Yaşlanmaya başlamış yalnız bir adam Michael; dünyada ancak kendisine yetecek kadar bir yer edinebilmiş, çabalarına rağmen etrafındaki insanların neşesine ortak olamamış. Bir gün, tek odalı dairesinden çıkıp son yolculuğu olmasını umarak tren istasyonuna varıyor... Andrew Mulligan, ölümle yaşam arasında mütereddit kalmış Michael’ın, yaşamın belirsizliğinden doğan cilvesiyle örülü iki gününü anlatıyor Trendeki Adam’da. İncelikli üslubuyla okurunu kahramanıyla aynı vagona bindirip onunla yolculuk etmeye mecbur bırakıyor; okur da Michael’ın tanıştığı diğer yolcuların hikâyelerine kulak misafiri olmaktan alıkoyamıyor kendisini. Ve böylece, birbiri ardına gelen darbelerin altında ezilerek küçücük kalmış birinin varlık mücadelesini, kendisini her seferinde hissettirmekten çekinmeyen kuvvetli bir umudu paylaşıyor.