Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Hayır, kimsenin yok olmasını istemiyorum,'' diye düşündüm yine, "bu adam en azından ölen kişi kendisini kimin öldürdüğünü bildiğinde ya da gördüğünde, veda bakışıyla katiline, 'Sen benim canımı adalet yerine gelsin diye değil, kıskançlıktan alıyorsun; ben kimseyi öldürmedim, öldürdüysem de sen bunu bilmiyorsun; şakağıma ya da kulak mememin altına bu kurşunu her ne kadar o şüpheden kurtulamasan, kurtulmak istemesen, böylece yarın işine yaramayacak anlık bir gerekçe olarak kısmen buna inansan bile, artık karın olmayan kadını bayağı bir dayakçı gibi dövdüğümü düşündüğün için değil, benden korktuğun için, cinayet işleyen ve gerekliliğine kendini inandırmak zorunda olan herkes gibi sana ait olan şey uğruna mücadele edeceğin için sıkıyorsun: Tanrın, kralın, vatanın, kültürün ya da ırkın uğruna; bayrağın, efsanen, dilin, sınıfın, toprağın uğruna; onurun, dinin, ailen, kasan, kesen, çorabın uğruna ya da karın uğruna. Kısacası, korkuyorsun. Bulutlu bir havada, pardösümü üstümden çıkaramadan, kendi evimde, resimlerimin arasında, hiç beklemediğim bir anda, apartman kapısında yolumu kesen ve bana hoşuma gitmeyen son bir sigara veren bir yabancının yüzünden öldüm. Artık Prado'ya gidip resimlere bakamayacağım, inceleyemeyeceğim, kopyalarını, sahtelerini yapamayacağım; sağa sola savrulan atkuyruğumla, güzel şapkamla Madrid sokaklarında yürüyemeyeceğim, bira içip patates kızartması yiyemeyeceğim, kitapçıya giremeyeceğim, arkadaşlarımla selamlaşamayacağım, durup heykellere, geçen kadınların bacaklarına bakamayacağım, artık kimseyi güldüremeyeceğim. Sen bütün bunlara bir son veriyorsun. Fazla bir şey değil belki, ama başka bir şeyim yok, bu benim hayatım ve tek hayatım, bir daha kimse yaşamayacak onu. Bundan böyle her gece ruhuna kurşun gibi çökeyim, artık hiç kapatamayacağın tek gözün açık uyurken uykunu kaygıya boğayım, göğsüne bastıran dizimi hisset,' diyebildiğinde. ın bile yeryüzünden eksik olmasını istemiyorum. Cesaretim yok, I do not dare, ve elbette bulunacak vakit, geriye dönmek için, merdivenleri inmek için; kâinatı tacize cesaretim yok ya da olmamalı, hele öfkeli ruh halimde, in my angry mood, onun bir parçasını yok etmeye. Bu sokaklar daha bir süre Custardoy'u barındırabilir, yeterince kana bulanmış durumdalar, kimse bu sokakları titreyerek terk etmemeli; öfkeli adamlara, sessizce parçalayan, gökgürültüsünden yoksun yıldırımlara doymuşlar belki, bir de ben eklenmemeliyim onlara. 'Herkes kendi anlatısının tanığıdır Jack. Sen kendi anlatının, ben kendiminkinin,' demişti Tupra bir keresinde. Yüzüm Santa Olalla'nın yüzüyle, daha beteri, Del Real'in yüzüyle de birleşecek; benim gözümde ikisi daima ihanetin adı olmuştu; çünkü tam savaşın bitiminde babamı ihbar ederken tek amaçları onun infaz edilip ölmesiydi, ihbar edilenlerin kaderi buydu; onlar zamanın efendisiydiler, saati ellerinde tuttular ve durmasını emrettiler, ne var ki o saat çalışmaya devam etti, onlara itaat etmedi, ben bu sayede buradayım, o da ölürken, 'İlgilendiğimiz her şeyi uzayda tek başına asılıymış gibi görmek tuhaf. Zahmetli iş ölü olmak...' diye düşünmek zorunda kalmadı. Hayır, tuhaf bir şekilde hem sempatik hem itici bulduğum bu tatsız adama ölü olma işini ben dayatmayacağım; o bu manzaranın ve kâinatın bir parçası, hâlâ dünyaya ayak basıyor, yeryüzünden geçiyor, bunları değiştirmek bana düşmez, zamanın sonunda geriye sadece izler, çeperler kalır ve her birinde olsa olsa tamamlanmamış, boşluklarla dolu, hayaleti andıran, şifreli, bir ceset kadar solgun ya da kırık mezar taşları, yazıları silinip harabeye dönüşmüş alınlıklar gibi parça parça bir hikâyenin gölgesi şekillenir, 'geçmişte kalmış, dilsiz' ve o zaman da varlığından şüpheye düşülebilir. Seninle ilgili olarak, bunu niye yaptı diyecekler; onca sıkıntı, onca çarpıntı niyeydi, onca kaygı ve onca heyecan niyeydi, benimle ilgili olarak da, niçin konuştu ya da sustu, niçin onca zaman sadakatle bekledi, o baş dönmesi, onca şüphe ve o işkence niyeydi, niye o adımları attı ve o kadar çok adım attı. Ve ikimiz hakkında da: Niye çatıştılar, niye onca çaba gösterdiler, bakmak ve sakin olmak yerine niye savaştılar, niye görüşmeyi ya da görüşmeye devam etmeyi beceremediler, onca rüya ve o sıyrık, benim acım, benim sözüm, senin ateşin ve onca şüphe, onca işkence niyeydi?"
Sayfa 353 - VII VedaKitabı okudu
·
67 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.