Gönderi

Miru Hatuncuğun karnında yahut kucağında kardaş olmaklık onlara yetmediyse, göz açıp büyüdükleri ocaklarında kardaş saymadılarsa birbirlerini, Tuna ötesinde bela kardeşi olmuşlardır derim, kalpleri bilmem elbette. Birbirlerine hiç "ağam" "kardaşım" demediler on iki günde, dememişler adlarını şöyle gönülden birbirlerine. Bundan sonra da demezler zahir. İçimden bir kez, "Bırakın piç olduklarını sansınlar," demek geçti kızlara, öfke duydum bir an tüm yaşananlara. İnsan köksüzken daha iyi bir kuldur, böbürlenmez kanıyla, soyu ve sopuyla, üzerine miras kalanla, talepkâr olmaz padişahlar gibi dünya malına, çalışır kazanır belki, kabre daha sağlam tevekkülle girer, sadece Rahman'a tabi olmakla. O yüzden padişahlar doldurur kapılarını nesebi belirsizlerle yahut kökü unutturulmuşlarla. Cennet-i alada yasak elmayı dişlediği vakit Adem baba ile Havva ana, onları cezaen dünyaya salmıştır derler, Allahu Teala. Fakir, tefekkür ederim ki en büyük ceza, sınanmalarıdır onların cennette var olmayan soy sop belasıyla ve dahi evlat acısıyla, nesillerinin imtihan olunmalarıdır oğul kız olmakla ve karındaşlıkla. Fakir böyle yazıp günaha girerim, doğrusunu Hak Teala bilir vesselam.
Sayfa 179 - İletişim Yayınları, 1. basım
·
113 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.