Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

245 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Genesis
Bugüne kadar geleceğin dünyasını kafasında kurgulayan birçok yazar, yapımcı ve yönetmenin eserlerini görme şansına eriştik. Çoğu kez bunları bilim-kurgu dalı altında incekledik. Bu eserlerden en tanınmış olanları arasında George Lucas’ın fenomen haline gelen Yıldız Savaşları’nı (Star Wars), George Orwell’in 1984’ünü, Wachowski Kardeşler’in Matrix’ini, Steven Spielberg’in Yapay Zeka’sını (A.I), Alex Proyas’ın I, Robot’unu sayabiliriz. Şimdi bunlara yepyeni bir şaheser daha ekleniyor, Bernard Beckett’in Genesis’i... Genesis, kelime anlamı ile yaratılış demek. Kitapta anlatılan büyük felaketlerden sonra yepyeni bir başlangıç yapılması fikrine bakacak olursak oldukça uygun ve ilgi çekici bir isim; ancak kitabı bitirdikten sonra anlıyoruz baştan yaratılan yalnızca yeni bir düzen değil, çok daha muazzam bir evrim. Kitabın kapağı ise tam bir A.P.R.I.L klasiği: sapsarı bir zemin üzerinde kitapta bolca söz edilen yapay zekaya sahip basit bir robot olan Art’ın farklı hayal güçleri tarafından resmedilmiş onlarca çizimi var. Bu çizimler ilk bakışta bende şu duyguyu uyandırdı: ilköğretim 3. sınıftan 20 çoçuğa çizin bakalım bu robotu denmiş ve ortaya çıkan çizimler kapağa konmuş. Son derece renkli ve albenili olduğu için raftaki rakipleri arasında kolayca dikkatinizi çekiyor. Olaylar 21. yüzyılın yeni dünya düzenindeki Devlet’te geçiyor. Devlet, 3. Dünya Savaşı olarak adlandırabileceğimiz büyük mücadelelerden sonra insanlığın, salgın hastalıklar, nükleer felaketler ve bunların yol açtığı çevresel-iklimsel düzensizlikler sebebi ile yok olmaya yüz tutmasından sonra kurulmuş, dışa kapalı bir düzendir. Devlet’te yaşayan halkın dış dünya ile tek bağlantısı yöneticilerin söylediklerinden ibarettir. Bildikleri kadarıyla nükleer felaketlerin izleri halen dünya üzerinden silinmemiştir ve salgın hastalıklar rüzgarın taşıdığı virüslerle dahi bulaşma ihtimali taşımaktadır. Bu yüzden Devlet dışındaki dünya son derece tehlikeli ve yaşamaya uygun değildir. Devlet’teki yeni düzende çocuklar doğduğu anda ailelerinden alınarak yetiştiriliyor ve uygun yaşa geldiklerinde de bir sınava tabii tutularak başarılı oldukları alanlara göre ayrılıyorlar. Böylece her bir birey, kendine uygun alanda hizmet vererek halkının gelişimi, refahı ve güveni için azami faydayı sağlayabiliyor. Çok başarılı olan öğrenciler ise daha önceden keşfedilip, danışmanlarının nezaretinde özel bir eğitimle Devlet’in en üst tabakası olan yönetici ve eğitimcilerinin yetiştiği Akademi’ye seçilmek için hazırlanılıyorlar. Anaximander isimli kahramınımız da Akademi için, 4 saat sürecek, 4 oturumluk –sorgu da denebilecek– bir sınava giriyor. Sınav, Anax’ın daha önceden özel olarak seçip üzerinde çalıştığı Adam Forde isimli, Devlet’te büyük devrimler yaşanmasına sebep olmuş bir idam mahkumu hakkında, 4 sorgucunun sorması ve Anax’ın cevap vermesi şeklinde yapılıyor. Kitap, ilk sayfasından son sayfasına kadar 4 saatlik sınavı anlatıyor sadece. Olayların tamamını, sorulan suallere Anax’ın verdiği cevaplar doğrultusunda öğreniyoruz. Böylece yukarıda kısaca anlatmış olduğum Devlet’İn kuruluşu, yapılan devrimler ve şu anki durum hakkında bilgiler ediniyoruz. Daha sonra da Adam Forde’nin işlediği suç ve sonrasında olan önemli gelişmeleri anlatıyor Anax. Bu gelişmelerin en önemlisi ise, kitabın son 2 bölümünde tanıştığımız Art isimli robot ve yapay zeka konusu. Özellikle yapay zeka konusu çok hassas bir biçimde ele alınmış, okuru uzun uzun düşünmeye itiyor. Son saate kadar yalnızca Anax’a anlatılan tarih bize aktarılıyor. Son saatte ise Anax’ın da bilmediği, anlatılmamış, gizli gerçekler de olduğunu öğreniyoruz. Kitabın en vurucu yeri, işte bu son saati anlatan bölümü. İlk 3 saatte insanlığın başına gelecekleri öğrenip güzel bir kurgu olduğunu düşünüyor; ama sanki kitabın arkasında yazdığı gibi ”21. yüzyılın 26 dile çevrilmiş, cesur yeni distopyası” olabilecek kadar iddialı olmadığını hissediyor insan. Fakat son bir saatlik bölüm ise insanın nefesini kesiyor. Son bölümdeki vurucu etkiyi daha önce hiçbir kitapta görmemiştim; kitaptan çok filme yakışacak cinsten çünkü. Öyle sıradan bir film de değil üstelik; adeta bir Christopher Nolan filmi gibi, sonu insanı olduğu yere mıhlayan cinsten bir film. Bu sebeple Genesis’e bir kitap olarak bakmak çok güç, müthiş bir anlatımla eserini kitap ile film arasında bir yere sokmayı başarmış yazar. Okunmayı, anlatılmayı, hakkında konuşulmayı ve yazılmayı, son derece hakeden bir şaheser bu açıdan bakılınca bence Genesis. Ülkemizde 2010’un Ocak ayında raflardaki yerini aldı; ancak kitap aslında ilk kez 2006’da İngiltere’de basılmış. Türkiye’ye bu kadar geç gelmesinin sebebi ise ayrı bir merak konusu...
Genesis
Genesis
Bernard Beckett
Bernard Beckett
Genesis
GenesisBernard Beckett · April Yayıncılık · 201080 okunma
·
58 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.