Fakat öte yandan insan aklının, böylece ve hemen daima en yük
sek ve en son olan şeyleri bilgi amacı olarak ele alması, aynı ak
im henüz olgun olmayan bir yanını göstermiyor mu? Bunun
hiç olmazsa Hume, Kant ve Comte’un ileri sürdükleri düşün
celerden beri böyle düşünülmesi gerekmiyor mu? Kendisini
kritik bir denetime alan insan aklı, artık bu en son şeyler hak
kında hiçbir şey bilemediğini ya da onlarla ilgili bilginin çok az
(bunun da ancak çok az güvenli olan bir bilgi şeklinde) oldu
ğunu itiraf etmemeli midir? Eğer en son şeyler hakkında bir
bilgimiz varsa, bu da ancak algılanabilen alanda bulunan, ve
rilmiş olan şeyleri saptamak ve kavramaktan ibaret olan diğer
bilgimizin sınırları içinde söz konusu olabilir-; halbuki tasvir
edilen anlamdaki “metafizik”, algılanmayan, deneyim alanının
H einz Heimsoeth 3 5
dışında bulunan, verilmeyen, duyular üstü olan şeyleri bilmek
istiyor.
Bu nokta son yüz ya da iki yüzyıl içinde tümüyle açık bir
şekil aldı. Bu sorular, felsefenin başlangıç soruları olamazlar;
bu sorular, “ilk felsefe” deyiminin söylemek istediği gibi, ken
dileriyle başlanılabilecek sorunlar değildirler, tersine onlar
ancak son sorular olabilirler. Bunların hepsi insan bilgisinin
son amaçlarıdır, fakat üzerinde bina kurulacak temeller, esaslar
değildirler. Tasvir edilen anlamdaki “metafizik”, philosophia
prima (ilk felsefe) olamaz; tersine o, hakikatte ancak philosop
hia ultima (son felsefe) olabilir. Aristoteles’in meta ta füsika
adını alan kitaplarında birbirinden ayrılmayan şeyleri, yani me
tafizikle ontolojiyi birbirinden ayırmak zorundayız. O zaman
metafizik, en yüksek varlığın, ilk nedenin ve bütün şeylerin son
amacının, insan ruhunun özüyle kaderinin ve genellikle duyular
üstü olan ve asla deneyim alanına giremeyen, algılanamayan
şeylerin bilgisi olduğu halde, ontoloji, on he od un, var olanın
bilgisidir; ve ontoloji gerçekten “ilk felsefe”dir.