İbn Arabi “ Alem hayaldir” dedikten sonra, “Bütün varlık haktır” ya da “Varlıkta hiçbir hayal yoktur” da demekten kaçınmaz. Fütûhât’ ın pek çok parçasında âlemin bu iki zıt veçhesine işaret edildiğini görebiliriz: “ Âlem ne saf varlık ne de saf yokluktur. O tamamen sihirdir. Seni Hak olduğuna inandırır, fakat Hak değildir. Seni halk olduğuna inandırır, fakat halk değildir. Bir veçheden kabul ettiğini bir veçheden reddetmektedir.” “Âlemdeki hakikatler hakkında ne onların Hak olduğunu ne de Hak’ tan başka olduklarını söyleyebiliriz.”“Şayet (âlem hakkında) haktır dersen, isabet etmişsindir. Şayet vehimdir dersen, yine isabet etmemiş olmazsın.” “İdrak ettiğimiz her şey Allah’ ın mümkinlerin aynlarındaki vü cûdudur. Hüviyet itibarıyla, bu onun vücûdudur. Sûretlerin kesreti itibarıyla, bu mümkinlerin aynlarıdır. (...) Varlığının birliğine nispetle, (...) bu Hak’ tır, çünkü O Ahad ve Vâhid’dir. Sûretlerinin kesretine nispetle, bu âlemdir.”Bu metinlere bakıldığında, Şeyh-i Ekber’in metafizik öğre tisini isimlendirmek için kullanılagelmiş “vahdet-i vücûd” tâbirinin, bu öğretiyi ifade etme yeteneğine sahip olduğu hükmüne varabiliriz.