Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İslam'ın Ekonomiye Bakışı
Ahlakın karşısına sözümona "saf bilimi koyan ekonomik sistemlerin pozitivizmine karşılık, ideal bir Islam ekonomisinde, ahlak ile ekonomi birbirinden ayrılmaz. Ütopya adına bilimi veya iman adına akılcılığı saf dışı bırakmak asla sözkonusu değildir. Tam aksine, aklı en üstün işlevlerinden koparıp kötürüm bırakmamak sözkonusudur: Çünkü akılcılık, herhangi bir gayeye erişmek için en etkili vasıtaları bulmak'tan ibaret değildir, ayni zamanda ve her şeyden önce gayeyi seçmekle de görevlidir. Islam'ın bilim anlayışı, aklın bu iki kullanımının sıkı birlikteliğinden yola çıkar. Aklın bu iki kullanımına özetlersek, şöyle diyebiliriz: Sebep ve neticeleri birbirine bağlayan ve bi- ze eşyaya hakim olmanın teknik vastalarını veren hareket ile alt gayeler'den daha üst gayelere doğru yükselen hareket... Diğer insanlarla ilişkiler, kaynaklarını Allah'la olan o kutsal ilişkilerden alırlar: Nitekim, en basit işlerimizde bile. sözgelimi pazardaki bir alışverişimizde dahi, hile yapamayız, aldatamayız. Çünkü karşımızdaki insanın göremeyeceği bu hilenin veya bu aldatmamın, Allah'ın gözünden kaçmayacağını biliriz. Ekonomik hayatın bütün cephelerine işte bu insan ve dünya görüşü yön verir. Kapitalizmin en son hedef olarak gördüğü tüketim, Islam açısından, ilahi bir hedefe ulaşmanın sadece bir vasıtasıdır. Bu ilâhî hedef ise, insan hayatı için, insanın Allah'ın "Halifesi" rolunu tam mânâsıyla oynamasına imkân verecek en elverişli şartları hazırlamak ve Allah tarafından kendisine bahşedilen bütün yeteneklerini rahatça göstermesine fırsat vermektir. Allah'ın kendisinden beklediklerini en iyi şekilde karşılayabilmesi için insana azami zaman ve enerjiyi temin etmektir. "Business school/Yüksek Ticaret Okullarının öğrettikleri şeylerin hepsi, yani pazarlar meydana getirmek ve yapay da olsa ihtiyaçlar doğurmak için, reklám, şartlandırma, pazarlama yoluyla aldatma gibi, üretimin çıkarlarına hizmet etsin diye, insanın dünya ile ilişkilerini soysuzlaştıran bütün bu aldatma sanatı, bir Islam ekonomisi içinde yasaktır. Sözgelimi reklám, Islám ekonomisinde, "tüketim toplumları"ndaki haliyle görülemez, yani rakibi yenmenin bir aleti olamaz. Reklamın yerini, bizim ihtiyaçlarımızı, arzularımız, özlemlerimizi "insanileştirecek" bir eğitme ve bilgilendirme sisteminin alması gerekir. Tüketimi kamçılamak için yapılan "veresiye satış", tüketiciyi ayartıp hayali bir hükümranlık kurmaya sevkettiği için bir İslam ekonomisinde teşvik göremez. Üretim düzeyinde de aynı şey sözkonusudur. Bir halkın ihtiyaçlarına cevap veren ürünleri imal etmek için sermayenin kullanılması demek olan yatırım, aynı kaygıyla zorunlu kılınmıştır. Afyon veya tütün tanımı yapılmasına ve gençliği beyinsizleştirmeyi hedef alan oyuncakların imal edilmesine, bunlar büyük kazançlar sağlasa dahi, Islami bakış açısından müsaade edilemez. Dahası da var. Nükleer tekniğe veya silahlanmaya yatırım yapmazdan, herhangi bir kararı almazdan önce, malı veya teknik imkân ve vasıtalar manasına gelen sadece "nasıl?" sorusunu değil, aynı zamanda bu tür teşebbüslerin ilahi bir gayeye hizmet etmeleri ve insani neticeleriyle ilgileri açısından "niçin?" sorusunu da sormak gerekir. Bir hayat tarzı değişikliği içeren tüketim, üretim, mübadele ve üleşim sistemindeki bu yönelişleri tepeden, doğrudan ve zorla kabul ettirmeye kalkışmak, hakiki bir Islam ekonomisine doğru geçiş dönemi içinde, sözkonusu değildir. Devlet teşvik edici ve caydırıcı vasıtalara sahiptir. Kaynak ve kredi yardımı yapmak, vergiler ve fiyatların birbirine bağlı hareke tiyle, yatırımların planlanması, radyo ve televizyonun imkânlarından bol bol yararlanarak kitlelerle haberleşme, onlarla görüşüp bilgilendirme gibi çarelerle devlet bu işi yürütür. Böylelikle yenilikçi bir Islâm'ın insanı hazırlanmış olur: Bu insan, her yaptığı işte "Allah'ı hatırlayan", Allah'ın sorumlu bir yöneticisi, "Halifesi", gibi davra-nan, Allah'ın kendisini hem kendi, hem de başkalarının kaderinden sorumlu tuttuğunun bilincinde olan, bilimleri ve teknikleri yürekli likle özümsemek zorunda olduğunu bilen ve yeryüzünde Allah'ın düzenini kurmaktan başka gayesi olmadigini düşünen bir insandır. Bu anlayış, bilimlerin ve tekniklerin ilerlemesine katkıda bulunulmasına asla karşı değildir. Tam aksine, Allah'ın ve insanın hizmetinde olmaları şartıyla, bilim ve tek niklere en büyük destek sağlanır. Ne var ki bu anlayış, sırf kazanç için kazanç formülüne temelden karşıdır. Karang kav ramı, bir Islám ekonomisinde, başlı başına bir gaye, başkasının çalışmasının artık değeri ve sömürüsü olarak değil, bir işletmenin kulların ve Allah'ın hizmetinde iyi idare edilişini ve etkililiğini ölçme aleti olarak varlığını sürdürebilir. Islam'ın bakış açısı içinde insan, Marksizmin ilke olarak ileri sürdüğü gibi, Tanrı değildir. Kapitalist ekonominin ken- disini yozlaştırarak indirgemeye çalıştığı basit bir nesne de değildir. Bir toplumun, diğer herkesle eşit bir üyesidir: "Bütün müminler, bir tarağın dişleri gibi birbirlerine eşittirler". "Allah katında en değerli olanınız, Allah'a karst en dindar davrananızdır Insanlara karys da en âlicenap olanınızdır". Bu iman topluluğunun, bu "ümmetin genel hedefi içinde, maddi olanla manevi olan birbirinden ayrılamaz ve bunların her ikisi de en son hedef dikkate alınarak, yani Allah'ın rızası gözetilerek değerlendirilir. Her alanda birliği gerekli kılan "Tevhid", yani ilahi birlik, sadece bir gerçek değil, aynı zamanda bir harekettir Insanın bütün isteklerini ve imkânlarım gayelerine göre yönlendirme hareketi Zaten "fitrat" demek "tabiat" demek değildir, aksine Allah yolunda sürekli kendini aşmaya yönelen bir yaşayışın "ölçüsü" veya "kuralı" demektir. Allah'ın yolunda olmak de- mek, insani birlik yolunda olmak demektir. Yani, insanın insan tarafından her çeşit sömürüsüne ve milletler arasındaki her türlü rekabete karşı, bütünün birliğini savunup yüceltmek demektir. Halife Hazreti Ömer Ibn Hattab, barış kurulur kurulmaz, sınırları, gümrükleri, ticaret ve mübadeleye engel her şeyi kaldırdı, böylelikle Islâm "ümmeti"nin kocaman bir "ortak pazar"ının nasıl olabileceğinin örneğini verdi. Insanın tabiatla ilişkilerine yine aynı dini inanç yön verir. Çünkü Allah'ın yeryüzündeki Halifesi olan insan, tabii dengelerden, bugün adına "çevrebilim" dediğimiz şeylerden sorumludur. Allah tarafından yaratılmış olan tabiata saygı, onu tüketmeye veya kirletmeye manidir. Bu saygı, çölleşmeyi artırmak suretiyle toprağın kısırlaştırılıp tüketilmesini, yeraltı kaynaklarının düşüncesizce yok edilmesini, denizin canlılarını veya atmosferin ozonunu mahvetmeyi önler. Kısacası, bu saygı, dünyamızın yağmacısı ve tahripçisi, Batı büyüme modelinin alıp götürdüğü bugünkü facia noktasına asla sev ketmez. Özetle Islám ekonomisi, Batı ekonomilerinden çok daha geniş bir insani alanı kapsar: "Ummetin" yönetimi konusun daki düşünce, ilahiyattan tutun da ta çevrebilime kadar uzanır.
Sayfa 163 - PınarKitabı okudu
56 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.