Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bir medeniyet bir bütündür. Müesseseleri ve kıymet hüküm­leriyle beraber inkişaf eder. Onları lüzumsuz bulmaz, şüphe de et­ mez. ... “ Umumî hayat değiştikçe, medeniyet de müesseseleriyle ve kıymet hükümleriyle değişir. . . . bütün bu değişiklikler, insanla beraber olur. Küçük büyük buhranlar, anlaşamamazlıklar, huzursuzluklar, teknik terakkiler, keşif veya tabii inkişaflar, bu tasfiyeleri yapar. Garp’ta Ortaçağ insanı, rönesans insanı, makina sanayii devrinin insanı, bugünün insanı medeniyetiyle, müesseseleriyle beraber te­şekkül etmiş şe’nî ve tarihî vakıalardır. “Biz de eski medeniyetimiz içinde böyle idik. Selçuklular dev­rinde Anadolu kapılarını zorlayan insanlar, yeni vatanı benimseyen ilk kurucu nesiller, Osmanlı fâtihleri, bütün siyâsî düzensizliklerine rağmen bize Itrî’nin dehasını ve Nailî’nin dilini veren, zevkimizin o tam inkişâf ve istikrar devri on yedinci asır sonunun insanı, elbette birbirinden çok farklıydılar” . “ Fakat aynı zamanda birbirlerinin devamıdırlar da. Vâni Efendi’de Zembilli Ali Efendi, Zembilli Ali Efendi’de ilk İstanbul kadısı Hızır Bey, Bursalı İsmail Hakkı’da Aziz Mahmut Hüdâî, Hüdaî’de Üftâde’de Hacı Bayram, onda Yunus Emre, Yunus’ta Mevlânâ, aynı ocağın ateşiyle devam ediyordu. “Bütün bu insanlar ne kendilerinden ne de bir evvelkilerinden şüphe ediyorlar, hayatı, düşünceyi, kendilerini idâre eden değerleri, Kutsi bir emanet gibi kabul ediyorlar, aralarında nesil farklarını tabiî buluyorlardı. Onlar parçalanmış bir zamanı yaşamıyorlardı. Hâl ile mazi zihinlerinde birbirine bağlıydı. Birbirlerini zaman içinde tamamladıkları için, gelecek zamanları da kendi düşünce ve hayatlarının muayyen olmayana düşen bir aksi gibi tasavvur ediyorlardı” . “O kadar ki, on sekizinci asırda yaşayan Kul Hasan Dede, on­ beşinci asırda yaşamış olan Eşrefoğlu ile, sanki aynı şehirde ve aynı tekkede imişler gibi kavga edebiliyorlar, duygu ve hayat görüşü itibariyle, O kadar başka türlü olan Nedim, Fuzulî’nin bir mısrasıyla kendi sansüalitesini anlatıyor, birbiri arkasından gelen nesiller, Hallac’ın haksız yere dökülmüş kanını dava ediyordu. Hülasa, fikir­ler, îmanlar, büyük bir aile mirasının torunlarda genişlemesi gibi, aynı köklerden dal budak salıyordu. Hayat bir ve bütün, insanıyla beraber sürüp gidiyordu” . “ İşte Tanzimat’tan sonraki senelerde kaybettiğimiz şey, bu devam ve bütünlük fikridir.” “ Dedelerimizin büyük meziyetlerini, hayatlarının kendilerine has ve gerçek oluşu yapıyordu. Garp medeniyetinin büyük meziyeti de bir realitenin mahsulü olmasında ve inkişafını onunla berâber yapmasındadır Bizim için asıl olan miras, ne mazidedir, ne Garp’tadır; önümüzde çözülmemiş bir yumak gibi duran hayatımızdadır. O’nu yakaladığımız, onun meseleleri üzerinde durduğumuz, onlarla yoğ­rulduğumuz, bu meseleleri, fikir hayatımızın temeli olarak kabul ettiğimiz zaman, tarihin ve hususi coğrafyamızın bize yüklediği büyük role erişeceğiz. O zaman devam’ın zinciri tekrar içimizde bağla­nacak.”
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.