Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

134 syf.
8/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Zekasıyla övünemeyen, ırkıyla övünür. Hayatta en saçma bulduğum şeylerden birisi de, insanın kendiliğinden elde etti hususlardan dolayı övünmesi, kendini göklere çıkarmasıdır. Bu doğrultuda ırkçılık, kanımca yaşamın en büyük saçmalıklarından birisidir. Nihayetinde doğdumuz aileyi, coğrafyayı biz seçmiyoruz. Kendimizi şanslı hissedebiliriz, çünkü Türk'üz ve bu topraklarda yaşıyoruz. Lakin sokaklarda, ekranlarda, kitaplarda yahut sosyal medyada Türk olduğumuzu belirterek kendimizi üstün görmek, diğer ırkları hiçe saymak, onları aşağılamak pek budalaca bir harekettir. Nitekim budalaca olmayan şeylerin ülkemizde pek az olmasından mütevellit, pek şaşırtıcı bir durum değil bu esasen. Çünkü başta da belirttiğim üzere; zekasıyla övünemeyen, ırkıyla övünür.. Başta bahsini yaptığım gibi, insanın kendi seçimi değildir doğduğu aile ve coğrafya, öyle alelade söküp atamazsınız. Amin Maalouf'un bu kitabının merkezine aldığı konu da tam olarak budur. Kendisi Lübnanlı bir yazar fakat eserlerini Fransızca olarak kaleme almaktadır. Kendisinin ana dilinin Arapça olması, İslam dininin de ana dilinin Arapça olması ve buna karşılık Katolik olmasını kendisi de yaşamın ironisi olarak görür. Aslında annesi de Türk asıllıdır. Maalouf'un bu komplike vaziyeti de bu kitabı yazmasının belki de en büyük nedenidir. Romancılığını üst düzey bulmasam da yamana attığım bir yazar da değildir Maalouf. Neden yamana atmadığıma da bir kez daha ikna oldum bu kitapta. Peki nasıl mı, bakalım.. Maalouf'un bu kitapta üzerinde durduğu konulardan birisi de yaşamın farklılıklarla ve bu farklılıklarla aynı bulunduğumuz an güzel olduğudur. Biz insanlar ne yazık ki farklı ırklara sahip kimseleri çok başka gözle görürüz, çok farklı yorumlarız. Sanki dünya bizim için yaratılmış ve onların da bizleri huzursuz etmek üzere varolduğu düşüncesindeyizdir. Siyasilerin 'dış mihrak' kavramı, biz insanların 'gavur' ithamı, buna karşılık en nazik kimsemizin 'yabancı' ithamı ve niceleriyle hiç farkında olmasak da bu başkalaşmayı beslemekteyiz. Hatta biz Türkler bunu o kadar fazla besliyoruz ki, farklı milletleri kenara bırakın, kendi vatandaşımız arasında bile sağcı-solcu diye ayrımların içersindeyiz. Maalouf ve bana göre de en iç acıtan budur. Maalouf'un üzerinde durduğu ve benim de kitapta en beğendiğim husus da geçmişin ağlarına fazla kapılıyor olmaktır. Sayfa 37'de şöyle der Maalouf; "Hangi halk olursa olsun, geleceğinden çok tarihine hayranlık duyması üzücü bile sayılabilir." Vaktiyle atalar belirli savaşlarda belirli ülkeleri hezimete uğratmış olabilir lakin aradan yüzyıllar geçmesine karşılık bunu dillendirmek ve bununla övünmek ne kadar doğrudur? Farkında mısınız, ülkenin gelecek yerine geçmişi ön planda tutup geleceğe dair tek bir olumlu beklenti içersine girememenin bile ırkla, düşünce ayrımıyla ilgisi vardır. Ne vahim.. Güneş Sistemi'nin bir gezegeniyiz. Bir gezegenin farklı Kıtalarıyız. Bir Kıtanın ülkeleriyiz. Bir ülkeniz şehirleriyiz. Bir şehrin ilçeleriyiz. Bir ilçenin ormanıyız. Bir ormanın ağaçlarıyız. Bir ağacın dallarıyız ve bir dalın yapraklarıyız.. Farklıyız ama birlikte güzeliz. Bir bütünüz.. Uruguay'dan Muslera'yla, Arjantin'den İcardi'yle Belçika'dan Mertens'le güzeliz.. Son kısım seçim sloganı gibi oldu, farkındayım sjdkajdjsjdjd Esenlikler dilerim
Ölümcül Kimlikler
Ölümcül KimliklerAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 20197,7bin okunma
·
1.084 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.