Gönderi

r: Bütün bilgi ve bütün bilimler için temel olduğunu, onların ilk koşulu olarak, kendisinin hiçbir koşula dayanmadığını savunan başka bir felsefe disiplini daha vardır. Bu disiplin, mantık ve varlık felse­ fesi kadar eski olmayan, eski zamanlarda temellendirilmeyen bir felsefe disiplinidir. Onu özel bir alan olarak ne Aristoteles, ne de genellikle Eski Çağ tanıdı. İlk kez Yeni Çağ onu felsefe­ nin özel bir alanı olarak ortaya koydu; ve adı da ancak yakın zamanlarda, 19. yüzyılda verildi. Bu felsefe disiplini, “bilgi teorisi”dir ve gnoseoloji adını da alır. Bilgi teorisinin problem­ lerine yer verilen felsefenin ilk kitabı John Locke’un 1680’de An Essay Concerning Human Understanding (İnsanın Anla­ masına İli§kin Bir Yazı) adlı kitaptır. Ancak bu yapıtta bilginin olanakları, kaynakları ve sınırları hakkında esaslı sorular sorul- maktadır. Bundan sonra David Hume’un Treatise o f Human Nature (İnsan Doğasını İnceleme) adındaki kitabının ana bölü­ müyle, aynı filozofun, Enquiry Concerning Human Understan­ ding adı altında 1748’de yazılan kitabı da aynı yolu izlemek­ tedir. Bilgi teorisinin bir ana yapıtı da Immanuel Kant’m 1781 ^de Kritik der reinen Vernunft (Salt Akim Eleştirisi) adın­ daki kitabıdır; bu tarihten sonra bilgi teorisi hakkında yazılan bütün yazılar, herhangi bir şekilde Kant’ın bu kitabını ya izle­ mişler ya ona karşı çıkmışlar ya da bu yapıtta ileri sürülen bilgi­ mizin koşulları, ilkeleri, sınırları hakkmdaki sorular tarafından yönlendirilmişlerdir. Fakat bununla biz, daha önce bilginin bir felsefesinin bu­ lunmadığını, bilginin koşulları, olanak ve türleri hakkında fel­ sefi soruların sorulmadığını söylemek istemiyoruz. Bunun için Platon’un Theaetetos diyalogunu gözönünde bulundurmak ye- terlidir. Bu diyalog, şöyle bir soruyla başlar: ti estin episteme? (bilgi nedir? ya da, bilme nedir?) Bu kitaptaki felsefe konuş­ maları bu sorunla uğraşırlar. Bilgi sorununun bir tarihi, ancak felsefe çalışmalarının büyük bir bölümünün bilgi sorununa ayrıldığı Yeni Çağ'dan ve özellikle Locke’tan beri (tam olarak Descartes’tan beri) vardır. Gerçi bilgi sorunu, İlk Çağ’da da vardı; ancak İlk Çağ’da, Yeni Çağ’da olduğu kadar felsefi ilgi­ nin özel bir alanı ve merkez noktası olmamıştı.
Sayfa 42 - DOĞUBATIKitabı okudu
·
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.