika’ya gidecek mi gitmeyecek mi? Julia için orada onu nasıl bir hayat bekliyor? gibi soruların cevapları verilmiyor. Roman da zaten bir belirsizlik hissiyle sona eriyor.
Ayartma
AyartmaNadine Gordimer · Can Yayınları · 20049 okunma
··
398 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.