Gönderi

Savaşın çığlığı inceden duyulmaya başlamıştı kasabada ve kan titriyordu bedenlerinde, bekliyorlardı. Doğusunda bir tepe, ardında küçük bir kulübe, içeride iki çırpınan yürek, güz ayının soğuğunda, kapı açık ; asi rüzgâr, at kişnemeleri duyulurken geliyordu obur çığlık, yakındı sedir altından iki çocuğa. Öncesi hatıralarında, başlıyordu babası homurdanmaya, anlamıştı, sevimsiz, göğüse batarcasına atıyordu minik yürekleri. Biri yedi diğeri dört yaşında, oracıkta beş saat kadar uzanmış, üşüyorlar, anneleri yoktu, orman yutmuştu onu kraliçe olarak , bir avcı tarafından taçlanmıştı, hikâyeydi zavallılar için. İşte başlıyordu fırtına, sarıldılar birbirlerine çelimsiz kollarıyla, tepenin keçi yolunda, serilmiş balçığın üstüne, çamursu kanın içinde katı bir ceset, elindeydi iki bayat ekmeği babalarının...
·
28 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.