Ateizm, deizm ya da agnostizm karşıtı bir cevap vermeyeceğim, böyle bir yoruma karşılık her bir Müslümanın yapması gerektiği gibi ortaya atılan görüşlere karşı kendimce cevap vermeye çalışacağım.
Bakara 28'de bir eşitlik var, sanırım yazar burada alttaki ayetlere de bakarsak eşitsizlik olduğunu söylemiyor. Nisa Suresi 3. ayetteki fazladan eş alma kısmını ele almış Turan Dursun, ayetten de anlaşılacağı üzere burada yetim kadınlardan bahsediliyor, birden fazla eş alabilmenin tek bir onayı vardır o da kadınlar yetim ise, kimsesiz ise ama adaleti sağlayamazsınız bir tane alın diyor yani ilk eş kadın ben istemiyorum derse ikinci eş olmaz, izin yoktur. Kur'an tüm insanlığa indiği kadar zamanının Mekkesine de inmiştir. Maalesef o zaman gerçek manasında ataerkil bir toplum hakimdi, kimsesiz, yetim bir kadının rahat bir şekilde yaşaması çok zordu, geliri olmayanın devletten yani olmayan devletten veya yönetimden yardım alması söz konusu değildi ve bunun o an ki düzene göre çözümü de yetim kadınların bir erkeğin nikahına alıp sahiplenmesidir. Günümüz şartlarında böyle bir durum yoktur ve böyle bir durumdaki kadının yardım alabileceği birçok imkanlar da vardır yani geçimi için bir erkeğin nikahına girmek zorunda değildir. Şimdi bana cevap gelecek "Allah niye açık açık söylemeyip bu durumu değiştirmemiştir? " diye. Öncelikle ateist arkadaşlar bu soruyu soracakları için onlara demek isterim ki hem tanrıya inanmazsınız hem de kafanızda bir tanrı figürü oluşturmuşsunuz ve tanrının her bir şeye el atmasını istersiniz, tanrı bu tarz şeylerle ilgilenmiyor, insanların kendi düzeninde yaşamasını istiyor, yani sizlerin tanrı yok demeniz gibi birçok ama birçok yaşamınıza karışmıyor ama 70'den fazla ayette de akla vurgu yapıp aklınızı kullanın diyor, yani aklını kullan ve kendini geliştir, burada, bu ayette hiçbir şekilde zorlama şekilde vurgu da yoktur. Bir şart veya farz değildir bu durum, imanın şartı ise hiç değildir. Zaten tek eş o topraklarda genel olarak da olan bir şeydi, müşriklere bile baktığımızda genel olarak tek eş hakimdir.
Nisa 34'ün esas inme sebebi boşanma üzerinedir. Ayetteki esas kelimemiz de "vadrıbû-hunne" dir. Birden fazla manaya gelen bir kelimedir. Vurun manasına da gelir, uzaklaştırma, salıp gitme manasına da gelir. Ayete sırasıyla bakıyoruz, ilk önce sadakatinden şüphe ettiğiniz eşinize ilk önce nasihatte bulunun diyor (çok güzel) sonra da aynı evde olun ama yataklarınızı ayırın diyor (zamanın şartlarına göre bir boşanma meselesinde çocuk var mı yok mu soru işareti olmasın diyedir) ve sonunda da onları "dövün" diyormuş. Şimdi bu ikisinin bir sonraki aşaması "dövmek" olamaz, akıl var mantık var, hem eşinle yatak ayıracaksın hem de sonra dövecek misin? "Vadrıbû-hunne" kelimesini burada her aklı başında olan yatakları ayırdıktan sonra uzaklaştırma yani evi ayırma manasına geleceğini anlayabilmelidir. Sıralamaya aykırı bir kere.
Ahzab 50 , Nisa 3'e bağlı bir ayettir, onun gölgesi altında yorumlanması gerekir. Ahzab 51'de ise istisnai bir durum vardır, evet haklısın okuyunca insan bir an durup düşünüyor.
Semavi inançlarda ataerkil bir yapı yoktur. Kur'an'da birçok ayette Allah erkeğe seslenirken aynı anda kadına da seslenmektedir (Tevbe 71, Ahzab 35) Peygamber kadın olamaz, birçok zorluk olaylarında kadın fiziksel güç olarak erkekten azdır, birçok olayda güç vs. gerektiren konularda kadın erkeğe karşı koyamaz, kadının özel günleri vardır ve o günlerde zorluk çekerler, kadın olan bir peygamberin ibadet yapamadığı günler varken nasıl peygamber olsun? Hem lütfen konuları saptırmayalım, madem her konuda kadın erkek eşit neden batan bir gemide önce kadın ve çocuklar kurtarılıyor. Kadın ve erkek sosyal haklar vs. benzeri konularda eşittir, fıtrattan fiziksel olarak ve fiziksel olaylara karşı eşit değildir, din yaygınlaşması gibi konularda da kadın ikinci planda kalmış olmasa da aktif olanın erkek olması bana göre uygundur, ben burada eşitsizlikle veya ataerkille ilgili bir şey göremiyorum. Tanrıyı erkek olarak kim düşünüyor merak ettim, tanrıyı erkek olarak düşünende sorun vardır, dinde ve inançta değil.
Maymunlaşma kısımları birer benzetmedir aynı Müddessir Suresi 50. ayette olan "ürken yaban eşekleri gibi" kısmı gibi. Yazarın verdiği hadis örneği ise bariz uydurmadır, bu hadisi destekleyen ayet yok diye biliyorum; çünkü ayet yoksa peygamber böyle bir şey bilemez.
Kur'an yakılması konusuna gelince, alıntına yaptığım sorularıma cevap alamadım hâlâ :)
Kur'an'da nesh yoktur, nesh vardır diyen Kur'an'a iftira atar. Kafirun Suresi bizim her zaman uymamız gereken bir sure iken Tevbe suresi filan savaş zamanında uyulan bir ayettir, şu an doğuda operasyon yapan askerlerimiz de, kurtuluş mücadelesi veren Atatürk de bu ayetlere uygun şekilde savaşmıştır ve savaşmaktadır yani toprak mücadelesi, haklı mücadele vs. vs. ve herhangi bir hoşgörüşsüzlük de yoktur. Cihad denilince hep de asmak kesmek anlayamayalım, yazar da bariz böyle anlamış. Biz insanın en büyük cihadı cehalet ile olmalıdır derken nasıl aklımıza asmak kesmek gelmiyorsa bunlarda da gelmemeli.
Türkler ile olan hadislerin hepsinin uydurma olduğu çok bariz bellidir, hadisler gaybten bilgiler içeriyor, Muhammed Peygamber de gaybı bilemez. Gaybı sadece Allah bilir. Neml Suresi 65.
Muhammed Peygamber Ay'ı ikiye bölmemiştir, ikiye böldü demek uydurmadır. Peygambere bir tane bile (Kur'an hariç) mucize verilmediği Kur'an'da yazmaktadır ama hadislerde ve siyerlerde yüzlerce mucize yazıyor, bu yazan mucizelerin hepsi de uydurmadır, peygamber yarıştırmadır ve benim peygamberim senin peygamberini döver demektir. Ay ikiye bölünmüş olsa bunu Mekke'deki küçük bir topluluk mu görür yoksa dünyanın karanlıkta olan bütün yarısı mı görür? Hiçbir farklı tarihi kaynakta böyle bir şey yazmadığı için Şakk-ul Kamer olayı uydurmadır, hatta desteklemek için Kamer Suresi örnek olarak gösterilir ama orada "zaman geldi" denilerek kıyamet zamanı anlatılmaktadır. Kıyamet zamanı olacak olan bir şey o kısımda olmuş gibi anlatılmaktadır, bu tarz dil kullanımı Kur'an'ın birçok yerinde mevcuttur.