İnsanın var olanları ‘öyle oldukları gibi’ bilmeye yönelmesi, bilimlerin yolunu açarken, var olanları ‘öyle olmadıkları gibi’ bilmeye (sadece tasarlamaya, hayal etmeye değil) yönelmesi de inançlara yol açar. Birincisi, hayatın devamı için apaçık bir zorunluluktur, çünkü avın avlanacağı, ekinin ekileceği zaman ve mekân doğru seçilmezse, nesnel dünya, bilinci yere çalar. İşi yapmada doğru bilinç, insanlaşma olayının başlangıcında da şimdisinde de gereken dünya deneyiminin birikimini zorunlu kılar. Bilincin, nesnesine uygun eyleme zorunluluğu, zorunsuzluğa dönüşmez. Bu nedenle bir çelişki içermez. Oysa var olanları öyle olmadıkları gibi bilmek, kendi içinde çelişiktir, çünkü hem var olmayanın bilgisi edinilemez hem de var olan, öyle olmasının dışında tanımlanamaz.