Georges Perec den okuduğum bu ayki ikinci kitabı oldu.
Uyuyan Adam a göre kesinlikle çok sevdim.Yazarımızın külliyatının temel taşlarından biri bu kitap.Fakat yazarın ölümünden otuz sene sonra kitap okurlarıyla buluşuyor.Kitap kayboluyor hatta Perec bu konuda büyük bir vicdan muhakemesi yaparak
Uyuyan Adam da bu konuda içini döküyor.Alıntılar ile anıyor bu süreci..
Ana karakterimiz on iki yıldır sahte tablolar yapan ve on iki yıldır taklit biriktiren bununla para kazanarak yaşamını idame ettirmeye çalışan kimsesiz bir insandır.1947 senesinde öğrencilik süreçleri biter bitmez bu yaşama adım atar 1920 lerde bu işe giren Mandera ona işler bulan ve yaşaması için ve tüm bu sanatsal taklit sürecinde altyapısını oluşturan tabiri caizse patronudur.
Gaspard Winckler bir gün Mandera'yı öldürür.Aynı Dorian Gray gibi bu çıkışı olmayan maceraya sürüklenerek,daha öncesinde anlamaya,olayların akışını değiştirmeye çalışmamaktan;her şeyin hep birlikte devrildiği o an geldiğinde,birinin bir bedel ödemesi gerekir.
Dorian Gray’in Portresi Dorian Dante'nin cehennemini okurken tamamen yitirdiği benliğini burada da Gaspard Winckler
Hamletile yazarın oyununa dahil,yılların gizliliğinin çekiciliği ile ölülerin ganimetleri ile yaşamakta
Yabancı sına benzer biçimde kaybı ile akıp gitmesini izliyorum.Hayatını müzelerde atölyelerde geçiren Gaspard Winckler hayat kadar gerçek sanat kadar kurmaca da bedeniyle birlikte kaybolan kahramanımız şu sorunun peşinde:
-Sahte bir sanat eseri üreterek gerçeğin kendisine ulaşılabilir mi??
-Bu sahtecilik ile yapılan bunca kurmaca tablolar gerçeği ile ayırt edemeyen bu zavallı insanların, kimlerin hayallerini süsleyecek.